Geçmişten Günümüze Eğitim Sistemi (1)

"...Köy Enstitüleri yeni nesil Mustafa Kemal'lerin,İsmail Hakkı Tonguç'ların yetiştiği bir okul olacaktı."

Geçmişten Günümüze Eğitim Sistemi (1)

YAZAR

Cumhuriyetin ilk yılları...
Yıl 1930...
Şeriat kaldırılmış,hilafet kaldırılmış,laik sistemin temelleri atılmıştı. Hatta ve hatta Şapka Kanunu çıkartılmıştı.
Bu gelişmeleri hazmedemeyen şeriat yanlıları durur mu? Yurdun dört bir yanından isyan etmeye başladılar. Bu isyanlardan birisi de Menemen ve çevresindeydi. Dönemin sözde "vatanseverleri ve din muhafızları" ortalığı yakıp yıkmaya başlamışlardı. O olaylar sırasında asteğmen Kubilay,diğer bir deyişle Kubilay öğretmen, Menemen'de görevlendirilmişti. "Din muhafızlarının" kurşunlarından biri Kubilay öğretmeni yaralamıştı,güçsüz düşen Kubilay öğretmen,kendini mehdi ilan eden Derviş Mehmet tarafından başı kesilerek acımasızca şehit edilmişti. Daha sonrasında ise isyan bastırılmış,Derviş Mehmet öldürülmüş ve birçok isyancı yakalanmıştı.
Kubilay öğretmen,gericilikle savaşan ve bizleri aydınlık gelecekler için yetiştiren öğretmenlerden biriydi ve öğretmenlerin gericilikle olan imtihanı ne onunla birlikte başlamıştı ne de onunla son bulacaktı...

Gelelim 1940'a...
Neredeyse tüm Anadolu okulsuz,öğretmensiz... Nüfusun okuma yazma oranı %5'i bile bulmuyor. Bunun yanında nüfusun %80'i köylüden oluşuyor. Hâl böyleyken dönemin cumhurbaşkanı İsmet Paşa'nın himayesinde, Milli Maarif Müfettişi Hasan Âli Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç -nâm-ı değer Tonguç Baba- 'un büyük emekleriyle köylerden ilkokul seviyesindeki okuma yazma meraklısı çocuklar keşfedildi. Tarıma elverişli bölgeler keşfedildi ve nihayet örgün eğitim sisteminde kitaba deftere bağlı eğitim yerine "iş için,iş içinde eğitim" anlayışıyla aydınlığın,ilericiliğin yuvası Köy Enstitüleri açıldı.

Hasan Âli Yücel Milli Eğitim Bakanlığı döneminde dünya klasiklerini Türkçeye tercüme ettirmişti. Köy enstitüleri öğrencileri her sene 25 tane klasik romanı okumakla yükümlüydü. Bu sayede zeki köy çocuklarından engin entelektüel birikimleri olan aydınlar oluşuyordu. Bu aydın köy öğretmenleri en az bir tane müzik aletini çalmasını da öğreniyordu. Aşık Veysel köy enstitülerinde müzik derslerinde öğrencilere bağlama çalmasını gösteriyordu. Sabahın erken saatlerinde uyanan öğrenciler kızlı ve erkekli zeybek ve halk oyunları oynayarak sabah sporlarını da yapmış oluyorlardı. Daha sonra kahvaltı ardından zorunlu okuma saati vardı. Kahvaltıyı kendilerinden önce kalkıp fırında ekmek pişiren öğrenci arkadaşları hazırlıyordu.
Köy Enstitülerinde merkeziyetçi ve bürokratik bir yapı yoktu. Öğrenciler de yönetimde bizzat söz sahibiydi. Kız ve erkekler hep birlikte eğitim görüyorlardı. Enstitülerde öğrenciler tek tip üniforma giyiyordu ve enstitü müdürü bile buna uyup aynı üniformayı giyiyordu.Bu ve benzeri sebepler ile enstitülere komünistlik suçlamaları yapılıyor arada bir ihbar mektuplarını dikkate alan polisin baskınlarına uğruyordu. Kız öğrencilerin erkek öğrenciler ile karma eğitim görmesi sonu gelmez dedikodulara neden oluyordu. Köylüler okul ve enstitü inşaatlarına yardım ile devlet tarafından mükellef kılınmıştı. Bu zorlamalar köylülere angarya olarak geliyordu. Öğrencilerin boğaz tokluğuna öğrenim görecekleri kendi okullarının inşasında çalıştırılmaları eleştirilmekteydi. Köylere atanan öğretmenler yörenin toprak ağalarıyla sorunlar yaşıyorlardı. Bu geçimsizlikler köy öğretmenlerinin toprak ağalarının seçtirdiği milletvekillerine şikayet olarak ulaşıyordu. Bu durum toprak sahiplerinin durmaksızın Ankara'ya baskı yapmalarına neden oluyordu.

II.Dünya Savaşı'nın sonlarına doğru 1945 yılında Stalin'in Türkiye'den askeri üs istemesi üzerine, İsmet İnönü de ABD'den aynı şekilde destek istemişti. ABD'nin eline sonunda bir koz geçmişti ve elbette doyasıya kullanacaktı. Böyle bir isteği görünce deyim yerindeyse ağzının suyu akmıştı. Truman Doktrini ile "yardıma" başlamıştı ama bu "yardımın" karşılığında "birkaç isteği" vardı. Bu istekleri; Türkiye'de serbest seçimlere dayanan demokrasi düzeninin yerleştirilmesi ve Milli Şeflik, "5 yıllık kalkınma planları" ve "Köy Enstitüleri"leri gibi korktukları ve onları büyük bir yenilgiye uğratan Sovyet sistemine benzer uygulamaların kaldırılmasıydı.

Cumhuriyet Halk Partisi içinden Köylüyü topraklandırma Yasasına karşı çıkan bir kesim milletvekili Demokrat Parti'yi kurdu. Tek parti içerisinde Atatürk devrimlerine karşıtlıklarını bildiremeyenler DP içerisinde bunları bildirmek için genişçe yer buldular. 1945 yılında Köy Enstitüleri hakkında komünistlerin, dinsizlerin yetiştiği fuhuş yuvaları olduğu söylenerek kara propaganda yapmaya başladılar. Milletvekili Emin Sazak'ın "Köylere giden enstitü mezunları kendilerini birer Atatürk zannediyorlar" demesi üzerine Hasan Âli Yücel, "Bu çocukların her birinin birer Atatürk olması temenni edilir " şeklinde cevap vermişti.

Bu nedenlerden dolayı 1954 yılında Köy Enstitüleri kapatıldı. Enstitülerin kapatılmasından sonra eski müdürlerinden Rauf İnan bunun Atatürk devrimlerine karşı bir "karşı devrim" olduğunu belirtti.
Köy Enstitüleri yeni nesil Mustafa Kemal'lerin,İsmail Hakkı Tonguç'ların yetiştiği bir okul olacaktı. Türkiye fikri hür,vicdanı hür aydınlık gençlerle dolup taşacaktı. Fakat yapılan her iyiliğin bir cezası olmalıydı...Köy Enstitülerinin kapatılması Türkiye'nin eğitim sistemine en büyük ceza olacaktı.
(Daha bitmedi, yazının devamında da 2000’li yılları ele alacağız.)

 

Ecem Teke

TLB Bodrum 

 

Tarih:
Diğer Haberler