Bozgunculuk Sorgusu

Harekat karşıtlarını terleten sorular...

Bozgunculuk Sorgusu

YAZAR

BOZGUNCULUK SORGUSU

VATAN SAVAŞININ BİR PARÇASI OLARAK BARIŞ PINARI HAREKATI

Uzun zamandır beklenen sınır ötesi operasyonumuz Barış Pınarı Harekatı ismiyle başladı. Başlayana kadar süren tartışmalar farklı biçimlerde bugün devam ediyor. Bu yazıyla harekata dair iki önemli soruyu irdeleyeceğiz:

  1. Harekât haklı ve meşru mu?
  2. Harekatın hedefi ne olmalı?

Türkiye’nin teröre karşı mücadelesi çok uzun zamandır sürüyor. Dönem dönem bitme noktasına gelen, büyük yaralar alan terör örgütleri özellikle açılım sürecinde tekrar güç toplamış, FETÖ benzeri diğer örgütlerle iş birliği yapmış ve giderek daha tehlikeli hale gelmişti. Buna karşı vatansever kuvvetlerin de mücadelesi kesilmeden yıllar boyunca sürdü. Bu azimli mücadelenin sonucunda, gidişatın Türkiye’nin aleyhine sonuçlanacağını fark eden iktidar hepimizin çok iyi bildiği üzere 24 Temmuz 2015 tarihi itibariyle hamlelerinin yönünü değiştirdi ve terörü kapsamlı şekilde hedef almaya başladı. O güne kadar yapılan hatalardan artık ders alınmıştı ve sorunu çözmek noktasında kesin irade gerekiyordu. Bu süreç Türk milletini vatan savaşına götürdü.

ABD’nin Türkiye’deki en önemli iki enstrümanına (FETÖ ve PKK) karşı amansız mücadele başladı. FETÖ unsurları devlet kurumlarından önce peyderpey tasfiye edildi. Askeriyeden tasfiyesi yaklaşınca son fırsat olarak başarısız bir darbe girişiminde bulundu ve topyekûn tasfiye süreci başladı. Türkiye’nin vatansever kuvvetlerini zindanlara atarken “Türkiye bağırsaklarını temizliyor.” ifadesinden memnuniyet duyanlar ve o kumpas sürecinin mimarları artık hapislerdeki yerlerini buluyorlardı. Türkiye’nin bağırsaklarındaki Amerikancı solucanlar temizleniyordu.

Bağırsak solucanları fıtratları gereği parazit yaşarlar. Türkiye’nin içten içe kanını emen bu organizmalar artık tarihin çöplüğüne karışıyor. Türkiye’nin terörle mücadelesi bununla da sınırlı kalmadı yargı, ekonomi, eğitim gibi birçok alanda FETÖ mensuplarından arınma süreci başladı hatta büyük oranda tamamlandı denebilir.

ABD güdümlü bir diğer terör enstrümanı PKK ve ona bağlı kurum ya da kişilere karşı da Türkiye önemli adımlar attı, atmaya devam ediyor. Terörle iltisaklı vekillerin tutuklanması, terörle iltisaklı belediyelere geçici görevlendirme yapılması hafızalarımızda en canlı şekilde yer tutuyor. Türkiye emperyalizme karşı mücadelesi yalnızca askeri mevziiyle sınırlı değil aynı zamanda ekonomik, kültürel, diplomatik alanlarda da sürüyor. Barış Pınarı Harekatı’nı da teröre karşı farklı alanlarda yürütülen mücadelenin askeri parçası olarak ele almak ve diğer mücadele alanlarıyla beraber düşünmek lazım. Stratejiye uyumlu ve tutarlı tavır ancak bütüncül bakış açısıyla mümkündür.

Düşmanımızı iyi tanıyalım, Barış Pınarı Harekâtına karşı açıklamalar yapanlar da meseleye böyle bakıyorlar. Türkiye’de adaleti kötüleyerek FETÖ’cü tutukluları masumlaştırmaya, HDP’yi demokratik ilan ederek PKK terör örgütünden ayrı tutmaya ve Barış Pınarı Harekâtına karşı çıkarken Türkiye’yi uluslararası alanda yalnızlaştırmaya ve cephe gerisinde gedik oluşturmaya çalışıyorlar. Suyu bulandırmak ve o bulanık suda av yapmak peşindeler. Trump’ın küstahça paylaşımlarından bile kendilerine eğlenecek nokta bulmaları da boşa değil. Bu farklılıkların tümü aslında emperyalizme karşı mücadelenin sekteye uğratılmasına hizmet ortak kümesinde toplanabilir. Bu onlar için ilkokul matematik kitaplarının başlangıç konularından olan evrensel kümedir.

