Şefik Hüsnü Değmer, doğumundan ölümüne kadar hayatını ülke çıkarları uğruna harcayan en önemli siyasal kişiliklerden biridir. Kendisi, verdiği kararlı mücadelede yılmadan emin adımlarla ilerledi ve Türkiye sosyalist hareketi içindeki yapıcı, birleştirici, akılcı ve milli tavrı, mücadelemize önemli bir katkıdır. Onun emperyalizme karşı aldığı tavır, işçi sınıfı için verdiği mücadele, Kurtuluş savaşında yoldaşları ile bir an bile düşünmeden mücadeleye atılması, ayakları toprağına basmayan sosyalist eğilimlere karşı tavrı ve daha nicesi, bugünlere mirastır.
Bir Öncü Doğuyor…
1887 yılında Selanik’de doğdu. Daha sonra 1912'de Paris Sorbonne Üniversitesi'nde Fen ve Tıp Fakültelerini bitirdi ve sinir hastalıkları uzmanı oldu. Jön Türkler'in faaliyetlerini yakından takip etti ve onlarla temas haline geçti. Paris’teyken komünist fikirlerle karşılaştı. Paris’te tanıştığı Polonyalı Leokadya Sterniaka ile Varşova’da nikah kıydılar. Kızları Meryem İkinci Dünya Savaşı sırasında Varşova direnişinde öldü. (Varşova İsyanı: Polonya halkının 63 gün boyunca Nazi ordusuna karşı mücadele etmiş ve kaybedilmişt. 16 bin direnişçi ve 20 bin sivil kişi hayata gözlerini yumdu.)
Balkan Savaşı ve I. Dünya Savaşı'nda Çanakkale Cephesine tabip yüzbaşı olarak atandı.
Savaştan sonra Türkiye sosyalistlerini birleştirme amacı aklına yer etti. 23 Eylül 1919 tarihinde (Berlin'den gelen) Türk Spartakistleri ile birlikte kurucuları arasında yer aldığı Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Fırkası'nın (TİÇSF) genel sekreterliği görevine seçildi. 16 Mart 1920'de İstanbul'un İşgali sonrasında TİÇSF faaliyetlerine yasak geldi. TİÇSF gizli çalışmaya geçti ve millî mücadeleyi destek oldu. Milli Mücadele’ye destek kararı sürecinde ve sonrasında Spartakistler’in bir kısmı Milli Mücadele’ye desteği reddederek ayrıldılar.
Haziran 1921'de gizli bir şekilde Türkiye Komünist Partisi'nin (TKP) yayın organı Aydınlık dergisini yayınlamaya başladı. Gizlice toplanılan TKP'nin 3. Kongresinde oy birliği ile Genel Sekreter seçildi.
Mayıs 1929'da hapiz cezasını tamamladıktan sonra tekrar yurtdışına çıktı ve Almanya'ya gitti. 27 Şubat 1933'te Naziler tarafından düzenlendiği düşünülen Reichstag yangını provokasyonu sonrasında Georgi Dimitrov ve Almanya'da bulunan diğer Komintern üyeleri ile birlikte tutuklanarak hapde girdi. Altı ay sonra serbest bırakıldı ve bir banka kasasında yer alan Komintern arşivini Nazilerden kaçırmayı başardı.
İşçi Sınıfı Mücadelesinde Şefik Hüsnü Rüzgârı
Lenin, Petersburg İşçi Sınıfının Kurtuluşu İçin Mücadele Birliği'nin önemini "İşçi sınıfı hareketine dayanan bir devrimci partinin ilk kayda değer nüvesi" sözleriyle işçi sınıfının önemini ifade etmiştir.
Şefik Hüsnü ve arkadaşları, işçi sınıfının mücadelesini tek bir çatıda toplamak için yoğun bir çaba sarf etti. Türkiye İşçi Derneği aracılığıyla tüm işçi örgütlenmelerini tek çatı altında toplamak amacıyla 1919 Temmuz ayında bir konferans düzenledi.
1920–21 yıllarında Türkiye işçi sınıfı, emperyalist işgalcilere rağmen mücadele bayrağını elinden bırakmadı. Şefik Hüsnü ve yoldaşları: Tünel, tramvay, tersane, demiryolu işçileri yerli ve yabancı patronlara karşı grevlere katıldılar. 1921 yılında Şirket-i Hayriye, Seyr-i Sefain, Haliç idaresi, Tramvay Kumpanyası, Elektrik İdaresi işçileri 1 Mayıs’ı coşkulu bir biçimde kutladılar.
