10 KASIM YAS DEĞİL MÜCADELE GÜNÜDÜR

Genç Mustafa Kemal’in memleket meseleleri hakkında kafa yorması, fikirler edinmesi ve edindiği fikirlerin olgunlaşması Harbiye sıralarında başlamıştı.

10 KASIM YAS DEĞİL MÜCADELE GÜNÜDÜR

Her milletin bir kahramanı vardır ama bizim dışımızda hiçbir milletin Mustafa Kemal’i yoktur. Mustafa Kemal sadece bir isim değil, bir fikir, bir semboldür. Kurtuluşun, mücadelenin, umudun sembolü, geleceğin fikridir. O Ata’dır. Bir milletin özüne dönüşüdür. Bir Anka kuşu misali küllerinden doğuşudur; yaşaması, gelişmesi, ilerlemesidir. İşte Mustafa Kemal bu yüzden atadır. Bizim canımız, Atatürk’ümüzdür.

 

Onun bağımsızlık savaşı çok erken başlamıştı.

 

Mustafa Kemal de bir zamanlar bizler gibi öğrenci olmuştu. Düşünmeye, üretmeye, geliştirmeye gençliğinin başında, delikanlı bir gençken başlamıştı.

 

Manastır Askeri İdadisini birincilikle bitirmiş genç Mustafa Kemal’in memleket meseleleri hakkında kafa yorması, fikirler edinmesi ve edindiği fikirlerin olgunlaşması Harbiye sıralarında başlamıştı.

 

Atatürk, şekillenen düşüncelerini şu sözle ifade etmişti: “Bedenimin babası Ali Rıza Efendi, hislerimin babası Namık Kemal, fikirlerimin babası Ziya Gökalp’tir.”

 

Bu isimlerle Harbiye yıllarında tanışmıştı. O dönemki hisleri ve fikirleriyle geleceğinin zeminini atıyordu.

 

Bu zeminde olgunlaşan fikirlerini yayma ihtiyacı hissettiği sıralarda Türk milletinin bağımsızlık mücadelesinin ilk kıvılcımını, kendi yayınını çıkardı. Devrimin ilk adımı olan bu dergi aracılığıyla hürriyet fikirlerini geliştiriyordu. Dergiyi okullarında, yan sınıflarında çoğaltıyor ve dağıtıyorlardı. Gizli çıkartılan derginin asıl amacı karargâh inşa etmekti.

 

Tutuklanmasına ve Şam’a sürülmesine neden olsa da mezuniyeti sonrası hâlen teşkilat çalışmalarına devam etmekteydi. Sanki Mustafa Kemal’i hürriyet fikrinden uzaklaştırmak için yapılan her şey onu bu fikre daha da yakınlaştırıyor ve bu fikre daha sıkı sarılmasını sağlıyordu. Sürüldüğü Şam’da girdiği ideolojik ve teorik çalışmalar teşkilatlanma fikrini besliyordu. “Her ilerlemenin anası hürriyettir.” diyerek henüz 24’ünde, tüm gözler üstünde olan genç bir askerken Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’ni kurmuştu.

 

Onun lügatında tesadüfe yer yoktu. Her adımının arkasında geçmişteki çalışmaları, stratejileri yatardı. Geçmiş onu “Anafartalar Kahramanı” olarak yazmıştı, gelecek ise onu “Türklerin Babası” olarak hatırlayacaktı.

 

Mücadelenin işaretini 37’sinde görevinden istifa ettirilip çağrıldığı İstanbul’a demir atan düşman gemilerine bakarak verdi: “Geldikleri gibi giderler.”

 

İstanbul’da çareler tükense de “Elden ne gelir?” demek yerine, 23 kişilik karargâhı ile bir milletin kaderini değiştirmek üzere Anadolu’ya doğru yola çıktı. Bu yolculuk beraberinde kongreleri, teşkilatları, kararları ve sorumlulukları getirdi.

 

İleri görüşlülüğü, mantıklı ve stratejik kararları ile halkın çıkarına uygun hareket etmiş, hırsına yenik düşmemiştir. Cumhuriyeti işte bu kararlar vasıtasıyla kurdu ve sonsuza kadar yaşatmak için atılması gereken tüm adımları atma gayretini son nefesine kadar sürdürdü. Çünkü cumhuriyet güçlenirse tüm ülkenin üstünde güneşi tekrar parlatacaktı. Bizler hâlâ onun inkılapları ve devrimleriyle yolumuza tuttuğu ışık sayesinde ilerlemekte, üretmekte ve geliştirmekteyiz.

 

Her adımda bir sonraki adımını düşünen Atatürk, umutsuzluğa yer vermeyerek öğrenciliğinde temellerini atmaya başladığı ve son nefesine kadar uygulamaya çalıştığı fikirlerini devam ettirelim diye Cumhuriyeti bizlere eşsiz bir hediye olarak bıraktı. Bu yüzden 10 Kasım yas günü değil, mücadele günüdür.

 

Çocukluğunu, gençliğini, aşkını, sol gözünü ve tüm hayatını uğruna feda ettiği hilal için, canından çok sevdiği milleti için 57 senelik kısa hayatının her dakikasını çalışarak, çabalayarak geçirdi.

 

Yetim kaldı, yılmadı. Gizlice askeri okula girdi, yılmadı. Aç kaldı, yılmadı. Sürgün edildi, yılmadı. Gönül verdiği mesleğinden istifa etmek zorunda kaldı, yılmadı. Boynunda idam fermanıyla direniş başlattı, Anadolu insanına hakikati göstermeye uğraştı; yine de yılmadı, umudunu hiç kaybetmedi. Hasta adam olarak anılan, herkesin artık zamanı doldu dediği devleti küllerinden var etti. Her yaptığını âşık olduğunu söylediği halkına armağan etti. “Ben yaptım.” demedi, “Biz yaptık.” dedi. Aydın Türk milletinin her bir ferdiyle birlikte canla başla mücadele ederek güzel Cumhuriyetimizi kurdu ve temellerini en iyi, en güçlü şekilde attı. Yine durmadı; üretmeye, çalışmaya devam etti. Bize haklarımızı verdi. Fakat ne yazık ki “hasta adamı” iyileştirirken kendi bedenini bitkin düşürdü. Hasta yatağında dahi önce milletim dedi, çalışmayı asla bırakmadı.

 

Tarih 10 Kasım 1938, saat 9’u 5 geçe... Atatürk’ümüz bedenen aramızdan ayrıldı. Dolmabahçe’nin gözleri gibi masmavi olan manzarasına karşın, iki kapılı dört pencereli odasında, bronz işlemeli ceviz karyolasının üzerinde, sabahın ışıklarıyla o güzel gözlerini yumdu. Sakın öldüğünü düşünmeyin. Demiştim ki Mustafa Kemal sadece bir isim, bir beden değildir. Atatürk bir fikir, bir umut, geleceğe açılan aydınlık bir kapıdır. Bu yüzden yaşamaya devam edecektir. Cumhuriyetle, yaptığı işlerle, fikirleriyle, inkılaplarıyla, emeğinin geçtiği toprakla ve en önemlisi milletinin yüreğinde sonsuza kadar yaşar, asla son bulmaz.

 

Türkiye Liseliler Birliği olarak Atatürk’ün fikirlerini en önde, mücadele ederek ileriye taşıyacağız.

Ayşenur Polat
TLB Gaziantep Sosyal Medya Sorumlusu
Abdülkadir Özgül Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi 11. Sınıf

Tarih:
Diğer Haberler