Hayatımız Sınav

Cihat Şener yazdı

Hayatımız Sınav

Nüfusunun çoğunun genç olması bir ülkenin en önemli potansiyelidir. Dinamik ve üretken genç kuşaklar o ülkenin geleceği için çok önemlidir. Buna sahip olmamız ülkemizin geleceği açısından hepimizi umutlandırmalıdır. Böyle bir potansiyele sahip olmayı birçok ülkenin gözü kapalı isteyeceğine eminim. Ancak bu durum bize yeni görevler de yüklemektedir, bu genç kitlelerin doğru yönlendirilmeleri ve eğitilmeleri gibi... Eğer bunu gerektiği gibi başaramazsak, bu büyük serveti harcamış oluruz. Üstelik gençlerimiz de eğitim almak konusunda isteklidirler. Okula ve okumaya karşı yükselen bir talep artışı olması ayrıca sevindiricidir. Bizlere düşen ise bu isteği ve coşkuyu ülkemiz geleceği için olumlu yönlendirmektir.

           

Her sınav, sınava giren için bir kaygı kaynağıdır. Hem giren için, hem ailesi için... Acaba bunu bilen binlerce öğrenci neden sınavlardan vazgeçmez? Çünkü bildiği bir şey daha vardır; eğer başarılı olursa yaşamı ve geleceği daha iyi şekillenecektir. Duyacağı kaygıya rağmen sınava girmek için milyonlarca öğrenci hazırlık yapıyor bu günlerde. Aileleri ile birlikte sınav kaygısını yaşayacak insanımızın sayısı 40 milyonu bulacaktır.

 

Bu kaygılar ortadan kaldırılamaz mı? Yani sınavlar olmadan her öğrenci istediği okula gidemez mi? Bugünkü şartlarda olacak iş gibi gözükmüyor. Peki her öğrenci üniversite okumalı mı? Cevabım kesinlikle “evet”tir. Hem ülkemiz gerçekleri hem bilgi toplumu olma zorunluluğu bunu gerektirir. Denilebilir ki “Ama üniversite mezunu pek çok işsiz var.”  Doğrudur ama bu başka bir konu ve açmazdır. İş yok diye insanların önüne yeni bir engel koyulmamalıdır. Ayrıca üniversiteye okumaya gitmek, iş kurumuna başvurmak anlamı taşımaz. Üniversite sonrası yeni çözümler yaratılabilir. Bizim işimiz her öğrenciye üniversitede okuyabilme fırsatını yaratmaktır. Eğer o öğrencinin hacmi bu öğretimi kaldıramıyor ise zaten okul bırakılacak ve başka çözümler aranacaktır. Ama liseyi bitirmiş bir gencin önüne yasaklar koyarak onun üniversite okumasını kısıtlamak en azından “eğitim hakkını” gasp etmektir.

 

Benzer soruyu ilköğretimdeki öğrenciler için de sorabiliriz. Hepsi Fen Lisesi’ ne veya Anadolu Lisesi ‘ne gitmek zorunda mı? Elbette hayır. Zaten bu gerçekleşemiyor. Ama ilköğretimi bitiren her öğrenci ortaöğretime devam etmelidir. Hiç kimsenin “Bu çocuk okuyamaz, alın bunu.” deme hakkı yoktur. Bizler ona eğitim ve öğretim fırsatını vermekle yükümlüyüz. Olmayacağına ancak kendisi karar verebilir. 

 

Dünyanın gelişmiş pek çok ülkesinde çocukları okula çekebilmek için değişik sosyal programlar uygulanıyor. Okulu ve okumayı sevsinler ve iyi bir eğitim alabilsinler diye... Oradaki çocuklar buna isteksizler. Bizim ülkemizde ise çocuklarımız okumaya hazırlar ve bizden tek bir şey istiyorlar; yasalarla, yönetmeliklerle önlerinin kesilmemesini ve kendilerine fırsat verilmesini. Sınavlara ve yaşayacakları sınav kaygılarına rağmen bunu istiyorlar. Bunu hem kendileri için, hem aileleri için, hem de ülkeleri için istiyorlar.

Sınavlardan ne beklemeli?

 

Adil olmalarını, zamanında ve hatasız yapılmalarını, değerlendirmelerin süratle ve elden değmeden yapılmalarını beklemeli. Sınavların sorularda ve değerlendirmede objektif olmalarını beklemeli. Amaca uygun hazırlanmalarını ve gereksiz ayrıntılardan uzak olmaları beklenmeli. Soruların kolay olmalarını beklemek çocukluğuna düşülmemeli, o zaman herkes yanıtlayacağı için sınavın seçiciliği kaybolacaktır. Gereken bilimsel doğrulukta ve açıklıkta olmalarını beklemeli.

 

Sınavlara nasıl hazırlanmalı?

 

Bu uzun bir süreçtir. Nasıl olsa yaparım mantığı ile kısa bir süre ilgilenip başaracağım sanısına kapılmak haksızlıktır. Sınava gereken önem verilmeli, saygı duyulmalı ve emek üretilmelidir. Dış etkenlerden bağımsız, düzenli ve sistemli bir program yapılmalıdır.

Yapılacak bilgi edinimleri mutlaka sınanmalı ve planlamalar tekrar gözden geçirilmelidir. Deneme sınavlarında yanlış yanıtlar ve yanıtlanamayan sorular tekrar elden geçirilmeli ve eksik bırakılmamalıdır. Sınavı kazanmak akıtılacak alın teri ile ilişkilidir. Bu süreçte başarısızlıklar da olabilir. Küçük çocuklar gibi vazgeçmek veya ertelemek düşülecek en büyük yanlışlıktır. Bu iş biraz da bilinç, kararlılık ve dayanıklılık ister.

