YAZAR
“Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekleri tahsilin hududu ne olursa olsun en evvel ve her şeyden evvel Türkiye’nin istiklaline, kendi benliğine, milli geleneklerine düşman olan bütün unsurlarla mücadele etme lüzumu öğretilmelidir.”
Mustafa Kemal Atatürk
Bir kelime, bir ulus için ne kadar hayati anlamlar ifade edebilir? O ulusu ilerletmek, önüne çıkan taşları temizlemek, karşısında topyekun kümelenmiş bir karanlığı def etmek için nasıl büyük bir güce sahip olabilir? Eğer o kelime kökünü bir mücadele anıtı olan tarihinden, vatanını kurtarmak için bağımsızlık ateşiyle yanıp tutuşan ve bu uğurda gözünü bile kırpmadan canını veren şanlı kahramanlarından ve ayaklarımızı basmaktan gurur duyduğumuz Anadolu topraklarından, insanından ve kültüründen alıyorsa bu sorulara vatansever Türk insanının cevabı gurur dolu ifadeler olacaktır. Bu kelime hepimizin de çok iyi bildiği gibi Altı Ok’tur.
Altı Ok, emperyalizme karşı verilen bağımsızlık mücadelesinin temel taşlarını oluşturmaktadır. Mustafa Kemal’in arasız devrimlerinin başarıya ulaşmasında hayat damarı görevi görmüştür. Yukarıda verdiğimiz Mustafa Kemal’in cümlelerinde hayat bulan, Türk milletinin can pınarı olan Altı Ok’u yakından inceleyelim.
DEVRİMİN OKLARI
Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde çağının gereklerine uygun politikalar uygulayamaması, verdiği kapitülasyonların ekonomik bağımsızlığımıza beraberinde de ülke bağımsızlığımıza ciddi yaralar açması Osmanlı’yı geri dönülemez bir karanlık yola atmıştır. Bu karanlığın aydınlığa çıkması için önemli sistem değişikliği ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Cumhuriyetçilik ilkesinin de en başta yazılması bu egemenlik sorunundan kaynaklıdır. Cumhuriyetçilik, saltanat rejiminin kökünü kazımış, milleti ağanın, şeyhin, tarikatların müritleri olmaktan kurtarmıştır. Millet egemenliğini esas kılmış, köylüyü milletin efendisi yapmıştır.
Milliyetçilik ilkesi, Cumhuriyetçilik fikriyle beraber doğmuştur. Emperyalizme karşı tam bağımsızlıkçı mücadelenin bayrağıdır. Atatürk’ün “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir.” söyleminde olduğu gibi etnik kimlikler üzerinden değil, vatanseverlik portresinde tüm ulusu birleştirmektedir.
Halkçılık, yıllardır çeşitli çıkar çatışmalarıyla ezilen emekçi kitlelerin haklarını korumak, tüm bir ulus içerisinde hiçbir sınıf ayrımı yapmaksızın herkesin kanun önünde eşit haklara sahip olmasını sağlamaktır. CHP 1931 Programı’nda Halkçılık tanımı şöyleydi: “İrade ve hâkimiyetin kaynağı millettir. Bu irade ve hâkimiyetin devletin vatandaşa ve vatandaşın devlete karşılıklı vazifelerinin hakkıyla yapılmasını tanzim yolunda kullanılması Fırkaca büyük esastır. Kanunlar önünde mutlak eşitlik kabul eden ve hiçbir ferde, hiçbir aileye, hiçbir sınıfa, hiçbir cemaate imtiyaz tanımayan fertleri halktan ve halkçı olarak kabul ederiz.”
Laiklik ilkesine baktığımızda ise önderimiz Mustafa Kemal’in şu ifadeleri kanımızca en doğru tanımıdır: “İslamiyet dininni yüzyıllardan beri alışılmış olduğu üzere bir politika aracı durumundan kurtarmak ve yüceltmenin kesin elzem olduğu gerçeğini gözlüyoruz. Kutsal ve tanrısal olan inanç vicdani kanaatlarımızı, karışık ve dönek olan her türlü çıkar ve tutkusuna sahne olan politikacılardan ve politikanın bütün unsurlarından bir an evvel ve kesinlikle kurtulmak, milletin dünyevi ve uhrevi(ahiretle ilgili) saadetinin emrettiği bir zorunluluktur."
