Yaralı İnsanların Öyküsü: Son Bahçeler

TLB Ankara'dan Hasret Aykut, İrfan Yalçın'ın "Son Bahçeler" kitabını tanıttı

Yaralı İnsanların Öyküsü: Son Bahçeler

İrfan Yalçın, 1937 doğumlu Türk yazar... İstanbul Üniversitesi Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirdi. Edebiyatın çeşitli dallarında ürünler verdi. 1972 yılında bir kitapevi açtı. 'Ölümün Ağzı' kitabı ile 1980 TDK Roman Ödülü'nü kazandı. Yapıtlarında genelde yoksul, ezilen ve toplum dışı insanları işledi.

 

İrfan Yalçın, Son Bahçeler kitabında bir yaşlılar yurdunu anlatıyor bize. Roman karakterleri insan isimleriyle değil, yaşamlamlarından izlerle adlandırılıyor. Farklı hikayelerin onları birleştirdiği nokta ise; yaraları...

 

"Ayışığı Yaşlılar Yurdu'na annemle geldiğimiz gün, arabadan iner inmez, sinirli gülüyor o çok, 'Geldik işte ölüm bekleme yerleşkesine,' diyor, 'bitti sayılır hayatla sevişmek...' "

 

Bayan Kasımpatı, küçük yaşta ailesi tarafından bir istasyon makasçısıyla evlendirilmiş, kocası çok kıskançmış, Kasımpatı'nı eve kapatmış. Kar yağdığı zaman, bahçedeki kasımpatıları gördüğü zaman çocukluğunu hatırlarmış. Bundanmış kasımpatılara olan düşkünlüğü...
Albay; hep subay olmak istemiş, olamamış. Şimdilerde dut ağaçlarına çıkıyor, anılarını yazıyor, "Batıyor gemi, anıları kurtaralım bari!" diyor. 'Öterken vurulan bir kuşun yarım kalan türküsü'nü çalıyor. Ne zaman yağmur yağsa bahçeye çıkıp bağırıyor Albay, "Eylül!" diye. Oğluymuş Eylül, vurmuşlar...
"Yaralı bir ömrün içinden gelmek ne kötü."

 

Bayan Çığlık'ı "hastaneye yatıracağız" diye getirmişler yaşlılar yurduna, kandırmışlar yani. Aklına geldikçe "Hicran!" diye bağırırmış, kızıymış Hicran...
Bayan Minnoş, kızıyla yaşıyormuş eskiden. Damadı istememiş onu, kedilerini de... Kötü bir adammış, kedileri her gördüğünde tekmelermiş. Kızına "Annen kedilerini de alsın, gitsin bu evden." dermiş, oysa ev Bayan Minnoş'un kendi eviymiş. Dayanamamış bir gün, yaşlılar yurduna gelmiş, kızı çok ağlıyormuş o giderken.

 

İki kız kardeş var yaşlılar yurdunda, ünlü bir doktorun yakınıymış onlar, giderlermiş yakında. Babaları boğmuş kedilerini, abileri ve anneleri ölmüş sonra. Ne zaman konuşsalar hep kavga ediyorlar. Bir de, sürekli ölümün rengini soruyorlar.
"Ağır yaralıyız hepimiz."

 

Albay, duvar gazetisine yazıyor Karikatür Adam'ın öyküsünü... Karikatür Adam, madende çalışmış yıllarca; toz dumanmış oralar hep, ölüm kokuyormuş... Bırakmış madeni, aç kalmış günlerce. Çöpçü olmuş sonra. Katırı varmış bir tane, çocuğu gibi severmiş. Bir kere bile vurmamış ona, ama bir gün ayakları tutmaz olmuş katırın, vurmuşlar tek kurşunla. İşte o günden beri yanıyormuş içi Karikatür Adam'ın, tek ailesini kaybetmiş.
"Zamanın bizi en son ittiği yerde ölüm rengi mi bütün renkler?"

 

Bu romanda yaşamı sorguluyor İrfan Yalçın, huzurevinde geçen yaşamı ele alıyor. Huzurevi ve yaşlılar yurdu gibi kurumlarda, terk edilmiş yaşlılar ölümü bekliyor. Ölümle yüz yüze gelen yaşlıları, toplum acıma duygusu içinde küçümsüyor. Huzurevinde amaç, yaşabilmekten başka bir şey değil aslında...
'Ölüm Bekleme Yerleşkesi'nde bir yandan ölüm bekleniyor, bir yandan da ışıltılarla geçtiği düşünülen gençlik yılları aralanarak hayat bir ölüm halini alıyor.
Birbirinden bağımsız kişilerin ölümü beklediği Ayışığı Yaşlılar Yurdu, bir ülkenin simgesi aslında. Olaylar geliştikçe her şeyin ve herkesin birbiriyle olan bağı ortaya çıkıyor.

 

Bir yaşlılar yurdunda geçen hikaye; ezilmiş, yok edilmiş, yaralı insanların öykülerini anlatıyor.

 

 

Hasret Aykut
TLB Ankara

Tarih:
Diğer Haberler