Atlantik Menşeili Mavi Milliyetçilik

Türk milliyetçiliği; Yusuf Akçuralar’ın, Ziya Gökalpler’in elinde halkçılık ile birlikte doğdu.

Atlantik Menşeili Mavi Milliyetçilik

YAZAR

Atlantik Menşeili Mavi Milliyetçilik

Türkiye tarihinde farklı zamanlarda farklı Türk milliyetçilikleriyle karşılaştık.
Türk milliyetçiliği; Yusuf Akçuralar’ın, Ziya Gökalpler’in elinde halkçılık ile birlikte doğdu. Batı merkezli tarih anlayışına karşı Türkler’in gerçek tarihi anlatıldı, dilde sadeleşme mücadelesi verildi, Türk milli devleti kuruldu ve Türk milleti yaratıldı.

Daha sonra Türk milliyetçiliği çeşitli planlar doğrultusunda kırpıldı, değiştirildi.
Önce Nihal Atsız’ın elinde ırkçılığa dönüştüğünü gördük. ABD’nin Yeşil İslam projesiyle sentezlendiğini gördük. Türk milletini yaratan Türk milliyetçiliğinin Türkiye karşıtı projelerde kullanıldığını gördük.

Son durumda ABD emperyalizminin “Yaratıcı Yıkıcılık” planları çerçevesinde yeni bir milliyetçilik piyasaya sürüldü. Atlantik menşeili mavi milliyetçilik, Türk milliyetçiliğinin; köklerinden koparılmış, Türkiye’yi yalnızlaştırma planlarına alet edilmiş, yayılmacı, akılsız ve sorumsuz halini temsil ediyor. Başını İyi Parti’nin çektiği bu mavi milliyetçiliğinin en büyük marifeti, PKK ile yan yana gelmeyecek ülkücüleri MHP’yi bölerek HDP’nin yanına koymak oldu. Türkiye’de Uygur yalanlarını yükselterek, her fırsatta gündeme Çin-Rus-Arap düşmanlığı aşılayarak Türkiye’nin bölge ülkeleriyle ilişkilerini baltalamaya çalışıyorlar.

Mavi milliyetçiliğe karşı Türk milliyetçiliği Mehmetçiğin süngüsünde yükseliyor. Türkiye’nin PKK’ya karşı verdiği mücadelede, Doğu Akdeniz’deki Mavi Vatan savunmasında, Türk milletinin emperyalizme karşı bağımsızlık savaşında Türk milliyetçiliği kökleriyle buluşuyor.

Atlantik’in yarattığı Mavi milliyetçiliğe karşı Türk milliyetçiliğini tanıyalım, yaşatalım.


Milliyetçiliğin Doğuşu

Milliyetçilik demokratik devrimlerle birlikte doğdu. Feodal kalıntıları ideolojik
düzlemde milliyetçilikle tasfiye edildi. 1640 İngiliz ve 1789 Fransız devrimleri feodal beylikleri yıkıp milli pazarları oluştururken, milliyetçiliği de getirdiler.
Daha sonra emperyalizm döneminde kapitalizme gecikmiş olarak yönelen ülkelerde
gelen milli devrimler milliyetçiliği bütün dünyaya yaydılar ve mazlum milletlerin emperyalizme
karşı mücadele süngüsü haline getirdiler.
Emperyalist karakter kazanan kapitalist devletler, mazlum milletlerin pazarlarına göz koydu ve ele geçirmek için harekete geçti. Bu noktada sömürgeleştirme hareketine karşı milli pazarlarını korumak isteyen devletlerin sarıldığı kuvvet milliyetçilik oldu.

