YAZAR
İnsanların kişilik özellikleri, tarihsel koşullarla uyum barındırır. Çünkü insanın karakteri içinde bulunduğu tarihsel süreçten beslenir. Yani tek başına ne tarihsel koşullar ne de insanlar belirleyicidir. İkisinin birleşmesi gerekir. Türk Milleti, tarihte daima belirleyici rol oynamış hatta tarihin seyrini değiştirmiştir. Anadolu’nun verimli arazileri sayesinde binlerce yıldır insanlığın en uğrak kavşağı olmuş, uygarlığın gelişimine doğrudan katkıda bulunmuştur.
Milletler toprak gibidir. Verimli topraklardan güzel mahsûller çıkar. Tohum ne kadar iyi olursa olsun toprak kötüyse, mahsûl istediğimiz gibi olmaz. Zaten iyi tohum da iyi toprakta yetişir. Yaşadığımız coğrafyanın verimliliği sayesinde bu topraklar tarihe yön veren liderler yetiştirmiştir. O liderler bu topraklarda gelişti, kök saldı. Şimdi onların bıraktığı mirasla geleceğe umutla bakıyoruz.
Bu toprakların kahraman liderleri meşhurdur!
Tuna’yı iki kez geçip, Romalıların korkulu rüyası olan Atilla’yı, Türklere Anadolu’nun kapısını açan Alp Arslan’ı, İstanbul’u fetheden Fatih Sultan Mehmed’i, Itri’yi, Fuzuli’yi, Mimar Sinan’ı, Yunus Emre’yi ve Mustafa Kemal Atatürk’ü yaratan bu topraklar yine liderler yaratır. Bu topraklar liderleri ile ünlüdür. Zor zamanlara koşan, elini taşın altına koyan milletinin yanından bir adım bile ayrılmayan liderler! Türk Milleti her dara düştüğünde elinden tutup kaldıran liderler!
Yeter ki vatanseverlik tohumları bu topraklara saçılsın. Yeterli güneş gören ve su alan her çiçek açar, her bitki meyveler verir.
Atatürk’ün toprağı millet, güneşi teşkilat, suyu bilimdi.
Atatürk, Türk Milletinin imparatorluk birikimine sahip çıkmış ve Namık Kemallerden gelen Türk Devrimi mirasına yaslanarak yetişmiştir.
Ülkesinin geçtiği zorlu günlerden kaçmayıp ders çıkarmış, çözümü yine Türk Milletinde aramıştır.
“Harbiye senelerinde siyaset fikirleri baş gösterdi… Memleketin idaresinde ve siyasetinde fenalıklar olduğunu keşfetmeye başladık.” (1) Bu sözler başta Mustafa Kemal ve arkadaşlarının bilinçlerindeki sıçramayı göstermektedir. Hatta bir gece Mustafa Kemal, Ali Fuat’a seslenir ve Namık Kemal’in dizelerini işaret ederek, “Fuat kardeşim, bunu ezberleyelim” der. Yavaş bir sesle,
“Felek, her türlü esbab-ı cefasın toplasın, gelsin. Dönersem kahpeyim millet yolunda bir azimetten”
Mustafa Kemal Manastır idadisi 2. Sınıfında okuduğu esnada 1897 Osmanlı-Yunan savaşı çıkar ve Mustafa Kemal o günleri şöyle anlatır. “Gençlik hayatımın en heyecanlı günlerini yaşadım. Yaşımın küçük olmasına rağmen bu savaşa katılmayı çok istemiştim.”(2)
Vatanı için duyduğu heyecanı ve sorumluluğu hiçbir şey engelleyememiştir. Mustafa Kemal Paşa İstibdat dönemini onaylamayan fikirlere sahip olsa da savaşın Abdülhamid'in padişahlığında yapılması onun için önemli değildir. Önemli olan Türk Milleti ve her bir yanı şehit kanlarıyla kazanılmış cennet vatan topraklarıdır. Suriye’de örgütlenme çalışmalarında bulunan Mustafa Kemal, arkadaşlarına neyi hedeflediğini açıklar.
“Dava, yıkılmak üzere bulunan bir imparatorluktan önce bir Türk devleti çıkartmaktır.” Gözü hep, milletin teşkilatlı hali olan devlettedir! Gözü iktidarda olan Mustafa Kemal, iktidara giden yolun teşkilattan geçtiğini bilmektedir. Bu yüzdendir ki hayatının her alanında teşkilatlı olmuş, teşkilatla birlikte hareket etmiştir.
