YAZAR
Seçim günleri, en az seçimler kadar önemlidir milletimiz için. Seçim sabahı erkenden kalkılır, ailecek kahvaltı yapılır, özenli kıyafetler giyilir, birlikte oy kullanmaya gidilir. Çocuklar, “Keşke ben de oy kullanabilsem.” diye heveslenir; anne babaları paravana beraber girip mührü çocuğa bastırırlarsa bu unutulmaz bir heyecandır.
Hayatın hengamesi içinde birbirini göremeyen vatandaşlarımız okul bahçelerinde hasret giderirler. Saygıdan dolayı “Kime oy verdin?” diye sorulmaz ama konunun oraya gelmesi kaçınılmazdır. “İşler nasıl, emekliliğe ne kadar kaldı, kızın okul ne oldu, oğlanı everdin mi?” sorularıyla başlayan sohbetin ardından sonuçlar takip edilmek üzere evlere geçilir. Okul bahçesindeki bayram havası da insanlar gibi dağılır.
Halının Altını Hangi Belediye Temizleyecek?
Seçim propagandalarıyla oluşturulan sis perdesi, Türkiye’nin sorunlarının üzerini örtmeye yetmemektedir. Adayların ısrarla üzerinden atlamaya çalıştığı, “göstermezden” geldiği, dillendirmekten kaçındığı problemler, dönüp dolaşıp seçim gündeminin merkezine oturmuştur. Belediye seçimlerinde, kaldırım taşları, çöp arabaları, sosyal belediyecilik yerine FETÖ, PKK ve ekonomik kriz tartışılmaktadır. Öyle de olmak zorundadır. İktidarıyla, muhalefetiyle, Türkiye’yi yönetenler halının altını doldurmuşur. Kim nasıl temizleyecek, -ya da temizlemeye gerek var mı- tartışma budur.
Çözümsüzlük içinde çırpınan sistem partileri birbirine düşmüş, seçim çekişmesini seçim çatışmasına dönüştürmüşlerdir. Toplumu da kutuplaştıran üslup, seçimin nihayetinde insan için yapıldığını akıllardan çıkarmıştır.
Su Uyur Düşman Uyumaz
Ardımızda bıraktığımız seçim sürecinde vızır vızır dolaşan yalnızca seçim otobüsleri değildi. ABD tırları ve uçakları da PKK’ya vızır vızır silah taşımaya devam etti. Türkiye’nin kaçınılmaz müdahalesine karşı yığınak yapıldı. HDP/PKK ve FETÖ’yü hapisten kurtarabilmek için tüm araçlar seferber edildi. 90 Milyon TL seçim yardımı alan HDP/PKK’nın bazı belediye idarelerinde iktidar olması, meclis üyelikleri üzerinden çeşitli kademelerde yuvalanması da görünen ama müdahale edilmeyen bir gerçektir.
Türk Ordusu tarihte eşi benzeri görülmemiş Mavi Vatan tatbikatıyla askeri tehditlere gereken cevabı vermiştir ancak iktidarı ve muhalefetiyle Türkiye’yi yönetenlerin, her seçimin belirleyicisi olan vatan bütünlüğü konusundaki tavırları ikircikli ya da cılız kalmaktadır.
Taşıma Suyla Değirmen Dönmez
Serbest piyasacılık, ülke genelinde olduğu gibi yerellerde de kamu varlığını zayıflatmıştır. Belediyeler şirketleşmiş, rant arenasına dönmüştür. Tüm belediyelerimiz borç içindedir. Son açıklanan verilere göre toplam borç 12 milyar liraya yaklaşmıştır.
Tanzim çadırlarıyla kamuculuğa dönüş mecburiyeti kendini bir kez daha göstermiştir ancak yetmemektedir. Yine seçimlerin belirleyici unsurlarından olan bu konuda da iktidar ve muhalefetin tavrı ikirciklidir.
Türkiye, içinde bulunduğu ekonomik krizden çadırlarla çıkamaz. Ekonomiyi Mc Kinsey’lere emanet etme vaatleriyle hiç çıkamaz. Emperyalist finans kuruluşlarının gökdelenlerinden gelen manipülatif saldırılara çadırlarla direnilemez. Bacası tüten, çarkları gürleyen, işçileri sel gibi çağlayan güçlü devlet fabrikaları şarttır. Üreticinin malını en iyi fiyattan alıp tüketiciyle buluşturacak yaygın tanzimlere ihtiyaç vardır. Yerellerden başlayarak geniş bir üretim seferberliği tercih değil zorunluluktur.
Şaka Değil Gerçek
1 Nisan sabahı seçim tamamen bitmiş olacak. Çılgın projeler, uçuk vaatler, PR çalışmaları, ‘halkla iç içe’ pozları geride kalacak. Gözlerimizi Türkiye’nin gerçeklerine açacağız. Ana akım medya şaka haberleriyle dolup taşacak ama Türkiye’nin sorunları şakası yapılamayacak kadar gerçek.
Kim Kazanacak?
Bu satırları asla karamsarlık olsun diye yazmıyoruz. Sorun varsa çözüm de var. Tevfik fikretin dediği gibi, “Zulmün topu var, güllesi var, Kal'ası varsa,. Hakkın da bükülmez kolu, dönmez yüzü vardır.” Ancak sorunlar küçümseyerek çözülmez, halının altına süpürerek çözülmez. Toplumu kutuplaştırarak hiç çözülmez.
Türk milletinin yarınları aydınlıktır, önünde zaferler vardır. İşte; bu zaferin anahtarı milleti birleştirmektir. Birleşen milleti terörle mücadelede ve üretimde seferber etmektir.
Emperyalizmi karşısına alan kazanacak, safına geçen kaybedecektir. Terörün üzerine yürüyen kazanacak, kol kanat geren kaybedecektir. Üretimden ve kamuculuktan yana olan kazanacak, tüketim ve özelleştirmeden yana olan kaybedecektir. Avrasya’ya yönelen kazanacak, Atlantik’te debelenen boğulacaktır.
Aksini söylersek Türk milletinin kaybedeceğini söylemiş oluruz, dolayısıyla yalan söylemiş oluruz. Türk gençliğinin kararlı mücadelesinin ufkunda böyle bir kayıp görünmüyor. Ufukta zaferler görünüyor. Türkiye’nin geleceği Türk gençliği, zaferler müjdeliyor.
31 Mart’ın “kazananı” kim olur hep birlikte göreceğiz ama asıl seçim, asıl mücadele 1 Nisan’da başlayacaktır ve asıl kazanan o zaman belli olacaktır.
Furkan Kaplan
TLB Genel Sekreteri
talebe.org