İlk Türkçülük Rüzgarları

İngilizlerle yapılan 1838 Ticaret Sözleşmesi ile birlikte Osmanlı’nın sömürgeleştirilmesinin koşulları yaratıldı. Üretimin durma noktasına gelmesi, sanayinin gelişmemesi, toplumun ilerlemesine de engel oldu.
Sözüm ona çözüm olarak gelen Tanzimat ise cılız birkaç adım dışında yüzünü Batı’ya döndü ve daha da bağlandı. Sonrasında gelen Islahat Fermanı’yla birlikte Gayrimüslim unsurlar dış bağlantılı olarak sermayelerini sürekli artırdı, Müslüman tüccar ve köylü ise sürekli yoksullaştı.
Türk milliyetçiliğinin ilk tohumları da topraklarımıza, bu koşullarda Yeni Osmanlılar’ın kurulması ile birlikte düştü.
Dağılmaya doğru yürüyen Osmanlı İmparatorluğu’nu kurtarmak için bütün toplumu Osmanlı çatısı altına toplamak, padişahın mülkünü “vatan” haline getirmek, kulları özgür birer yurttaş haline getirmek ilk hedefleriydi. “Vatan” ve “Hürriyet” kavramlarının siyasetin gündemine oturmasıyla milliyetçiliğin yeşereceği bir ortam oluştu.

Kafkasya’da Gaspıralı İsmail gibi aydınların dil ve tarih alanındaki çalışmalarıyla, Türkçülük fikri gelişmeye başladı. Dil ve tarih alanında gelişmeye başlayan Türkçülük, Yusuf Akçura, Ahmet Ağaoğlu gibi isimlerin 2. Meşrutiyet ile birlikte ülkemize taşınmasıyla siyasi rotasına yerleşmeye başladı. Yusuf Akçura “Üç Tarz-ı Siyaset” makalesinde Türkiye’nin önündeki kurtuluşu açık olarak Türkçülük olarak belirledi.
Ömer Seyfettin, Ziya Gökalp gibi aydınların dildeki sadeleşme alanında verdikleri mücadele ve halka yönelmede attıkları önemli adımlar Türkçülüğün bir rüzgar gibi yayılmasını sağladı.

Türk Milliyetçiliğinin Doruğu: Milli Devlet

Ziya Gökalp, Yusuf Akçura, Mehmet Emin Yurdakul gibi Türkçülüğün önderlerinin içerisinde bulunduğu, 1912 yılında kurulan Türk Ocağı’nın Anadolu’da, Mustafa Kemal’in önderliğinde yürütülen İstiklal Mücadelesi’ne katılmasıyla bütün büyük Türkçüler ve Türkçülük fikri milli mücadele mevzisine yerleşti.

Yeni Osmanlılar’la başlayan, Namık Kemaller’den Gaspıralı İsmailler’e, Yusuf Akçuralar’dan Talat Paşalar’a, Ömer Seyfettinler’den Ziya Gökalpler’e uzanan Türk milliyetçiliği Mustafa Kemal Atatürk’ün milli devlet programı ve İstiklal Mücadelesi ile buluşarak doruğuna ulaştı.

Yusuf Akçura bunu şöyle ifade etti;

“ Türkiye Cumhuriyeti’nin, başta “Büyük Millet Meclisi Hükümeti” adıyla, sonra gerçek adıyla kurulması, Türk milliyetçiliği açısından Türkçülük idealinin gerçekleşmesi demektir. Çoğu Türkçülerin belki hayatlarında gerçekleşeceğini ümit bile edemedikleri ideal, bir Türk dehasının kudretiyle bir gerçek olmuştu; milli Türk devleti kurulmuştu.”

Mustafa Kemal’in önderliğinde doruğuna ulaşan Türk milliyetçiliği; milli devletini kurdu, milletin egemenliğini sağladı ve bağımsız bir Türk milleti yarattı. Bu Türk milleti dönemin emperyalist devletleri İngiltere ve Fransa’yı bozguna uğrattı. Türk milliyetçiliği bu topraklarda emperyalizme karşı vatan savunmasında inşa edildi ve yaşadı.

