Tarikat Yurtları Kamulaştırılsın!

Aydınlık Gazetesi'nden Füsun İkikardeş ve Gamze Çınlar, Aladağ'daki tarikat yurdunda yaşamını yitiren Gamze Bagir'in ailesiyle röportaj yaptı.

Tarikat Yurtları Kamulaştırılsın!

11 yaşında yurt yangınında ölen Gamze’nin şimdi 8 kişi kalan ailesinin oturduğu iki göz odalı evleri, Karahan köy merkezinin dışında, yamaçta kurulu. Ağıl, yem
balyaları arasından geçerek eve giriyorsunuz. Solda tel örgülerle ayrılmış bölümde besili bir “davar” var, kurbanlık ayrılmış, ama bayramda satılamamış. Etrafta
kesif bir tezek ve hayvan kokusu, vızır vızır uçuşan kara sinekler...


Ailenin en küçüğü Eda, inekler, buzağılar,davarların sesi, kokusu arasında, içerdeki odada uyuyor. Hayvanların ağılı Edacık’ın uyuduğu odanın bitişiğinde, hemen pencerenin öteki yanında. Biz annesiyle dışarıda oturduk, önce ne diyeceğimizi bilemedik, başsağlığı dilemeye çalıştık sonra utana sıkıla sorulara geçtik.


Yangında kaybettiğiniz evladınız kaç yaşındaydı? Adı neydi?


11 yaşındaydı. Gamze Bagir. Nüfusta
bir yanlışlık olmuş da...


Kaçıncı çocuğundu?


Beşinci, yok yok altıncı çocuğumdu. Yedi çocuk annesi Muteber, yangında yitirdiği Gamze’sinin adını ağzına alır almaz “Bizde de Gamze var” diye atıldık. Hani “Yalnız değilsin, bak Aydınlık’ın Gamze’si yanında” mı demek istedik, bir teselli olur diye mi umut ettik? Gamze aramızda köprü oldu. Muteber, gözyaşlarını aklamayı bıraktı, bir ağladı bir anlattı...

 

ZOR KOŞULLARDA EĞİTİM UMUDU


“Gamze, 4’ü burada bitirdi, şurda bizim okul var ya...” Muteber’in eliyle gösterdiği “şurası”, 2-3 kilometrelik sarp kayalar arasında kıvrılan engebeli, dolambaçlı
bir yol. Köy merkezini işaret ediyor. “Parmak kadar çocuklar nasıl gider o yolu? Kar var, yağmur var, sırtında çantası...” diye soruyoruz. Garip kaçıyor, “Bir, bir buçuk saat yürüye yürüye giderlerdi. Burada servis falan bilmeyiz, yeni çıktı bu servis” diyor kısaca. Muteber’e diğer çocukları soruyoruz, ne yapıyorlar? O yok yokluk hallerinde aradıkları çıkış yolunu gösterdi bize acılı anne: “Biri Aladağ’da, ikisi Adana’da kız lisesinde. Oğlan Sağlık Meslek’te, şimdi staj görüyor.” Okusunlar diye neden ısrar ettiğini şöyle anlatıyor: “Eskiden insanlar cahildi, biz okumadık. Çocuklarım okula gitsin istiyorum. Biz olan gücümüzü verip, malcılık yapıp, köyde zor şartlar altında çocuklarımız okusun diye uğraşıyoruz. Ondan bu kadar cefaya katlanıyoruz.”

 

11 YAŞINDA BULAŞIK YIKIYORMUŞ

 


Muteber’in yurtta bir çocuğu daha varmış, iki yıldır oradaymış, yaralı kurtulmuş: “Gamzemin öldüğü yurtta öbür kızım da kalıyordu. Adı Gülcan. Yangın sırasında etüt yapıyorlarmış. O sırada Gamze’ye de ikinci katta bulaşık yıkatıyorlarmış, başka ufak çocuklarla beraber Baba İsmail Bagir ile yol üstünde karşılaşıyoruz. Bagir,
cemaatlerden yakınıyor ve sözü Aladağ’da her taşın altından çıkan Süleymancılara getiriyor: “Bu cemaat sağlam yere koymuş kendini. Çocuklar ölüp de bu mahkeme sürecine girene kadar bu kadar olduğunu bilmiyordum. Hastanede anladım. Başhekim kendilerinden, kamu hastaneleri genel sekreteri kendilerinden. Her yere yayılmışlar ve paraları çok. Zaten FETÖ’den kaçıp bizim burada bildiğimiz bir çocuk var Süleymancıların içinde. Beraber çalıştıklarına kesin kanaat getirdim.” İsmail Bagir davayla ilgili de kararlı; “Peşini bırakmayız” diyor.