Bu evrensel kümenin içerisindeki Barış Pınarı Harekâtı kümesini ele alacak olursak küme elemanları arasında şunlar kolaylıkla gösterilebilir:

  • Terörün bu noktaya gelmesinden Erdoğan hükümeti sorumlu şimdi onlar mı bu sorunu çözecek?
  • Türkiye’yi sadece üç-beş ülke destekliyor koca dünya karşımızda böyle harekât mı olur?

BOZGUNCUDAN ÖĞRETMEN, DOKTOR, EBEVEYN OLUR MU?

İlk soru ancak değişime inanmayan, hayatta kendisinden başkasına güvenmeyen, başkalarının başarısızlığından -bu Türkiye’nin zararına da olsa- zevk duyan, mücadele etmekten kaçınan ve bunu hayat felsefesi haline getirmiş kişilerin kolaylıkla söyleyebileceği türden bir soru. Bu kişilerin öğretmen, doktor veya ebeveyn olduğunu varsayalım.

Öğretmen oldukları senaryoda çok tembel bir öğrencileri var. Öğrenci uzun süre ödevlerini yapmıyor, derslerini dinlemiyor, sınavlardan başarısız sonuç alıyor. Sonra bir gün bu işin böyle gitmeyeceğini anlayıp hatalarından ders çıkarıyor, çalışmaya başlıyor ve öğretmeninden yardım istiyor. O öğretmen ona ne diyecek? “Derslerinin bu noktaya gelmesinden sen sorumlusun şimdi sen mi çözeceksin bu sorunu?” diyebilir mi? Amaç öğrencinin başarılı olmasıysa bunu dememesi gerekir. Fırsat varsa ona yardım elini uzatması gerekmez mi? O zaman esas soruya dönecek olursak o soruyu soranların amacı ne ki Türkiye’nin teröre karşı mücadelesine yardım eli uzatmaktan kaçıyorlar?

Doktor olduklarını senaryoda bir hastaları var, sağlığına dikkat etmiyor, alkol/sigara/uyuşturucu bağımlısı, tedaviden kaçıyor, reçeteleri uygulamıyor ve ölümle burun buruna geliyor. Ölüme ramak kala dahi “Doktor beni kurtar, ne dersen yapmaya hazırım, ilaçsa ilaç, perhizse perhiz, tedaviyse tedavi…” dediğinde doktor ona ne diyecek? “Hayır, sağlığının bu hale gelmesinden sen sorumlusun şimdi git geber!” mi? Amaç yaşamsa fırsat varken hasta ölüme teslim edilebilir mi? O zaman esas soruya dönecek olursak Türkiye’nin huzuru, refahı, vatandaşlarımızın can sağlığı teröre teslim mi edilir, teröre karşı mücadele mi edilir?

Son olarak ebeveyn senaryosunda haylaz bir çocuğu düşünelim. Sürekli yaramazlık peşinde, uslanmak bilmiyor, kendisine zarar veriyor, çevresine zarar veriyor, ailesini üzüyor, mahcup ediyor. Hayatın böyle geçmeyeceğini anladığında ana-babasının karşısına çıkıp “Ben çok hata yaptım, artık düzeltmek istiyorum, size yaraşır bir evlat olacağım.” dediğinde ailesi ne yapacak? “Hayır evladım, bu hale kendin getirdin şimdi toparlayacağını söyleyerek bizi inandıramazsın, senden bir halt olmaz, git başımızdan.” mı diyecek? Amaç çocuğu eğitmek, faydalı bir birey haline getirmekse böyle bir cümle kurabilir mi? Çocuğunu yalnızlığa, başarısızlığa, kötülüğe terk edebilir mi? Yoksa “Sen bizim evladımızsın, senin bu iyi olmak yolundaki bu mücadelende elbette biz de yanındayız ve sana yardıma hazırız.” mı der?

Türkiye de bizim vatanımız. Amacımız onu bağımsız, demokratik, müreffeh ve sağlıklı hale getirmek. Dolayısıyla bu amaçlara hizmet edecek faaliyetler kimden gelirse gelsin desteklemeliyiz. Hele ki yapılan faaliyetler yıllarca bizlerin bu amaçlara erişmek için önerdiği yöntemler/hamlelerse ve iktidara yıllarca bunları yapması için muhalefet ettiysek neden şimdi desteklemeyelim? Kendi görüşümüzde mi değişiklik oldu? Bizim için bu amaçlara erişmek açısından bir değişiklik olmadı. O zaman bu ortak ve yüce amaçlar kapsamındaki teröre karşı harekâtı desteklemek için insan seçenlere soralım:

Teröre karşı mücadelenin parçalarından biri olarak askerî harekât amaçlarınıza uygun bir yöntem olmaktan çıktı mı? Yoksa daha öncelikli amaçlarınız ve çıkarlarınız mı söz konusu?