Devletçilik, milletin bağımsızlığı yolunda en kilit husus olan ekonomik bağımsızlığın sağlanması için halka dayalı bir sistem kurmaktır. Bağımsızlık için üretmek, üretmek içinde kamucu, planlı, halktan yana bir ekonomik sistem gerekliydi. Yani Devletçilik olmazsa olmazımızdı. Ayrıca Atatürk, liberalizmin esarete yol açtığını şu cümlelerle aktarmıştır:
“Liberalizm sömürgelerde uygulanmış bir sistemdir. Halbuki biz sömürge değiliz ve olmayacağız. Liberalizmi düşünmek devrimi inkar etmektir.”
Son ilkemiz olan “Devrimcilik” ise önceki okların ilerletilmesi, çağdaş toplum olma yolunda durağan değil, her daim dinamik ve kararlı olma iradesidir. Bu temelde halkın iradesine zarar verecek her türlü girişimi yıkmak ve Ortaçağ ilişki ve kurumlarını ortadan kaldırmak en büyük hedeftir.
Görüleceği gibi Altı Ok bir eylem belgesidir. Emperyalizme karşı mücadelede durmak bilmeden yürüyenlerin manifestosudur.
ALTI OK’UN TARİHSEL GELİŞİMİ
Altı Ok ambleminde de olduğu gibi aynı tarihsel kökten çıkmış ve birbirini her zaman tamamlamıştır. Hatta birbirlerini her zaman için beslemiş, geliştirmişlerdir.
Altı Ok’un tarihsel gelişiminin ve tutarlığının temelinde Osmanlı’nın toplumsal-ekonomik gerçeği yatmaktadır. Emperyalizme karşı vatansız kalmamanın, milli birliği sürdürmenin sembolüdür. Altı Ok Osmanlı Devleti’nin 1838 İngiliz Ticaret Sözleşmesi’yle birlikte sömürgeleşme sürecine girmesiyle ve Avrupa’ya ekonomik olarak bağımlı olmasıyla başlayan parçalanma ve vatansızlaşma tehlikesine karşı ortaya çıktı. O dönemde kapitalizmin emperyalist karakter kazanmasıyla dünya çok önemli milli demokratik devrimlere sahne oldu. Bu devrimler sırasıyla 1905 Rus Devrimi, Genç Türk Devrimi ve 1911 Çin Devrimleriydi. Bu devrimlerden önce gerçekleşen Fransız Devrimi, özellikle Cumhuriyetçilik ve Milliyetçilik oklarını derinde etkilemiş, Mustafa Kemal de bu devrimin Türk devrimine olan katkılarını her zaman belirtmiştir. 1917 Ekim Devrimi ise Halkçılık, Devletçilik ve Devrimcilik ilkelerinin oluşmasında büyük katkılar sağlamıştır. Bu devrimler Altı Ok’un ideolojik ve sınıfsal karakterini belirlemede çok önemli roller oynadı. Ardından gerçekleşen 1920’lerdeki Türk Devrimi ise emperyalizm çağında gerçekleşen bir milli demokratik devrim olarak Altı Ok’a en devrimci halini verdi.
ALTI OK’TAN KOPUŞ SÜRECİ
Tarihte görüp görebileceğimiz her şeyin zıttı bulunmaktadır. Emperyalist devletler tüm devrimci pratiklere süreç içerisinde çeşitli saldırılarla karşıtlıklar yaratmışlardır. Bu karşıt düşünceler “Karşı Devrim” olarak adlandırılmıştır. Karşı devrim, Kemalist devrimin tüm kazanımlarına karşı savaş açmıştır. Atatürk, ölümüne doğru toprak refromu hazırlıklarına başlanmasını istemiş, fakat demokratik devrimimizin bu temel programı gerçekleştirilememiştir. Yavaş yavaş devrimin çökertilmeye başlandığı bir tarih olan 1946’da Toprak Yasası kanunu uygulanmak istemiş ama başarılamamıştır. Bunun nedenini sorgularsak şu sonuca ulaşabiliriz. İktidarda bulunan CHP, artık devrimci dinamizmini ve önderliğini kaybetmişti. Atatürk’ün kurduğu parti, kuruluş felsefesi olan Altı Ok’tan uzaklaşmaya başlamıştı. Tutuklaşan önderlik, emperyalizme karşı boyun eğmeye, İkinci Dünya Savaşı ile beraber Amerikan emperyalizmiyle işbirliği yapmaya başlamıştır. Toprak Yasası’nı rafa kaldıran, Köy Enstitüleri’nden vazgeçen, laiklikten ödünler veren CHP yönetimi, kaçınılmaz olarak iktidarı, en başından beridir bu politikaların gerçek sahibi olan Demokrat Parti’ye bırakmıştır.