Şefik Hüsnü’nün Hatalarından Çıkaracağımız Tecrübeler
Peki bu ne kadar doğruydu? Bir yanda Anadolu’nun dört bir yanında halkın tüm emeği, canı ve malı vatanın bağımsızlığı için seferber edilirken Şefik Hüsnü Değmer’in İstanbul’da işçi sınıfının hak savunusunu yapması, 19. Yüzyıl’ın sosyalist alışkanlıklarının devamı ve Bolşevik devrimi pratiğinin hayatla bağdaştırılamamasının sonucuydu. Bir yanda vatanın bağımsızlığı mücadelesi, diğer yanda işgal altındaki toprakta işçinin emek mücadelesi. Bağımsız olmayan vatanda “emeğin adil kaşılığı”nın ne anlamı vardı? İşçi, kazandığı parayı hangi vatanda hangi milletle harcayacaktı? Bu tarihsel hatayı belirtmekle birlikte Şefik Hüsnü’nün milli mücadeleyi destekleyen çabasının tekrar altını çizmek gerekir. Bu hata, Milli Mücadele’ye zarar veren hata değil, Şefik Hüsnü’yü tarihin kenarına düşüren bir hatadır.
Şefik Hüsnü, Milli Mücadele’de kazandığımız zaferi, Yunan Ordusu içindeki sosyalistlerin savaş karşıtı mücadelesinin sonucu olarak görecek kadar dar bakış açılarına savrulabilmiştir. O dönem kriz içindeki Yunanistan’da ve cephelerin ileri hatlarında Yunanistan’ın haksız savaşına karşı çıkan ve bundan dolayı kurşuna dizilen sosyalist askerlerin mücadelesi elbette önemlidir ancak zaferi buna bağlamak hayatın dışına düşmektir.
Mihri Belli, bu vahim yaklaşıma şu yanıtı vermiştir: “Gerçek şudur ki, Yunanistan’da savaş aleyhtarı hareket Sakarya’da Yunan Ordusu’nun yenilgiye uğramasıyla megaloidea’yı gerçekleştirmenin Anadolu içlerinde rahat bir gezinti olmadığı, pabucun pahalı olduğu yığınlarca anlaşıldıktan sonra güç kazanmıştır. Sen kendi yurdunu yabancıya karşı silah elde savunmadıkça dıştan hiçbir dayanışma hareketi sana bağımsızlığını sağlayamaz.”
Şefik Hüsnü, hataları ne olursa olsun milli mücadeleye ve Cumhuriyet devrimine destek vermiştir. Ancak günümüzde kendine sosyalist diyen nice liberal, 19. Yüzyıl teorisinin dahi gerisinde bir siyasi hat ile savrularak yok olmaktadır.
TİÇSF Önderliğindeki Sosyalistler Milli Mücadele’ye Katılıyor
Şefik Hüsnü, TİÇSF (Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Fırkası) partisini kurmuştu. Şefik Hüsnü önderliğindeki TİÇSF’nin programı Türkiye’ye özgü bir biçimdeydi. Türkiye de ilk defa bilimsel sosyalizmi benimseyen, Marksist-Leninist ideolojiyi kabul eden ve bu ideolojiyi yaymak adına açılmış ilk siyasi kuruluştur. TİÇSF parti programı; işçi-köylü hükümeti kurmak, köylülere ucuz kredi sağlamak; feodalizmi ve büyük toprak ağalığını kökünden yıkmak, iş gücünün sekiz saat olmasını sağlamaktı. Parti her zaman emperyalizme karşı Anadolu’da yürüyen kurtuluş mücadelesinin yanındaydı. Şefik Hüsnü, Büyük Millet Meclisi’nden “hâkimiyet-i milliyeden iktidar alan bir halk hükümeti” olarak bahsediyordu ve içindeki halkçı toplumcu eğilimleri örnek gösteriyordu.
Ağustos 1923’te Aydınlık’a yazdığı “Halk Millet Meclisi’nden ne bekliyor?” makalesinde sosyalizmin inşası yolunu “Binayı yapmaya çatısından değil temelinden başlayacağız. Bu zor ve meşakkatli bir yol. Yabancı sermaye karşısında güçlü bir sermayemiz yoksa güçlü kanunlar ve iyi eğitim sistemleri anlamını yitirmektedir.” demiş ve akabinde milli sermayeyi çoğaltmak için “Devlet Kapitalizmi”ni çözüm olarak önermiştir.
Örnek olarak gösterecek olursak Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Fırkası adına Şefik Hüsnü'nün TBMM'ye gönderdiği telgraftaki bu bölüm, TİÇSF’nin milli mücadeleyi desteklediğini kanıtlayan birçok belgeden yalnızca bir tanesiydi: "İstanbul'un şuurlu işçileri, köylü ordularının, bütün cihan proleteryasının müzaheretiyle (yardımıyla) cihan emperyalizmine karşı kazandıkları zaferi kalpten alkışlamışlardır..."
Aynı zamanda işgal şartlarındaki İstanbul’da emperyalizme ve emperyalist uşaklara karşı sosyalist çevreleri örgütlemek ve tek bir çatı altında toplamak için büyük bir çaba göstermiştir.