Küçük Amerika’yla Başlayan Kireçlenme

1945 yılında CHP’nin Bakanı Nihat Erim’in “Küçük Amerika” sürecini ilan etmesiyle birlikte Cumhuriyet devrimlerine saldırılar başladı. Böylelikle Kemalist devrimin kireçlenme süreci başladı. 1945 yılından 1980 yılına kadar inişli çıkışlı süren bu kireçlenme sürecinde Kemalist devrim köklerinin sağlam olmasıyla birlikte onca yıpranmaya rağmen yıkılmadı. Ancak Türk milliyetçiliği kol kola büyüdüğü kardeşi halkçılıktan koptu. Milliyetçilik böylelikle özünden koparılmış oldu. Bu topraklarda halkçılıkla milliyetçilik beraber doğmuş, büyümüş, gelişmiştir. Ne halkçı olmayan milliyetçilik bir anlam ifade eder ne de milliyetçi olmayan halkçılık bir anlam ifade eder.

Milli devletin kurucusu, Türk milliyetçiliğini doruğuna ulaştıran Cumhuriyet Halk Partisi, NATO merkezli Küçük Amerika sisteminin bir partisi haline geldi. Devrimi sürdürmek bir yana, devrimin karşısında konumlandı ve Türk milliyetçiliğini Batı’ya doğru götürdü.


Milliyetçi ve Halkçı Çizgiden Kopuş

12 Eylül 1980’de gelen Amerikancı darbe ise süreci tam anlamıyla bir karşı devrime dönüştürdü. Turgut Özal’ın 24 Ocak kararlarını ilan etmesi ve ardından gelen darbeyle Türkiye milliyetçi ve halkçı çizgisinden tamamen koptu.
2000’li yıllarla birlikte ABD emperyalizmi Türk devriminin bütün kazanımlarına hunharca savaş açtı;

- Türkiye’nin ekonomisi Atlantik sistemine bağlandı, sıcak para bataklığına gömüldü,
- Ergenekon-Balyoz kumpasları ile Türk ordusu hapislere atıldı,
- Çözüm süreci adı altında Kürt açılımı yapıldı, PKK şehirlerimize yerleşti.


Hiçbir Canlı Ölümü Tercih Etmez

Türk milleti de kendisi için ölümü getiren Atlantik sistemine ve saldırılarına dur dedi. Türk milliyetçiliği, Silivri duvarlarını yıkan Türk milletinin yüzünde tekrardan ışıldadı.
2014 yılında Silivri duvarlarının yıkılmasıyla birlikte Türk ordusu özgürleşti, Çözüm süreci bitti.
Özgürleşen Türk ordusu 24 Temmuz 2015’te Hendek operasyonları ile birlikte PKK ile silahlı mücadeleyi ateşledi.
Amerikan emperyalizmi kendisine karşı silahlı mücadeleye başlayan Türkiye’yi boğmak için 15-16 Temmuz gecesi darbe girişimine kalkıştı. Türk milleti ve Türk ordusu el ele Amerikancı Gladyoyu ezdi. ABD’nin topraklarımızdaki silahını kırdı, darbe girişimini bozguna uğrattı.
Ardından gelen Fırat Kalkanı Operasyonu ile güneydoğumuzda kurulmak istenen PKK koridoru yarıldı. Ondan sonra Zeytin Dalı operasyonu, Barış Kalkanı operasyonları ile Türkiye; ABD emperyalizmini Batı Asya topraklarında yerle bir etti. PKK’yı bitirme noktasına getirdi.
Bugün de halen süren operasyonlarla birlikte PKK’nın kökü kazınıyor, ABD emperyalizmi her geçen gün daha da kaybediyor.

