YAZAR
MESEM yani Mesleki Eğitim Merkezleri liselilerin gündeminde. Peki son günlerde liselilerin dilinden düşmeyen bu merkezlerde neler oluyor, gelin beraber inceleyelim. Öğrencilerinin pastacılıktan mobilyacılığa, yazılımdan kuyumculuğa kadar uzanan sanayi ve hizmet sektörünün çeşitli alanlarında uzmanlaştığı, yaklaşık 180 çalışma alanına “kadro yetiştirildiği” merkezler. Öğrencilerin teorik eğitimden ziyade saha çalışmasında yer aldığı ve hu sahalarda emeğinin karşılığının çok daha altındaki miktarlarda para kazandığı eğitim merkezlerinin en güzel yanı okulu başarıyla tamamlayan öğrenciler için. Çünkü okul sonrasında öğrencinin eğitim gördüğü alanda “Kalfalık Belgesi, Ustalık Belgesi, Usta Öğreticilik Belgesi ve İş yeri Açma Belgesi” almaya hak kazanılıyor.
Peki neden liseliler bu konuda ikiye bölünüyor? Bir kısım liseliler MESEM'i olumsuz eleştirilerden uzak tutmaya çalışırken bir kısım liseliler ise bu merkezlere “sömürü merkezleri” olarak bakıyor. Peki hangi bakış açısı gerçekliğe uygun? İşte bu sorunun cevabını bulmak bu yazımızın görevi.
“Fikir Güzel, Mekan Güzel Ama Olmamış”
MESEM öğrencilerinin kağıt üstündeki hakları ve pratikte uğradıkları haksızlıklara bakarsak bu tartışmaya gerçekçi cevaplar verebiliriz. GORA’nın Arif İşık'ın dediği gibi: “Fikir güzel, mekan güzel ama olmamış.” Kağıt üstünde, MESEM öğrencilerine devlet minimum 5100 tl verilmesini uygun görüyor hatta patrona bu konuda öğrenciye verilen ücreti artırma insiyatifi tanıyor. Gelin görün ki gerçek hayatta bu insiyatif ücreti artırma değil azaltma uğruna kullanılıyor.
MESEM’lerde acil müdahalenin gerektiği alan ise can güvenliği, bu merkezlerin en çok haklı eleştiriyi aldığı bu sorunu derhal ortadan kaldırmalılar. Meslek eğitimi verip insan yetiştirmeyi hedefleyen bir kurumun 15 yaşlarındaki insanların can güvenliğini, iş güvenliğini sağlayamaması güzel bir amaç için çıkılan bu yolda baştan çuvallamak demektir.
Hem denetimlerin zayıf olması hem de MESEM’li öğrencilerin haklarının farkına varıp da peşinden gidebileceği alanlarının olmaması bu merkezlerin kağıt üstündeki güzelliklerine leke bulaştırıyor. Pratik eğitime ağırlık vermesi bakımından bu merkezlerin hakkını yememek lazım. Çünkü, 4 gün iş yerinde 1 gün okulda olan öğrenci 32 ders saatini işyerinde geçirerek sahada çok büyük bir tecrübe kazanıyor ve sene sonunda “aranan elemanlardan” oluyor.
Peki 32 saatini meslek alanlarında geçiren bu öğrencilere haftanın 5 günü derslikte olan öğrencilerle aynı içerikteki “Türkçe, Matematik, Fizik, Kimya, Biyoloji” derslerini zorunlu kılmak ve bundan başarıyla geçmelerini beklemek ne kadar adil? Bu da MESEM’in tartışmalara konu olan başka bir çelişkisi. Bugün sanayide bir otomobil tamirciliği yapan kimseye gelip birisi "cümlede anlamda kaç net yaptın da burada kalfa-usta oldun" demeyecek yada kimse organik kimyayı bilmiyor diye bir pastacıdan pasta almaktan vazgeçmeyecek. Koşullara ve ihtiyaca uygun eğitim modelini temel alamadığımız için bugün meslek liselerinin hiçbirinde öğrenci başına bir torna makinası, bir freze makinası düşmüyor. O yüzden MTAL’dan mezun olduktan sonra kimse rahatlıkla işine başlayamıyor. Zorlanıyorlar!
Türkiye’de genç nüfus var ama üretime katacak kadrolar haline getirecek sistemimiz yok, Avrupa’da genç yok ama çalışan nüfus yetiştirecek sistemleri var. Batı’nın iyi yanlarını almak için önümüzde güncel örneklere gelin beraber bakalım. MESEM’lerimizi daha ileri taşımak için bize ışık olabilir.
Hollanda'da bulunan bir meslek lisesinden bahsedeceğim. Hem de bu lisede öğretmen yok! Bu lise SOML vakfının açtığı bir lise olup adı AGORA'dır. Bu lisede 12-16 yaş aralığında çocuklar gruplar halinde projeler üretip meslekler öğreniyor. Öğrenciler birbirlerinden öğreniyorlar ve temel bir eksiklik temel bir öğrenim gerektiği durumda yardımcı danışmanlar geliyor. Bizim okullarımızdaki Türkçe, Matematik gibi dersleri de öğretmenler vermiyor yine danışmanlar gelip anlatıyorlar veya konusuna göre o alanda uzman olan veliler gelip ders veriyorlar. Zaten genellikle bu veliler “danışman” olarak görev yapıyor. Bu sistem insan kaynağını da bize doğru kullanmayı hatırlatıyor.
Hem insan yetiştiren hem de kaynakları doğru kullanan merkezler ülkemiz için mümküm. Bugün MESEM’lere sadece kör iktidar karşıtlığından çözümsüz eleştiri yapanlar da MESEM’leri ileri taşıma gayesi taşımayıp eleştirilere kulaklarını kapatanlar da aynı yanlışın içindeler. Oysaki üreten bir Türkiye için çalışan gençliği yaratmak için bir olmalı ve çalışmalıyız. Türk gençliği olarak çalışmaya hazırız. Sanılanın aksine, can güvenliğimizin sağlandığı, emeğimizin karşılığını aldığımız iş alanlarında ter dökmek bizler için mutluluk kaynağıdır. Atatürk'ün Türk gençliğine biçtiği görevlerden bir de çalışkan olmaktır. MESEM’ler çalışkan gençliği yaratma noktasında önemli bir araçtır. Siyasiler, bu aracı, iktidar kavgaları uğruna yıpratmak yerine gençliğin oralara teşvik edecek koşulların sağlanması için yarışmalıdır.