HARP OKULU SIRALARINDAYDIK…

TLB Denizli İl Başkanı İlkay Esma Uysal'ın TaLeBe Dergisi 9. Sayısında Yayımlanan Öyküsü: Harp Okulu Sıralarındaydık...

HARP OKULU SIRALARINDAYDIK…

Mart ayının 13’idi. Sarı saçlı, mavi gözlü, yakışıklı ve kendine güvenen aslan bir delikanlı; iyi bir komutan olmak için Pangaltı’daki Harp Okulu’na kaydoldu. Ben ondan bir ay sonra bir Cuma günü Harp Okulu’na kaydoldum. O sınıfımızın çavuşuydu. Dahiliyede beni karşılayan ve yatakhaneye oradan da dershaneye kadar bana eşlik eden o idi. Okulda ilk tanıştığım ve çok yakın hissettiğim kişiydi o.


Okula ilk geldiğim günden son birkaç ay geçmişti.Sınıf çavuşu Mustafa Kemal ile aramızda iyi bir dostluk oluşmuştu. Bir de Ali Fethi vardı yanımızda, biz üç arkadaş, üç iyi dosttuk. Mustafa Kemal derslerinde çok başarılıydı. Özellikle matematikte 900 kişilik birinci sınıf öğrencilerinin arasından ikincisiydi. Türk tarihine de çok fazla ilgisi vardı. Bunun sebebini Manastır İdadisi’ndeki Tarih Hocası Kolağası Mehmet Tevfik Bey’den kaynaklandığını ve Kolağası Mehmet Tevfik Bey’in O’na tarihe karşı ilgisini ve merakını artırarak kendisine yeni bir ufuk açtığını söylüyordu. Tarihe olan merakı ve sevgisi O yaşına rağmen Türk tarihi hakkında bilmesi gerekenden çok şey biliyor olmasından da açıkça belliydi.

Mustafa Kemal ile yataklarımız altlı üstlüydü. Mustafa Kemal alt tarafta yatardı bunun sebebi de ranzanın altında bulunan birbirinden değerli kitaplarına daha yakın olabilmek içindi. Her gece uyumadan önce baş ucundaki mumu yakar ve yaklaşık iki saat kadar kitap okur ve okuduğu kitabı yatağın en sonuna yerleştirir ve öyle uyurdu. Kitaplar O’nun vazgeçilmez dostları ve hocalarıydı. Mustafa Kemal o dönemde yakın arkadaşlarımızdan biri olan Ali Fethi’nin yardımı ile Fransız İhtilali’nin öncülerinden olan Voltaire ve J. J. Rousseau gibi yazarların kitaplarını okumaya başlamıştı. Ayrıca Ömer Naci’nin edebiyata olan ilgisinin öncülüğünde o dönemde kitapları ve şiirleri ne kadar yasaklı olsa da gizli gizli okuduğu ve O’nda vatan sevgisinin oluşmasında önemli role sahip olan Türk şairi Namık Kemal’in eserlerini okurdu. Namık Kemal’in eserlerinden çok etkilenen Mustafa Kemal her şiirini okuduktan sonra o şiirleri bizlerle de paylaşır ve şiirleri bizlere okurken içindeki vatan aşkını gözlerinin ışıltısından, dudaklarının titremesinden ve saklayamadığı heyecanından anlardık.
Mustafa Kemal, Namık Kemal’in en çok Hürriyet Kasidesi’nin şu beyitlerini dile getirir ve kendi kendine çok mırıldanırdı:

Kendini insan bilenler halka hizmet etmekten usanmaz,
mürüvvet sahibi olanlar zavallılara yardım etmekten kaçınmaz.

Eğer millet, hor görülmüşse onun şanına bir eksiklik geleceğini sanma;
yere düşmekle cevher, değerinden özünden bir şey kaybetmez.

