Türk Kadınının Kurtuluş Devrimi

“Türk Devrimi denilince bunun ‘kadının kurtuluş devrimi' olduğu beraber söylenecektir.” (İsmet İnönü, 5 Aralık 1934)

Türk Kadınının Kurtuluş Devrimi

       Zaman zaman haberlerde, sosyal medyada, sosyal hayatta kadınlara uygulanan şiddete şahit oluyoruz, görüyoruz, duyuyoruz. Fiziksel şiddetten öte psikolojik olarak uygulanan şiddet hayatımızın neredeyse her yerinde. Maalesef ikinci sınıf vatandaş muamelesiyle de karşılaşıyoruz. Vaziyeti daha vahim yapan da durumunu kabullenmiş kadınlar. Atatürk’ün omuzlar üstünde yükseltmeye layık gördüğü Türk kadının haklarını bilmemesi, hele de Atatürk’ün mücadele ettiği bağnaz zihniyet göz önünde bulundurulunca, bize bırakılan mirasa yeterince sahip çıkamadığımızın göstergesidir. Peki Atatürk’ün uğruna dinsiz ilan edildiği, çeşitli saldırılara maruz kaldığı “Kadının Kurtuluş Devrimi”nin süreci nasıldır? Hep birlikte yakın tarihimize gidelim.

       İlk Türk devletlerinde toplum ataerkil değildir. İskit kadınları savaşmak üzere yetiştirilmiştir. Büyük Çin İmparatorluğu ile ilk antlaşmayı Mete Han’ın eşi imzalamıştır. Avrupa Hunlarına gelen elçiler Attila’nın eşiyle görüşmüşlerdir. Kadınlar, destanlarda kutsal sayılmıştır. Nitekim Yaradılış Destanı’nda “Ak Ana” Ülgen’e dünyayı yaratması fikrine ilham olmuştur. Kadın öyle kutsal bir varlık sayılmıştır ki bırakın şiddeti, saygısızlık dahi söz konusu değildir. Peki yüzyıllar öncesinde iptidai olarak tanımlanan dönemde dahi böylesine bir saygı mevzubahisken nasıl olmuştur da kadın cinayetlerinde Türkiye üst sıralara gelmiştir?

İlk Kadın Hükümdar Tomris Hatun Tasviri
İlk Kadın Hükümdar Tomris Hatun Tasviri

“Bu da benim Han’ım”
       Prof. Dr. İlber Ortaylı: “Kadın dövmek maalesef, Türklerin Arap kültürü ile tanışmasından sonra başlamış bir olaydır. Türk kültüründe, örfünde kadın her zaman el üstünde tutulur. Cengiz Han’ın eşi için söylediği ‘Ben sizin Han’ınızım. Bu da benim Han’ım’ sözüyle dilimize yerleşen “hanım” (Han’ım) kelimesi bile bunu gösterir. Kadın evin hanıdır...” diyerek bir durum tespitinde bulunmuştur. 16. yüzyıldan (Osmanlı’nın gerileme döneminden) itibaren kadınlar yozlaşan toplumun baskılarına maruz kalmaya başlamıştır.

       Medeni hukukun anayasal bir düzene getirilmesi hususunda Fransız Medeni Kanunu’nun iktibası önerilmiştir. Ahmet Cevdet Paşa’nın özellikle uğraşları sonucunda fıkıh esaslarına dayalı Mecelle-i Ahkam-ı Adliyye hazırlanmıştır. Fakat Mecelle’de aile hukuku, miras hukuku gibi birçok önemli konuya yer verilmediğinden ihtiyacı giderememiştir. 1876 yılında ilk anayasa niteliği taşıyan Kanun-i Esasi yürürlüğe girmiştir. Kadınların siyasi hakları kelimenin tam anlamıyla yoktur ve nüfus sayımında sadece erkeklerin baz alınacağı bildirildiği için kadın vatandaş olarak dahi sayılmamıştır.

       İlerleyen süreçlerde demokratikleşme adına adımlar atılsa da kadınların siyasi hakları aynı şekilde göz ardı edilmiştir. 1909’da bir kadın grubu Meclis-i Mebusan’a dinleyici olarak girmek istemiştir. Bu vaziyet basında tartışmalara yol açmıştır.

