Türkçem Benim Ses Bayrağım

Rüveyda Munkan, TaLeBe Dergisi 20.Sayısında yazdı.

Türkçem Benim Ses Bayrağım

Dil insanların doğrudan iletişim aracıdır. Daha önce hiçbir adla nitelenemeyen bir şeyi, dil algıya çevirir. İnsanların düşüncelerini, yaşam biçimlerini, kültürel zenginliklerini yansıtan dil kalıplarıdır.
Konuşma yapmadan önce uygun sözcükleri seçeriz, anlattığımız söyleyeceğimiz şeyleri başkalarının da anlayabileceği kalıplar haline getiririz. Bu seçimler dil kullanımıdır. Bireylerin birbirleri içinde sağlıklı iletişimini dil kullanımı sağlar.

Diller ve ait oldukları toplum arasında bir bütünlük ve özdeşlik vardır. Yani dil bir milletin kültürel zenginliğinin, kültür içeriğinin aynası, yansımasıdır.
Aynı yaşam alanında ayrı dilleri konuşan, ayrı dini inançlara sahip, ayrı kültürleri, yaşam biçimleri, yönetimleri, tarım ve ekonomileri olan, yığınla savaş, barış ve anlaşmalar yaptığımız bu uluslardan etkilenmemek elbette olanaksızdır. Bunların dilde görünür en belirgin örnekleri de sözcüklerdir. Kültür değişmesi bir uyum ve çağdaşlaşma alametidir.

Fakat dil kurallarına ve sınırlara dikkat etmek gerekir. Çünkü dile yapılan müdahale o dilin ait olduğu ülke insanına, kültürüne yani topyekün varlığına müdahaledir.

Humboldt, “Bir ulus, dilini kuvvetle etkileyen devrimlerle karşılaşırsa, yeni olan şeyleri yeni biçim ve karşılıklarla ele almalıdır” der. Bu sebeple dilde yapılacak değişimler toplumsal ve nitelikli bir biçimde yapılmalıdır. Cumhuriyet dönemimize bakarsak Mustafa Kemal Atatürk’ün yaptığının bu olduğunu çok net bir şekilde görebiliriz.

 

Milletin Çimentosu: Dil

“Unutmuşum ana demesini bile
Öykünmüş tüm türküsünü ellerin
Ağzıma bir kara düşmüş, bağışla beni...”


Millet olarak birlikte yaşamanın şartlarından bir tanesi de dil birliğinin sağlanmasıdır. Dil milletimizin çimentosudur. Ortak düşüncelerimizi, geleneklerimizi dil sayesinde birbirimize aktarırız. Dil sayesinde anlaşır, dil sayesinde ortak kültür değerleri yaratırız.
Türkçe, Türk dili ve diğer diller gibi ait olduğu ülke olan Türkiye'nin kültürünün, insanın bir parçasıdır, yansımasıdır. Bu sebeple dilimize giren yabancı sözcüklerle yapılacak olan mücadele temelde bir bağımsızlık savaşıdır.
Türkçeye sokulmak istenen her türlü sözcük ve yabancı kurallı kullanım bir virüs gibi, Türkçenin bünyesini, metabolizmasını, sağlığını, güzelliğini, doğallık ve öz benliğini bozmakla birlikte Türk milletinin kültürel alt yapısını da bozar ve temellerini sarsar.
Bu sebeple dilimize giren bu yabancı sözcükler kültürel yozlaşmanın habercisidir.

Kül Tigin Kaan’ın sözleriyle “Ey Türk, titre ve kendine dön!”

Bye bye canısı, Bye bye Türkçe

Yabancı sözcüklerin, özellikle de Batıdan dilimize giren sözcüklerin ses ve yazım kurallarımıza uymadığını biliyoruz. Ama buna rağmen hayatımızın her alanında iş yerlerimizde, tabelalarımızda, haber kanallarımızda, kitap kapaklarımızda hatta arkadaşımızla sohbet ederken, vedalaşırken bile bu kelimeleri kullanmaktan vazgeçmiyoruz.