 

BOZGUNCULUK SINAVINDA SAYI PROBLEMLERİ

Gelelim ikinci soruya. Harekatın meşruluğunu sayıya bağlayanlar. Bu güruh için de sayısal fonksiyonlar ancak kendi çıkarlarına hizmet ettiğinde devreye alınıyor olmalı ki bu yönteme başvurmuş olsunlar. Millî Savunma Bakanlığı’nın açıklaması ortada. “Harekât, ülkemizin uluslararası hukuktan kaynaklanan hakları, BMGK’nin terörle mücadeleye yönelik özellikle 1373 (2001), 1624 (2005), 2170 (2014), 2178 (2014), 2249 (2015), 2254 (2015) sayılı kararları ve BM sözleşmesinin 51’inci maddesinde yer alan 'Meşru Müdafaa Hakkı' çerçevesinde, Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygılı olarak icra edilmektedir.” MSB, harekatın meşruiyeti için illa ki bir sayı arayacak olanlar işte bu sayılara baksın diyor aslında. Türk milleti de teröre karşı mücadelede meşruiyet sorgulayanlara, sayı gözetenlere cevabı yıllar içerisinde veriyor. Bu beladan ötürü kaybettiğimiz “sayısız” vatan evladı, heba olan “sayısız” ekonomik zarar... Bu sayılara bakmayanlar kaç ülke kınadı diye bakıyor? Yetmiyor, destekleyen ülkeleri beğenmiyor; elinden gelse destekleyenlerin sayısını da düşürecek ki tezini güçlendirsin. Onlara sormak lazım:

  • Mustafa Kemal milli mücadeleye başladığında destekleyenlerin sayısı azdı karşı çıkanlar ise fazla ve hâkim kuvvettiler, Atatürk’ün mücadelesi gayrimeşru muydu?
  • Türkiye Kurtuluş Savaşı’na girdiğinde karşısında onlarca kuvvet vardı, ülke sayısı açısından azdık o zaman meşru değil miydik?
  • ABD, Kore’ye savaş ilan ettiğinde BM milletlerden onlarca ülkenin desteğini aldı o zaman Kore’deki vahşet meşru mu?
  • HDP, terörle iltisaklı olmasına rağmen 6 milyon oy alıyorsa meşru mudur? O zaman 20 milyonun üzerinde oy alan AK Parti ve Erdoğan meşruluk sorgulamasından muaf mı tutulmalı?

Bu sorulara dürüstçe verilen yanıtlar siyasi tavrınızı belirler. Sizinle benzer yanıtlar veren de siyasi müttefiklerinizi, moda tabirle söyleyecek olursak “Kimler, kimlerle yan yana geliyor?” de diyebiliriz. Bu yan yana gelişler için “Kadere bak!” da denemez çünkü kaderden kaynaklı da değil bilinçli tercihlerin sonucu.

 

NİHAİ ZAFER İÇİN İŞTE GELİYOR HAREKÂT

Gelelim yazıda irdeleyeceğimiz ikinci konuya. Bu harekatın hedefi, çerçevesi nasıl olmalı? Harekatı beslemek için cephe gerisinde, diplomasi cephesinde ve diğer mevzilerde neler yapmak gerek?