       Mecelle, 35 yıl kadar başta kadınların olmak üzere insan haklarını ihlal etmiştir. İttihat ve Terakki, Cihan Harbi’nde hükümet kurunca Mecelle’de değişikliğe gidilmesi için Mahmut Esat Bey başkanlığında çalışmaya başlamıştır. Sübyancılığın önüne geçmek için yaş sınırı koyulmuş, şiddet ve zorbalığın saptandığı evliliklerin geçerli sayılmayacağı bildirilmiş, erkeğin çok eşlilik için ilk eşinden onay alması gerektiği şart koşulmuştur.

Kurtuluş Savaşında Türk Kadını En Ön Cephelerde Savaşmıştır
Kurtuluş Savaşında Türk Kadını En Ön Cephelerde Savaşmıştır

Kadın Hakları Hediye Mi Kazanç Mı?
       1919’dan 1922’ye kadar Atatürk önderliğinde bir İstiklal Mücadelesi verilmiştir. Bu süreç içerisinde kadınların çok büyük katkıları olmuştur. Halide Edip Hanım gerek düzenlediği mitinglerle gerek onbaşı rütbesiyle savaşın mihenk taşlarından biri olmuştur. Müfide Ferit Hanım yazdığı propaganda metinleriyle destek vermiştir. Kara Fatma, Nezahat Onbaşı, Gördesli Makbule gibi kadın kahramanlar bizzat cephede savaşmışlardır. Atatürk, şahit olduğu bu fedakârlığı: “Dünya üzerinde hiçbir milletin kadını: ‘Ben Anadolu kadınından fazla çalıştım, milletimi zafere ve kurtuluşa götürmekte Anadolu kadını kadar emek verdim.’ diyemez.” sözüyle özetlemiştir.

Cumhuriyet Devrimiyle Türk Kadını Çok Önemli Haklar Elde Etmiştir
Cumhuriyet Devrimiyle Türk Kadını Çok Önemli Haklar Elde Etmiştir

       17 Şubat 1926’da daha birkaç sene öncesine kadar nüfus sayımlarına dahil olamayan Türk kadınına hak ettiği değeri vermek maksadıyla Medeni Kanun hazırlanmıştır. Daha öncesinde yaşanan sosyal, ekonomik, eğitsel mağduriyetler büyük ölçüde düzeltilmiş, Türk kadını hak ettiği itibara kavuşmuştur. Tek eşlilik kabul edilmiş, mirastan erkek kardeşiyle eşit pay elde etmiş, boşanma huşunda söz sahibi olmuş, hürriyetleri erkeklerle eşit hale getirilmiştir. Fakat siyasi haklarını henüz elde edememiştir. Ancak 1930’da belediye başkanlığı, 1933’te muhtarlık, 1934’te ise milletvekilliği seçimlerine katılma hakkı verilmiş ve kadının kurtuluş devriminde yeni bir aşamaya gelinmiştir.

Songül Yakut Gibi Kahraman Türk Subayları Yetişmektedir
Songül Yakut Gibi Kahraman Türk Subayları Yetişmektedir

Bugünün Kurtuluş Reçetesi
       En başta sorduğumuz soruları tekrar hatırlayım. Peki bundan 93 yıl sonra Türk kadını neden Ortaçağ zihniyetiyle karşı karşıya kalmıştır? Cevap gayet açık: Atatürk Devrimi’nden, cumhuriyet değerlerinden, aydınlıktan uzaklaştığımız içindir. Zira Atatürk’ün kendisine vermiş olduğu hak ve hürriyetleri bilen bir cumhuriyet kadını kendisini ezdirmez, bir Cumhuriyet erkeği zaten kadını ezmeye yeltenmez. Bugün de kadının kurtuluşunun reçetesi bellidir. Yani kurtuluş, Cumhuriyet Devrimi'nin köklerinde ve onu tamamlama mücadelesindedir.

 

Betül OĞUZ - TLB Kütahya

 

talebe.org

Tarih:
Diğer Haberler