Vücudun mayası, vatan toprağıdır;
bu vücut, acı ve sıkıntı içinde vatan yolunda toprak olursa, en küçük bir üzüntü duyulmaz.

 

Biz en çok okuldan sonra Con Paşa Lokantası’nda oturmayı ve orada saatlerce süren muhabbetlerimizi severdik. Yine bir okul çıkışı lokantaya gittiğimizde yemekten sonraki muhabbetlerimiz sırasında öğrendim ki Mustafa Kemal’in aklında bazı sorular ve sorunlar var. Bunlar 2. Abdülhamit’in baskıcı yönetimi, 2.Meşrutiyet çalışmaları, hürriyet ve devrimdi. Mustafa Kemal’i dinlerken bende dalıp gitmiştim. Aslında düşündükleri anormal şeyler değildi, bizim de düşünmemiz kafa yormamız gereken şeylerdi. O yıllarda padişah taraftarı olmayan her subay şikayetçiydi bu durumlardan. Zaman zaman Ali Fethi ve benim de aklıma geliyordu fakat işin doğrusu, O’nun kadar hakim ve düşünceli değildik. O’nu dinledikten sonra Ali Fethi ve ben de katıldım muhabbete. O gün sabaha karşı kalktık oturduğumuz masadan...

 

 

Manastır Askeri İdadisi
Manastır Askeri İdadisi

Kasım ayının nadir güneşli olan günlerinden bir gün yine bu konularla meşgul iken Mustafa Kemal ortaya parlak bir fikir attı. Örgütümüzü kurmak için üç beş kişi yetmez, genç subayların hepsinin bu konuya sağduyuyla yaklaşmalı onlarda bizim düşüncelerimizden haberdar olmalı dedi ve ardından bunun için bir dergi çıkarmalıyız diyerek sözünü bitirdi. Mustafa Kemal’in sözleri bittikten sonra ağzımdan “Peki ya dergiyi nasıl çıkaracağız?” diye soru çıkıverdi. Fakat Mustafa Kemal’in bana verecek cevabı hazırdı, O her şeyi kurgulamıştı kafasında. Ertesi gün Mustafa Kemal, Ali Fethi, Ömer Naci, İsmail Hakkı ve ben dergimiz “Hürriyet” için üst kattaki Veteriner Dershanesi’nde çalışmalara başladık. Aradan biraz zaman geçtiğinde biz dergimizi yazdığımız makalelerle, şiirlerle hazırlamış; iki kopyasını oluşturmuştuk. Sınıflarda elden ele dolaştırıyor okuldaki bütün genç subaylara okutmaya çalışıyorduk ki Okullar Nazırı Zülüflü İsmail Paşa tarafından yaptığımız duyulmuştu. Bu kişi Sultan Hamit’in korkunç hafiyelerinden biriydi. Kim tarafından söylendiğini bilmiyorum ama önderimiz Mustafa Kemal’di ve eğer bir ceza verilecek olursa kesinlikle ilk başı yanacak, geleceği kararacak kişi O’ydu. Çok şükür ki bizim beklediğimiz gibi olmadı hiçbir şey. Zülüflü İsmail Paşa, Okul Nazırı Ali Rıza Paşa’yı saraya çağırmış padişaha sadakatsizlikle suçlayarak, azarlamış. Fakat Ali Rıza Paşa yemin üzerine yemin ederek hem bizleri hem de kendini kurtarmıştı. Aradan iki gün sonra Veteriner Dershanesi’ne gittik; umudumuz olan dergimizin yeni sayısını çıkarmak için çalışmaya başladık. Bu durumdan haberdar olan Ali Rıza Paşa aradan yarım saat sonra aniden dershaneye girerek; hepimizi göz ucuyla baştan sona süzdükten sonra “Neden derslerinizle uğraşmıyor da başka şeylerle uğraşıyorsunuz?”

diye azarlayarak, bu işe son vermemiz gerektiğini açıkça söylemeden imalı bir biçimde bize anlatmıştı. Önümüzdeki dergiyi görmezden gelerek dershaneden çıktı ve hiçbir ceza da vermemişti. Bu konu da şanslıydık. Ali Rıza Paşa’da paylaşmaya çalıştığımız düşüncelerin haklı olduğu inancındaydı.