Öncelikle bu harekatın hedefinin ülkemizin sınır güvenliğini sağlamak amacıyla ve bu amaca uygun olarak sınıra yakın bölgede terör unsurlarının temizlenmesi olduğunu baştan belirtelim. Milli Savunma Bakanlığı da bu amaç ve hedefi “Fırat Kalkanı Harekâtı ve Zeytin Dalı Harekâtı’nda olduğu gibi, harekâtın planlama ve icrasında sadece teröristler ile bunlara ait barınak, sığınak, mevzii, silah, araç ve gereçler hedef alınmakta, sivil/masum kişilerin ve harekât bölgesindeki tarihi, kültürel, dini yapılar, altyapı tesisleri ile bölgede bulunması muhtemel dost ve müttefik ülke unsurlarının zarar görmemesi için her türlü dikkat ve hassasiyet gösterilmektedir.” açıklamasıyla ifade etmişti. Bu açıklamada geçmiş harekatlara yapılan atıf çok önemli. O harekatları hatırlarsak Fırat Kalkanı ile TSK 3 binden fazla DEAŞ’lı teröristi etkisiz hale getirirken, Zeytin Dalı ile de bölgedeki halkı PKK ve türevleri olan PYD-YPG terör örgütlerinin zulmünden kurtarmıştı. Bu harekatlar başladığı zaman da bozguncu koro harekatlara karşı benzer açıklamaları yapmıştı. Bunun bir işgal veya soykırım girişimi olduğunu dillendirmişti fakat harekatlar tamamlanmasına rağmen bu sonuçların ortaya çıkmaması bu iddiaları geçersiz kılmaya yeterli. O yüzden MSB’nin geçmiş harekatlara atıfta bulunması büyük önem arz ediyor. Sivilleri bahane ederek kendilerine koruma kalkanı oluşturmaya çalışan teröristler ise tersine sınıra yakın yerleşim noktalarımıza hedef gözetmeksizin taciz ateşi açarak sivil kayıplarına sebebiyet veriyor. Bu yazı yazılırken etkisiz hale getirilen terörist sayısının 525 olduğunu belirtmek de faydalı olacaktır. Çünkü bir zamanlar da askeri operasyonlar için “dağı-taşı bombalıyorlar” şeklinde söylemleriyle bozgunculuk yapanlar popülerdi. Ayrıca sayı üzerinden meşruiyet sorgulaması yapanlar için de bu sayı anlam ifade edecektir. Suriye’nin bir bataklık olduğunu ifade ederek Mehmetçiğe ve milletimize güven vermek yerine onları kokutmaya gayret edenleri de unutmamak lazım.

Orayı bataklık diye ifade edenler sadece ayak basanı içine çekeceğini ve boğacağını vurgulamaya gayret ediyor. Bozgunculuk yapmak istediğiniz zaman her yol mubah tabii. Özellikle Amerikan sineması tarafından pompalanan bu bataklık korkusu şimdi de Amerikan işbirlikçileri tarafından askeri harekatımız için metafor olarak kullanılmaya çalışılıyor. Oysaki bataklık bilimsel olarak batmanızın pek de mümkün olmadığı bir forma sahip. Bu bozguncular bilimi eğip bükmeyi bilirken gerçekleri ise görmezden geliyor ve harekatımıza haklı gerekçeler bulmaya hizmet ediyorlar sağ olsunlar. Suriye’nin kuzeyi bir bataklıktır doğru ancak batmak üzere korkulacak bir bataklık değil kurutulup temizlenecek bir bataklık. Çünkü sinek küçüktür ama mide bulandırır ve sineklerle mücadelenin en verimli yolu bataklığı kurutmaktır. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Suriye’nin kuzeyinde teröristlere karşı yaptığı da budur.

Yazıyı sonlandırırken harekatın nihai zafere giden yolda bir basamak olduğunu hatırlatalım. Güvenli bölge önerisinin kalıcı çözüme hizmet etmeyeceğini de öngörmeliyiz. Çünkü güvenli bölge önerisi teröristlere geriye çekilin demek. Onun yerine teröre kaçacak nokta bırakmamak üzere onu çevreleyen kuvvetlerle (Suriye devleti ve meşru hükümetiyle) görüşerek ilerlenmesi istikrarlı çözümü sağlayacaktır. Bu gelişme aynı gelişme aynı zamanda Türkiye’nin sınırlarını korumasını güçlendirecek ve meşruiyetini de artıracaktır. Ayrıca güvenli bölge önerisinin hukuki, ticari, kurumsal, adli, askerî açıdan hangi devletin denetiminde olacağı bir muamma. Bu muammanın çözümü emperyalizme karşı direnen devletlerin uluslararası mutabakatıyla mümkün.

Bugün ABD ile yapılan mutabakat kazanımdır ancak eksik bir kazanımdır.

Türkiye, Mehmetçiğin silahlı kararlılığı ve zor gücü sayesinde PKK/YPG terörüne karşı belli mevzileri kazanmış ve ABD’ye bu mevzileri kabul ettirmiştir. PKK/YPG, beş gün içinde 32 kilometre güneye çekilecek, ağır silahları toplanacak, mevzileri tahrip edilecektir. Mutabakatın uygulanmaması durumunda, Türkiye Barış Pınarı Harekâtını sürdürecektir.

Ancak Türkiye’nin amacı ve çözümü süpürmek değil bitirmek olmalıdır. Bunun için de Suriye’yle anlaşmak şarttır. Dolaylı yürütülen terörden arındırma ortaklığı doğrudan yürütülmeli ve teröre nihai son verilmelidir.

Bu yolda Mehmetçiğin gözünü arkada bırakmamak için cephe gerisini de sağlam tutmalıyız. Başta görevdeki askerlerimiz olmak üzere milletimizin yolu açık olsun.

Hakkı Erman Ergincan

TLB Genel Başkanı

tgb.gen.tr

Tarih:
Diğer Haberler