Atlantik’in Mavi Milliyetçiliği

Türk ordusunun silahlı mücadelesi ile birlikte planları yerle bir olan ABD, Türkiye’yi silahla yenemeyeceğini gördü. Bu doğrultuda planını değiştirdi. 2020 yılının Ocak ayında Rand Cooperation’un “Türkiye’nin Milliyetçi Rotası” ismiyle yayınladığı raporda da bu gerçekler yer alıyordu. Türkiye’yi silahla yenemeyeceğini anlayan ABD emperyalizmi “Yaratıcı Yıkıcılık” üzerine kurulu planını ilan etti. Raporda CHP-İyi Parti-HDP etrafında oluşturulacak muhalefet cephesiyle yaratıcı yıkıcılık planları devreye sokulması sonucunda Türkiye’nin milliyetçi rotası tersine döndürüleceği ve Atlantik iktidarının tekrar kurulacağı yazıldı.

Joe Biden’ın ABD Başkanı seçilmesiyle de birlikte düğmeye basıldı ve plan devreye sokuldu. Biden Tayfası görevine başladı.
Biden Tayfası’nın sözde milliyetçisi İyi Parti’nin çehresinde döneme ve plana uygun yeni bir milliyetçilik yaratıldı. Bu Atlantik’in mavisine bulanmış milliyetçilik bütün köklerinden koparıldı ve ABD emperyalizminin oyuncağı olarak kullanılıyor.

Mavi Milliyetçilikte halkçılık yok,

Mavi Milliyetçilikte bilim yok,

Mavi Milliyetçilikte strateji yok,

Mavi Milliyetçilikte sorumluluk yok, akıl yok, devlet yok.

Mavi Milliyetçilikte Türk milleti yok!

Türk’ün Türk’ten Başka Çok Dostu Var!

Türkler bugün sunulduğunun aksine tarih boyunca önemli dostlukları kurmuş ve medeniyeti komşularıyla olan dostane ilişkileriyle ilerletmiştir.

Türk-Çin ilişkileri uzun asırlara dayanmaktadır; aynı topraklarda yüzlerce yıl birlikte yaşamış, ticaret yolları oluşturmuş, devletler yönetmiş, kültürleri iç içe geçmiş iki millet bugün de işbirlikleriyle birlikte yeni bir uygarlığı inşa ediyor.

Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında Kürt aşiretlerinin yarattıkları güvenlik sorununu beraber çözen Türk-İran devletleri vatan bütünlüklerini korumanın biricik stratejisini bölgesel dostluk olarak belirledi ve 8 Temmuz 1937 tarihinde Türkiye, İran, Irak, Afganistan arasında Sadabad Paktı imzalandı.

Çanakkale’de dönemin emperyalist kuvvetleri İngiltere ve Fransa’ya karşı kazandığımız büyük zafer Çarlık Rusya’da devrimi getirdi. Daha sonra Sovyet Rusya, Türkiye’nin kurtuluş mücadelesini destekleyerek Türk devrimini getirdi. Türk ve Rus devrimleri iki milletin dostluğuyla gerçekleşti.
Devrimlerle kurulan Türkiye Cumhuriyeti ve Sovyet Rusya, İngiliz emperyalizminin Kafkasya’da kurduğu tuzağı beraber ezdi.

Türkiye-Rusya-Çin-İran dostluğu bugün de yeni devrimlere önderlik ediyor. Çürümüş sistemin karşısında dostluk içinde paylaşarak gelişen yeni bir uygarlık kuruluyor.

Bu dostlukların kuvvetini gören ABD emperyalizmi ise Türkiye’nin Atlantik zincirlerinden koptuğunu ve Türkiye-Rusya-İran-Çin önderliğinde yeni bir uygarlığın yükseldiğini çok iyi tespit etti. Bu işbirliğini bozmak için faaliyete geçti, fitne ve fesat harekatını başlattı.

“Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur” şiarıyla harekete geçirilen mavi milliyetçilik ABD’nin Türkiye’yi yalnızlaştırma politikalarına hizmet ediyor.