Aydınlık Gazetesi Çıkıyor
Osmanlı Devleti’nin ilk sosyalist dergisi olarak, Şefik Hüsnü (Değmer) önderliğinde, 1 Haziran 1921 tarihinde aylık olarak yayın hayatına başlamış bulunuyor. Bu dönemde Şefik Hüsnü’nün Millî Mücadele’ye verdiği destek dikkat çekiyor. Şefik Hüsnü derginin 4. sayısında ‘Türkiye’de İnkılâbın Lüzumu’ adlı başlıklı yazısında “Dünya harbi dolayısıyla kesb-i şiddet eden tarihi ve iktisadi bir ıztırarın, cihanı, eski esasları altüst edercesine bir inkılâba sürüklediğini ve memleketimizin bu cereyan haricinde kalamayacağını” vurgular ve ileriki sayılarda da inkılâbın biçimini tarif eder.
Aydınlık, ilerleyen zamanlarda Mustafa Kemal hareketini ve devrimleri tüm ruhuyla destekler, Mustafa Kemal’in yanlışlarını eleştirmekten de çekinmez.
Aydınlık, Lozan Antlaşması’nı ve 6 Ekim 1923 günü İstanbul’a giren Türk ordusundaki askerlerimizi büyük coşku ile alkışlar. “Bugün Anadolu erlerinin uğrunda kan döktükleri siyasi istiklâl, siyasi hürriyet ancak ve yalnız iktisadi bir temel üstüne kurulabilir” diyerek tarihi sözlerde bulunur.
1924 yılında Şevket Süreyya Aydemir de dergiye katılır. Nâzım Hikmet, Hasan Âli ve Kerim Sadi de yazanlar arasında bulunur. Aydınlık yazar kadrosu olarak da güçlenmiş ve ülkenin dört bir yanında faaliyetini arttırmıştır. Şubat 1924’te ‘Lenin’ sayısı nedeniyle 2 ay yayımı durdurulur. Mayıs ayından itibaren yayınlarına yine işçi sınıfının zor şartlarına dikkat çeken yazılar ve başta İstanbul olmak üzere birçok ilde yapılan grev ve direnişlere yer vererek sürdürürler.
Derginin 5 Mart 1925 tarihli son sayısında Şeyh Said İsyanı'na karşı duruş benimsediler ve şu görüşlere yer verdiler: “Yobazların sarıkları yobaz zümresine kefen olmalı! Yobazlarıyla, ağalarıyla, şeyhleriyle, halifeleriyle, sultanlarıyla birlikte kahrolsun derebeylik! İrtica ve derebeyliğe karşı mücadele için: Köylüler, köy meclisleri; ameleler, sendikalar etrafında teşkilatlanmalıdırlar.” ‘İngilizlerin oynattığı irtica kuklası’ adlı başyazıda da, “ekaliyet milletlerinin sergerdelerini” ayaklandırmanın eski bir İngiliz ve Rus oyunu olduğu hatırlatılmaktadır. Ancak, ayaklanmanın bastırılması ve elebaşların cezalandırılmasından sonra, mutlaka doğuda toprak meselesi çözümlenmelidir; “Çünkü arazi ve meralar parçalanmadıkça, şark vilayetlerimizde intizamın iadesine imkân yoktur” denilir. Yani, ağalar tekelindeki geniş toprakların vatandaşlara paylaştırılmasıyla vatandaşlık kimliğini de güçlendirerek feodalizmin çözülmesi gerekliliğine işaret etmektedir.
1925 Şubat’ında patlak veren Şeyh Sait Ayaklanması olayı sırasında Takrir-i Sükûn Yasası ve Bakanlar Kurulu kararıyla 12 Mart 1925’te tekrar kapatılır. Şefik Hüsnü ve 12 arkadaşı İstiklâl Mahkemeleri’nde ağır hapis cezaları hükmünü giyerler. Şefik Hüsnü ve Aydınlıkçılar isyana karşı oldukları halde bu yasa kapsamında yargılanmışlardır.
Şefik Hüsnü, Ömrünün 8 yılını Balkan Savaşları ve Çanakale Savaşlarında geçirmiş, 11 yılı hapis ve sürgün cezalarıyla geçmiş, vatanı uğruna hayatını feda eden ve bizlerin mücadelesindeki ileri yanlar ve hatalarından çıkardığımız tecrübelerle ilham aldığımız önemli bir devrimcidir. Türkiye’de yeni yeşeren sosyalist harekete kararlı mücadelesiyle verdiği milli maya geleceğe taşınmaktadır. Bu mayadan nasibini almayanlar ise çürümeye devam etmektedir.
Aramızdan ayrılışının 61. Yılında saygı ve sevgi ile anıyoruz.
KAYNAKÇA:
Toplumsal Sınıflar,Türkiye Devrimi Ve Sosyalizm, Şefik Hüsnü, Yordam Kitap, Eylül 2017
İlknur KALAN - İşçi Sınıfına Bağlılık ve Yıldırılamayan Devrimci Bir Kişilik, TEORİ DERGİSİ – Nisan 1996
Yıldırım Koç - Şefik Hüsnü’ye göre Kurtuluş Savaşı nasıl kazanıldı? 23 Mart 2020 - Aydınlık
talebe.org