“Arkadaşlar! Gerçi bizden evvel birçok teşebbüs yapılmıştır. Fakat onlar muvaffak olamadılar. Çünkü işe teşkilatsız başladılar. Biz kuracağımız teşkilat ile bir gün mutlaka ve ne olursa olsun muvaffak olacağız. Vatanı, milleti kurtaracağız.”
Mustafa Kemal bu sözleri Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’nin Selanik Şubesinin kuruluşunda dile getiriyor. Teşkilatlı mücadelenin önemini Mustafa Kemal’e bu topraklar öğretmiştir. Teşkilatlı mücadelenin önemi yeni kavranan bir olgu değildir.
Atatürk Yaratan Türk Milleti
1919 tarihli İngiliz resmi raporlarına göre İngilizler, Türkiye’nin bağımsızlık mücadelesini “Kemalistler Harekete Geçti” diyerek tanımlarlar. Yani “Kemalizm” sözcüğünü ilk İngilizler kullanmışlardır. Mustafa Kemal ve silah arkadaşları ilk başta bu kelimeyi kabul etmeseler de ileride kullanmaya başlayacaklardır.
Mustafa Kemal, Kemalizm’i bir yol olarak açıklar. Kemalizm, Türk Devriminin yaptığı işlerin toplamına denir. Ama o işlerin yani o devrim pratiğin kuşkusuz bir felsefesi bir dünya görüşü vardır. O felsefe ve görüş Atatürk’ün Altı Ok olarak tarif ettiği programda vücut bulmuştu.
Kemalizm’i Mahmut Esat Bozkurt tanımlar: “Türk ihtilalinin verimi, sembolik altı ok içindedir ki, buna Kemalizm diyoruz.” Atatürk’ün dediği gibi Kemalizm bir yoldur. Ve o yolun kuşkusuz bir yol göstericisi vardır. Atatürk o yol göstericisinin bilim olduğunu açıklamaktadır.
“Bizim yolumuzu çizen, içinde yaşadığımız yurt, bağrından çıktığımız Türk milleti ve bir milletler tarihinin bin bir facia ve ıstırap kaybeden yapraklarından çıkardığımız neticeleridir.”
Türk Milletinin bağımsızlık karakteri yüz yıllardan beri süregelen bir olguydu. Yani İstiklal Savaşı, yalnızca Atatürk olduğu için gerçekleşmedi. Atatürk o bağımsızlık karakterinin içinde çıktı ve halka önderlik etti. İstiklal Savaşının sonunda “Hasta Adam” olan Osmanlı Devleti, Türkiye Cumhuriyeti oldu.
Mustafa Kemal de Atatürk!
Tatlı Su Atatürkçüleri
Günümüzün Tatlı Su Atatürkçüleri, anlatmakta zorlandığı düşüncelerini ya destanlaştırıp mübalağa yönteminden yararlanarak ya da hayal ettiği gibi açıklıyor.
Neyse ki biz bilimi rehber alıp açıklıyoruz. Tarihi eğip bükmeden, hayal ettiğimiz gibi değil olduğu gibi açıklıyoruz. Günümüz tatlı su Atatürkçülerinin en büyük sorunu Atatürk’ü 10 Kasım 1938’de kaybetmeleri. Atatürk onlar için artık bir geçmişten ibaret. Onlar Atatürk’ü tablolarda, heykellerde ve ya dövmelerinde görüyorlar. Atatürk’ü eğer mücadelelerinde yaşatabilseler, bugün kalpleri ABD işgalinden topraklarını kurtarıp bağımsızlıklarını ilan eden Afgan halkıyla atardı.
Atatürk’ü 1938’de kaybetmeselerdi, Mavi Vatan’da Oruç Reis Karadeniz’de Fatih Sondaj gemisinin başarılarına kenetlenirlerdi. Her 10 Kasım’da yas tutmasalardı Atatürkçülüklerini Rakı masalarında değil, mücadelelerinde gösterebilirlerdi.