ABD’nin “Çin mezalimi” diye yaydığı propaganda aynı Türkiye’de Kürtlere yapılan mezalim propagandası gibi yalanlarla üretiliyor. Türkiye ve birçok ülke tarafından terör örgütü olarak tanınan Türkistan İslam Partisi’nin temsilcilerine İyi Parti tarafından kürsülerde konuşma hakkı veriliyor, televizyonlardan bu ayrılıkçı fikirler ve üretilen yalanlar yükseltiliyor, HDP ile birlikte mecliste önergeler veriliyor. Sosyal medyada bambaşka yerlerde çekilen videolar ve fotoğraflar zulmün kanıtları diye ortalığa saçılıyor. Türk milletinin duygularını kaşıyarak Çin devletine karşı kışkırtılmaya çalışılıyor. Türkiye-Çin ilişkileri baltalanmak ve Türkiye yalnızlaştırılmak isteniyor.

Aynı politikalar Türkiye-Rusya ilişkileri için de uygulanıyor. İdlib’te kurulan tuzakla birlikte Türk-Rus çatışması yaratılmaya çalışılıyor. Kırım üzerinden aynı Uygurlar üzerinden yapılan propaganda sürdürülüyor. Ruslar tarihsel düşmanımız olarak ilan ediliyor.

ABD, Türkiye’nin bölge ülkeleriyle arasına kama sokarak cephede yalnız bırakmak ve ezmek istiyor. İyi Parti çehresinde yaratılan bu akılsız milliyetçilik ise bu projeyi yükseltiyor. Stratejiden ve devlet sorumluluğundan yoksun bırakılan milliyetçilik Kırım’ı işgal etmekten tutun Çin’e savaş açmaya, tanklarımızı Musul’a sürmeye kadar uç noktalara varabiliyor. Her olayda savaş naraları atılıyor; orayı yıkalım, burayı yakalım söylemleri ekranlarda yankılanıyor. Adeta bir bilgisayar oyunundaymışçasına sorumsuz şeyler söyleniyor.

Türk milliyetçiliği, Rand Cooperation raporunda ilan edilen planla birlikte, Türk milletini ileri taşımak şöyle dursun; Türkiye’yi bölme planlarına bağlandı, PKK ile asla yan yana gelmeyecek milliyetçiler İyi Parti’nin marifetiyle HDP/PKK’nın yanına koyuldu. Türk milliyetçiliği mavi güncellemeyle birlikte Türk milletine düşman hale getirildi.


Türk Milliyetçiliği Akılcıdır

İsmet İnönü’nün 19 Mayıs 1944’te yaptığı tarihi konuşma adeta bugünlere de işaret ediyor ve dönemin ırkçı fikirlerine karşı Türk milliyetçiliğinin gerçek karakterini ve tavrını ortaya koyuyor. “Memleket dışında” macera arayanların yalnızca “yabancılara” hizmet ettiğini söyleyen İnönü’nün aşağıdaki sözleri de bugün açısından da öğreticidir.

“Cumhuriyet kuvvetli bir medeniyet yaşayışının şartlarından bir esaslısını, milletler ailesi içinde bir emniyet havasının mevcut olmasında görmüştür. İmparatorluktan son zamanda ayrılmış olan komşularıyla da iyi ve samimi komşuluk şartlarının temin edilmiş olmasını, milletin saadeti için lüzumlu saymıştır. Görülüyor ki, milli politikamız memleket dışında sergüzeşt aramak zihniyetinden tamamen uzaktır.
...

Turancılar, Türk milletini bütün komşularıyla onulmaz bir surette derhal düşman yapmak için birebir tılsımı bulmuşlardır. Bu kadar şuursuz ve vicdansız fesatçıların tezvirlerine Türk milletinin mukadderatını kaptırmamak için elbette Cumhuriyetin bütün tedbirlerini kullanacağız.”

İkinci Cumhurbaşkanımız İsmet İnönü konuşmasında “Türkiye’nin ırkçı ve Turancı olması lazım geldiğini iddia edenler, hangi millete faydalı, kimlerin maksadına yararlıdırlar? Türk milletine yalnız bela ve felaket getirecek olan bu fikirleri yürütmek isteyenlerin Türk milletine hiçbir hizmetleri olamayacağı muhakkaktır” sözleriyle Türk milliyetçiliğine paralel yaratılan fikirlerin Türk milletini hedef aldığını esaslı bir şekilde ortaya koymuştur.