Demokrat Parti, CHP içinden kopup cumhuriyet kazanımlarını bir bir yıkmaya başladı. 1952’de NATO’ya üye olarak yıllardır kendilerine karşı mücadele verdiğimiz emperyalistlerin bu sefer sözlerinden çıkmayan sadık bir dostu olmuştuk. Bu sadık dostluğu Amerikan emperyalizminin kanlı çıkarları için ortaya çıkarttığı Kore Savaşı’na asker göndererek, Batı’nın bağımsızlığımızı tehlikeye sokacak politikalarına boğun eğerek, Kemalist devrimin en büyük birikimlerinden olan kamucu, halkçı ekonomiyi önemli zararlara uğratarak pekiştirdik. Altı Ok’a en büyük darbenin vurulduğu dönem 12 Eylül Amerikancı darbesidir. Bu darbeyle Atatürk söylemleri maskesiyle vatandaşlarımız emperyalizmin küresel planına empoze edilmeye çalışıldı. Emperyalizmin bu hamlesi Altı Ok’a en büyük darbeyi vurdu. Yıllar içerisinde Altı Ok bu girişimler neticesiyle bizlerden kopartılmaya çalışıldı ve Ortaçağ zihniyetine dönüş başladı.
2020’DE ALTI OK’U ANLAMAK
Demokrat Partiyle beraber Altı Ok’tan kopuş süreci devam etmiş, her gelen iktidar her oktan bir şeyler kopartmış ve anlamının içini oyarak küresel sistemin istediği bir kalıba sokmuştur. Ama tarihte insanlık için zararlı olan her şeyin sonun geleceği gerçeği ışığında, emperyalist-kapitalist sistem günümüzde çökmeye ve tarumar olmaya başlamıştır. Bu çöküş ülkemizde 24 Temmuz 2015 tarihinde başlatılan hendek operasyonuyla başlamış, 15 Temmuz Fetullahcı darbe girişiminin millet-ordu el ele bastarılması ile devam etmiş ve FETÖ mensuplarının devletten ve ordudan tasfiye edilmesiyle zirveye ulaşmıştır. Bu başarıların kökeninde Altı Ok’un kuruluş felsefesi olan bağımsızlık ve antiemperyalist bakış açısı, halkın devrimlerine tekrardan sarılma ve sahip çıkma görülmektedir. Günümüzde Türk milleti, Altı Ok’u gireceği her süreçte savunmak zorundadır.
Altı Ok’u savunmak, Diyarbakır’da HDP il binası önünde kaçırılan evlatları için mücadele eden annelerimizin, babalarımızın sesi olmaktır.
Altı Ok’u savunmak, PKK/HDP’ye karşı en net tavrını koyup, Demirtaş güzellemeleri yapan sisteme karşı savaş açmaktır.
Altı Ok’u savunmak, Amerikan emperyalizmini bitirmek için bölge ülkeleriyle iş birliğimizi ilerletip Türkiye-Suriye iş birliğini gerçekleştirmektir.
Altı Ok’u savunmak, ülkemizdeki birliği bozmaya çalışanlara karşı sağlam durup göz açtırmamak ve Atatürk devrimlerini uygulamaktır.
Bu maddeler uzar gider. Günümüzde Altı Ok en yakıcı ihtiyacıyla uygulanmak için beklemektedir. Özellikle biz Türk gençliğine düşen görev, tüm kara parçalarında emperyalizmi def etmek için Altı Ok’a sarılmak ve görev belgesi olarak şiar edinmektir.
Yazımıza Atatürk’ün sözüyle başlamıştık. Bitirirken de yine büyük devrimci önderimizin sözüyle bitirelim:
“Bütün davamız, en uygar ve en gönençli bir millet olarak varlığımızı yükseltmektir. Bu, yalnız kurumlarda değil, düşüncelerde de köklü bir inkılap yapmış olan büyük Türk milletinin dinamik idealidir. Bu ideali en kısa zamanda başarmak için fikir ve hareketi beraber yürütmek zorundayız.”
Ümit ÇALIŞKAN
TLB İzmir İl Sorumlusu
talebe.org