Ablası Gülcan, Gamze’yi hiç görmemiş. ‘Yangın çıktı. Aklıma geldi, merdiven vardı. 2-3 seneden beri kapı kilitli. Kapının kolu da kopuk. Korktuk, pencerenin ağzına vardım. Üçüncü kattan bir şey olur mu, diye arkadaşlar konuştuk. Onlar da cesaret verdi, atladım.’ diye anlattı Gülcan bize. Yukardakiler ‘Gülcan bir şey oldu mu? Biz de atlasak bir şey olur mu’ diye seslenmişler. ‘Yok, yok atlayın’ demiş. Oysa o sırada omur iliği, bacağı kırılmış Gülcan’ın. O haliyle, canları kurtulsun diye ‘atlayın, bir şey olmadı’ demiş kızım...”

 

GÜLCAN ESKİ GÜLCAN DEĞİL


“Gülcan şimdi nasıl?” diye sorduk. Sakatlık kalmamış. Annesi “Önceki Gülcan değil de başka bir Gülcan” diyor ve ekliyor: “Bir türlü kabullenip unutamıyor. Genç olduğundan, omurunda bir şey kalmadı, dolanıyor. Doktor ‘imkansız, mucizevi bir şey’ dedi. Şimdi Adana’da lisede okuyor.” Bu kez devlet yurdu bulmuşlar, Gülcan devlet yurdunda kalıyor. “Devlet olmasa ne olur ki? Bizim imkanlarımız olsa ne işimiz var Süleymancıların yurdunda. İmkansızlık içinde verdik oraya işte...” diyor annesi.

 


İÇERDEKİ KARA EĞİTİM

 


Ablası da iki yıl yaşamış o yurtta, nasıl anlatıyordu? “Kardeşimi de getir, burası iyi bir yer” der miydi? Yine tuhaf bir soru oldu Muteber için. Dedi ki, “Yook canım, dedim ya, mecburluk, yapacak bir şey yok... Çocuk anlatıyordu, Atatürk’ün hakkında olsun... yemekler olsun... ‘Aç kalıyoruz, yemek yiyemiyoruz’ diye ağlaşırlardı. Bir yere ağalık etme imkanın yok, özel okulda okutmaya imkanı yok, şuna... Ölen Gamzem anlatıyordu, ‘Atatürk’ü siz iyi birisi sanıyorsunuz, ama toprak bile kabul etmiyor onu’ derlermiş, hiç sesleri çıkamazmış. ‘Siz nasıl ona sayarsınız?’ derlermiş. Ağza alınıp denmez de, ‘Kuranı peçete yerine kullanır’ gibi şeyler anlatırlarmış. Çocuklar işte, biri inanmasa biri inanacak...”

BEKLEDİĞİ CEZA


“Mahkeme ne karar verirse yüreğine su serpilir?” diye sorduğumuzda ağlayarak şöyle yanıtlıyor: “Ceza alsınlar istiyorum ben. Canlı canlı çocuklarımızı yaktılar. Bizim canımız yandı, başkasının yanmasın istiyoruz. Biz ne çekiyoruz? Unuttum mu diyorum, bir gün yetmiyor, geri geliyor. Kocaman çocuk olmuş, unutulur mu? Cenazesini bile göremedik, açıp bakamıyorsun, tanıyamıyorsun bile. Bundan kötü bir şey olur mu?” En çok ağrına giden olay da halen tutuklu olan dernek yöneticilerinin ifadeleri. Derlermiş ki “İki şehidimiz var bizim.” Muteber, “Müdürün kızıyla görevliyi şehit sayıyorlar, bizim çocuklar hiç hesaplarında yok” diyerek burnunu çeke çeke ağlıyor.

Tarih:
Diğer Haberler