Türk milliyetçiliği her daim bu yaratılan paralel fikirlerin karşısına kapı gibi dikilmiştir. Bu iki çizgi mücadelesinde kazanan taraf her zaman gerçek Türk milliyetçiliği olmuştur. Çünkü Türk milliyetçiliği akılcıdır, Türk milliyetçiliğinin tarihi akılcılık tarihidir. Asya devrimlerinin öncüsü Türk devrimi, 19. yüzyılın ortalarından beri, Namık Kemaller’den, Ali Suaviler’den bu yana akılcıdır. Yusuf Akçura’nın ve Ziya Gökalp’in eserleri akılcılığın kitaplarıdır. Atatürk’te doruğa yükselen milliyetçiliğimiz, akılcıdır.

Türkiye’de Milliyetçilik, dünyanın her yerinde görüldüğü gibi, devrim yapmış, devlet kurmuş ve devlet yönetmiştir. Milliyetçiliğin açtığı demokratik devrimler çağında, devlet kurmak ve devlet yönetmek, ancak akılcılıkla olmuştur, stratejiyle olmuştur, sorumlulukla olmuştur.
Akılsız mavi milliyetçilikle ise tarih yazılmıyor, devrim yapılmıyor, devlet kurulmuyor ve devlet yönetilmiyor. Mavi milliyetçilik, ABD emperyalizminin aleti oluyor.


Vatan Savaşının Zafer Anahtarı: Türk Milliyetçiliği

Türk milliyetçiliği bugün de doğduğu koşullardaki göreve sahiptir. Türkiye bugün yeniden bir vatan savaşı içindedir.

Türkiye bugün birçok cepheden kuşatılmaktadır. Tehditin kaynağı ABD ve İsrail’dir. Doğu Akdeniz’de karşımızda ABD ve İsrail önderliğindeki ittifak Mavi Vatanımıza göz dikmiştir, Suriye’de ve Irak’ın kuzeyinde ABD’nin kara gücüm dediği PKK tehdidi devam etmektedir. Yunanistan’ın birçok şehrinde bulunan ABD askeri üsleri Türkiye’yi hedef almaktadır, Dedeağaç’ta yapılan askeri tatbikatın hedefi Türkiye’dir.

Türkiye bu tehditleri ancak bölge ülkeleriyle birlikte göğüs gererek bertaraf edebilir. 2017’de Kürdistan adı altındaki 2. İsrail planını bozguna uğratan model Türkiye’nin vatan bütünlüğünü sağlayacak başarılı modeldir. Türkiye-Rusya-İran ittifakı bölgenin güvenlik anahtarıdır. Karabağ’ı Ermenistan işgalinden kurtaran da aynı modeldir. Doğu Akdeniz’de de zafer için Suriye’de, Karabağ’da uyguladığımız ittifakı Mavi Vatan mücadelemize de taşımalıyız.

Türk milliyetçiliğinin bugünkü görevi milli devletimizin bağımsızlığını sağlamak, üretim ekonomisini kurmak ve bu vatan savaşını zafere ulaştırmaktır.

Türk milliyetçiliği yalnızlığın ideolojisi değil, emperyalizme karşı vatan savunmasında en geniş cepheyi ören devlet sorumluluğudur.

Türk milliyetçiliği, ABD ve İsrail önderliğinde Türkiye’ye silah doğrultan ittifaka karşı bölge ülkeleriyle en geniş cepheyi kuruyor.

Türkiye, Atlantik zincirlerinden kopuyor, ordusuyla emperyalizme karşı silahlı mücadele yürütüyor ve zaferler kazanıyor.

Yeni zaferler ise ufukta görünüyor.


                                                                                                                                                                               Murat KATLANÇ

                                                                                                                                                                         TLB İstanbul İl Sorumlusu

Tarih:
Diğer Haberler