Atatürk Mehmetçiğin Süngüsünde
Atatürk’ü ilahlaştırmak gibi bir gayemiz yok. Atatürkçülüğe (Kemalizm’e) bakış açımızda farklılıklar var. Tatlı su Atatürkçüleri videolarda ve Selanik Türkülerinde Atatürk’ü hatırlarken, biz Mehmetçiğin süngüsünde, Diyarbakır ailelerinin eyleminde ve Türk Gençliğinin zaferlere ilerleyen yürüyüşünde yaşatıyoruz.
Atatürk’ün övülmeye ihtiyacı yok! Atatürk’ün güçlü bir lider olduğunu göstermek için Türk Milletinin ezilmesine de ihtiyacı yok! Atatürk’ü övmek için Türk Milletini yeren, küçük gören anlayış aslında acizliklerinin göstergesidir.
Yeni dönemin Atatürkçülük tanımı onlara göre Türk Milletine hakaret etmekten geçiyor!
Türk Milletini hakir gören, bu milletten hiçbir şey olmaz diyen Atatürk’ü tanıyor musunuz?
Cevabımız tabii ki hayır! Tam aksine Türk Milletinin başarılarından bahsedip bu toprakların parçası olmaktan gurur duyan Atatürk var!
Mustafa Kemal, Türk Milletini yerin dibine sokarak Atatürk olmadı. Türk Milletini yerin dibine sokanlar da Atatürk olamayacaklar!
Mustafa Kemaller 20 Yaşındadır
Peki gerçekte Atatürk ne yaptı?
Bir gün Mustafa Kemal Atatürk’e birisi:
- “Düşünmelisiniz ki eğer ölürseniz; heykelinizi paramparça ederler. Yaptıklarınızın hiçbiri ayakta kalmaz. Çok yaşamağa bakmalısınız” der.
Atatürk’ün cevabı çok nettir.
- “Unutmayınız ki bu topraklarda Mustafa Kemaller 20 yaşındadır!”
(F.Rıfkı Atay Anıları)
Yani Atatürk’ü yetiştiren bu topraklar, yeniden Atatürk yetiştirir diyor. Ama Tatlı Su Atatürkçüleri, Mustafa Kemal Atatürk’ü sadece bir tarihi figür olarak görüyor.
Atatürk, mukaddes vatan topraklarının üzerinde yaşayan ulusunun sevgisiyle iş başarma yolunu tutmuştur. O bu sevgiyi şu sözleriyle açıklıyor:
“Millet sevgisi kadar büyük sevgi yoktur. İstiklal Harbinde benim de milletime ettiğim birtakım hizmetler olmuştur zannederim. Fakat bunlardan, hiçbirini kendime mal etmedim. ‘Yapılanın hepsi milletin eseridir’ dedim. Aranacak olursa doğrusu da budur. Mazide sayısız medeniyet kurmuş bir ırkın ve milletin çocukları olduğumuzu ispat etmek için, yapmamız lazım gelen şeylerin hepsini yaptığımızı ileri süremeyiz. Bugüne ve yarına bırakılmış daha birçok büyük işlerimiz vardır. İlmi araştırmalar da bunlar arasındadır. Benim arkadaşlarıma tavsiyem şudur: Şahsımız için değil, fakat mensup olduğumuz millet için elbirliği ile çalışalım. Çalışmaların en büyüğü budur.”
Mustafa Kemal Atatürk bu toprakların yetiştirdiği büyük liderdir. Tarihin ateşli çemberlerinden geçmiş, düşmanın dayadığı hançeri söküp atmıştır. Bize bıraktığı miras tarihi bir figür değil bilakis hayatımızın her alanında karşımıza çıkan düşünceleridir. Büyük Türk Milletine hizmet etme sırası yani Atatürk’ün deyimiyle “çalışmaların en büyüğü” biz Türk Gençliğinin omuzları üzerindedir.
Onun açtığı yolda gösterdiği hedefe hep beraber yürüyelim.
Dipnot:
1: Ali Fuat Cebesoy, Bilinmeyen Hatıralar sayfa 196
2: Ali Fuat Cebesoy, Sınıf Arkadaşım Atatürk, Sayfa 19
Kaynakça:
Atatürk ve Unutulmaz Anıları, Ahmet Gürel, Bülent Türker, Nisan 2009
Teori Dergisi, Atatürk gökten mi indi? Kasım 2020
Atatürk hakkında hatıralar ve belgeler, Afet İnan, 20.Basım Mart 2019