Aradan yaklaşık bir hafta sonra üç arkadaş oturduk derin konularda gergin ve düşünceli bir şekilde konuşuyoruz. Ali Fethi birden bir önder olmadığından bahsetti, “Neden bir önderimiz yok?” diye sordu. Hem kendini ve bizi sorgularcasına hem de feryat edercesine… O an da Mustafa Kemal atıldı. “Evet, neden bir önderimiz yok? Neden bu önder sen olmayasın, ben olmayayım? Neden bir Mustafa Kemal çıkmasın?” dedi. O an gözleri ışıl ışıldı. Evet çıkardığımız derginin önderi O’ydu fakat bir devrimden bahsediyorduk. O ya da bizden birisi bu devrim için önder olabilir miydi, bilmiyorduk. Daha sonra konu nedense çok uzamadı ve detaylanmadı fakat Mustafa Kemal hala aynı sorudaydı “Neden bir Mustafa Kemal çıkmasın?” Gece yatakhaneye geldiğimizde dahi aynı şeyi mırıldanıyor ve düşünüyordu bunu fark etmiştik.

Daha sonraları sürekli kendine bilgi katan, çok okuyan, bu konular hakkındaki tartışmalar da daha iyi tahliller yapan, devrimi kendine benimsetmiş ve gayesi bu olan devrim nasıl olmalı, vatan nasıl kurtulur, devrimden sonra ne yapmalı gibi soruları kendine çok soran ve çözümler bulmaya çalışan, araştıran ve planlayan biri olmuştu. İdeali, çok iyi bir Türk Subayı olup vatanına yararlı olmaktı. Ayrıca Mustafa Kemal dönemin İttihat ve Terakki Cemiyeti’ni de gözlemlemiş ve oradaki gözlemlerinden örgütlü olmanın ve bu örgütlenmeyi halka yaymanın çok önemli olduğunu ta bu sıralardayken kafasında şekillendirmiş ve kendine ilke haline getirmişti. O’nun için sadece bir ordunun olması hatta bu orduyla eski hükümet yıkılsa bile kurtuluşu kendi elleriyle yaratmayan bir halk, yapılan devrime sahip çıkmazdı. Devrim ise bir halkın kaderinin kendisinin belirlemesi doğrultusunda her türlü şiddeti, baskıyı göze alması ve geleceğine dair program çizmesidir. Bu yüzden devrimi sadece kurulu veya kurulacak ordunun yapması, halkın benimsememesine ve halkın bu devrime hem ayak uyduramamasına hem de karşı gelmesine yol açardı. Bu sebepten dolayı her zaman aklında olan ve vatanın geleceği için en iyisi olduğunu düşündüğünü Cumhuriyet Devrimini gerçekleştirmek için ilk başta örgütlenmeli ve bunun için de halkın benimseyeceği bir örgüt kurmaktan geçtiğini düşünüyor ve inanıyordu. O böyle bir kişiliğe bürünüp düşünceleri bu yönde şekillenip ve kararlarını verirken bizim ise Harp Okulu’nda günlerimiz sadece gündem tartışmalarıyla geçmiyordu elbette... Her gün biraz daha fazla öğrenerek ve hayalini kurduğumuz devrim için önce örgütümüzü kurmaya ve büyütmeye doğru işe koyulduk. En sonunda vatanı kurtaracak, mutlu ve bağımsız bir ülke yaratacaktık. İşte Harp Okulu’nda Mustafa Kemal’in en yakın arkadaşından biri olan ben; Ali Fuat...

İlkay Esma Uysal

Tarih:
Diğer Haberler