Peki nereden geliyor bu yabancı dil sevdası? Yetmiyor mu bize Türkçe? Kendimizi ifade etmemize yetmiyor mu?

Görüşürüz demek yerine bye bye diyoruz örneğin. Canım sahanda yumurta çekti demiyoruz da sunny side up diyoruz.
Çok seviyoruz yabancı sözcük kullanmayı. Havalı ve dikkat çekici geliyor. Çok ‘cool’ oluyoruz cümlemizin arasına birkaç yabancı sözcük sıkıştırdığımızda.

Ben ki ateşle konuşurdum, selle konuşurdum
İdil'le, Tuna'yla Nil'le konuşurdum
''Sangaryos''u ''Sakarya'' yapan
''İkonyom''u ''Konya'' yapan
Dille konuşurdum.

 

Nereden geliyor bu özentilik?

O çok sevdiğimiz cümlelerimizden eksik etmediğimiz sözcükler nereden giriyor dilimize?
Bu soruya yanıt arayalım önce. İzlediğimiz diziden, okuduğumuz kitaba kadar her detayda bize dayatılıyor. Kültür emperyalizmi dediğimiz şey resmin köşesinden el sallıyor bizlere. Fark ettirmeden sarı veriyor benliğimizi.

Friends dizisindeki gibi olsun istiyoruz arkadaşlıklarımız. Hogwarts’da okuyalım, rengarenk cübbelerimizle sihirler yapalım istiyoruz mesela.
İstemekle kalmıyor köşe bucağı onlarla donatıyoruz. Kupalar, asalar, anahtarlıklar, kıyafetler, atkılar, bereler…
Emperyalizm mi? Evet o da koltuğunda kurulu zevkle bizi izliyor.
Çünkü o çok severek izlediğimiz dizide arkadaşlık anlatılmıyor sadece. Bozuk aile yapısı, çarpık ilişkiler sanki özenilecek bir şeymiş gibi aktarılıyor izleyiciye. İzlerken o koridorlarda gezmenin hayalini kurduğumuz okul bir anda elimizi kolumuzu bağlayıp yasak ormandaki yalnızlık bataklığına çekiyor bizi.

Kültür emperyalizminin en başta gençliği hedef alarak yürüttüğü Türk dilini ve kültürünü yozlaştırma operasyonu her alanda kendine bir yer bulmaya çalışıyor.

“cringe” değil bir durum karşısında tetiklenme
“triggerlanmak” değil öfkelenmek
“sorry, okay”,“pardon, merci” değil!

Starbucks, Burger King, McDonalds gibi yiyecek içecek firmaları, Netflix dizileri ve daha pek çok kültür emperyalizminin araçları insanları etkisi altına alarak havalı olmak çabası içine sokuyor.
Bu özentiliğin sonucunda güzel Türkçemizin kelimeleri ağızda yuvarlanıyor, cümle arasına sayısız yabancı sözcük sıkıştırılıyor.

Kapıda Türkçe’ye girmek milli kimliğimizi bozmak üzere hazır bekleyen yeni yabancı sözcüklere kapıyı kapatarak dilimizin olanaklarını bunların karşılıklarını bulmak için kullanmalıyız. Bu dayatmalara teslim olmamalıyız.

Yol Haritamız Türkçe

Dilimiz kimliğimiz olduğuna göre dilimizi yitirirsek kimliğimizi de yitireceğimiz bellidir.
Bu sebeple var oluşumuzun temsili olan dilimiz Türkçemizi, dilimizle birlikte kültürümüzü ve öz benliğimizi, batı hegemonyasının yarattığı özentilik temelli bu dayatmalara karşı korumak Türk gençleri olarak bizlerin öncelikli vazifesidir.

“Ülkesini, yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk ulusu, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.”
Görevimiz devrimci önderimiz Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk’ün bu sözlerini kendimize şiar edinip mücadeleye her alanda olduğu gibi durmadan devam etmektir.

“Bugünden sonra hiç kimse divanda, dergahta, bergahta, mecliste ve meydanda Türkçeden başka dilde söz söylenmesin.”

 

Tarih:
Diğer Haberler