 

Günde kaç soru çözüleceği veya günde kaç saat çalışmak gerektiği gibi sığlıklardan çıkıp gerektiğince ve yüksek nitelikte bir çalışma sistematiği geliştirilmelidir. Çalışma planı kendimiz tarafına yapılmalı ve tempo giderek artırılmalıdır. Gireceğimiz sınavın daha önceki yıllarda sorulmuş soruları incelenerek sınavda amaçlanan nedir anlaşılmaya çalışılmalıdır. Aralıklarla ölçmeler yapılarak değişimler saptanmalı ve gerekiyorsa planda değişiklikler yapılmalıdır.

 

 

Sınavlar nasıl iyi bir hale gelebilir?

 

Eğitimde alt yapı sorunlarını çözmüş ülkelerde sınavlar sorun olmaktan çıkmıştır. Aksine bireyler ve toplum için objektif ölçüm araçları olarak kullanılmaktadır. Bizde ise durum içler acısıdır. Soruların çalınması, ayrıcalıklı bireylere verilmesi veya satılması, değerlendirmeye hile bulaşması veya değerlendirmelerin saklanması en basit yanlışlardır. Bu nedenle ülkemizdeki sınavların daha iyi bir hale gelebilmesi için;

1.      Soruların bilimsel ve yanlışsız hazırlanması,

2.      Aynı anda, tüm adaylara, aynı soruların sorulması,

3.      Hesaplamaların bilgisayar ortamında, el değmeden yapılması,

4.      Hesaplamaya kanaat, mülakat gibi subjektif kriterlerin katılmaması,

5.      Sonuçların geciktirilmeden ve şeffaflık içinde açıklanması gereklidir.

           

Bu saydıklarım bir sınavın olmazsa olmaz kriterleridir. Bunlardan sonra o sınavın içeriği, ölçme amaçları, değerlendirme vb. kriterleri de tartışılmalıdır. Ama bunlar üst yapı sorunlarıdır. Alt yapıdaki sorunlar çözülememişken bunları tartışmak anlamsızdır.

 

 

 

Yaklaşan sınavlara dair, 

 

Bu işlerin can sıkıcı olduğunu biliyorum. Sınav herkesi sıkar ve kaygılandırır. Yaşla ve konumla da ilgisi yok bunun. Her yaşta ve her konumda insan sınava girmekten kaygılanır. Ama başka seçeneğimiz yoksa ve sınava girmemiz zorunluluksa onu sevmesek bile gereğini yapmalıyız. Yani sınavı sevmek zorunda değiliz ama bu bizim işimiz. O halde ciddiye almalı ve önemsemeliyiz. Sanmayın ki yetişkinler her işi çok severek yaparlar. Ama yapmaları gerekiyorsa yani bundan kaçış yoksa o işi önemserler ve gereğini yaparlar. Benim de sizden istediğim şey bu. Gereğini yapınız. Eğer severek yaparsanız çok daha keyifli olacaktır. Ama sevmeseniz bile işin gereğini yapınız. “Hayatımın en güzel günlerinde ders çalışmak zorunda mıyım?” diye düşünmeyin. Hayatınızın gelecek yıllarında daha güzel günler yaşayabilmek için bedel ödüyormuşsunuz gibi düşünün. Aslında gerçek tam da bu. Daha özgür, daha saygın ve daha senin istediğin gibi güzel günler için başarılı bir sınav, iyi bir puan ve iyi bir okul gerekiyor. Bu aynı zamanda sana prestij de sağlayacak.

 

Ailen, arkadaşların ve yakın çevren de bundan mutluluk duyacaklar. Ama asıl mutlu olan sen olacaksın. Biliyorsun ki güzel şeyler bedeli ödenmeden elde edilemiyor. Sınavı ve sınava hazırlığı bu bedeli ödemek şeklinde düşünürsen, duruma katlanmak daha kolay olabilir. Kulaktan dolma bilgilerle davranma, kendine ve aklına güven. Sana yardım edecek en önemli kişi yine sensin. Çünkü seni senden daha iyi tanıyan kimse yok.

 

Genç nüfus bu ülkenin en önemli gücüdür. Bu gücü doğru yerde, doğru zamanda ve doğru şekilde kullanmamız gerekiyor. Onların okuma istekleri son derece masum, haklı ve kutsal bir istektir. Bunu karşılamalıyız. Ülkenin tüm gücünü kullanarak çocuklarımızın daha iyi eğitim alabilme isteklerini karşılamalıyız. Onları bu konuda korkutmamalı ve küstürmemeliyiz. Teşvik etmeliyi, yüreklendirmeliyiz. Yeni ilkokullar, ortaokullar ve liseler açmalıyız. Onların müfredatlarını çağdaşlaştırmalıyız. Yeni, aklı başında öğretmenler yetiştirmeliyiz.

           

Böylelikle hazırlık aşamasındaki milyonlarca genç insana moral vermiş ve onların sınav kaygılarını da azaltmış oluruz. Bu konu hepimizin sorumluluk alması gereken bir konudur.

Çünkü söz konusu olan hepimizin geleceğidir. 

 

Cihat Şener

Tarih:
Diğer Haberler