Bana Arkadaşını Söyle

Anadan geçilir, yardan geçilmez de arkadaştan geçilir mi? Arkadaş hep veren midir hep alan mıdır? Biz ne kadar iyi bir arkadaşız?

Bana Arkadaşını Söyle

YAZAR

Bir insanı tanımak için ne kadar zaman gerekir? Peki ya sevmek için? Anadan geçilir, yardan geçilmez de arkadaştan geçilir mi? Arkadaş hep veren midir hep alan mıdır? Biz ne kadar iyi bir arkadaşız?

Daha önce sormadığımız soruları kendimize soracağımız, sorduğumuz soruların yanıtlarını bulacağımız bir kitap bu. Daha doğrusu bir yolculuk. Bize çok gurbetlik hissettirmeyen Balkan kentlerinde, kâh bir ağaç gölgesinde soluklanacağımız, kâh nerede olduğunu bilmediğimiz bir dostun peşinde koşacağımız bir yolculuk.

Uzun yolculuğumuzun yoldaşlarını tanıyalım: Mutluluğu para ve kariyerle eşdeğer gören ve çıkar hırsıyla yozlaşan bir toplumdan sıyrılan iki genç…

Mihail, hayatın acılarıyla olgunlaşıp yaşamın maddiyattan ibaret olmadığını keşfetmiş bir genç. Yoksul ve muhtaç insanların maddi sıkıntılar yüzünden toplumun dışına itilmesinden rahatsız. Tüm insanlığın eşit şartlarda yaşam sürmesi gerektiğini ve bu yöndeki çabasını yanı başındaki arkadaşına anlatırken aslında bize sesleniyor, bizim arkadaşımız oluyor.

Adrien ise iyi okullarda okumuş ve okumayı seven biri. Tek dostu kitapları olan Adrien, birçok yer gezip görmesine, onca insan tanımasına rağmen gerçek bir dost ile tanışamamanın üzüntüsü içindedir. Yaşamının amacını anlamlandırmak için onun dilinden anlayacak bir dost aramakta fakat bulamamaktadır. Üstelik bu yüzden asosyal olarak anılıp yadırganmaktadır. “Normal” diye adlandırılan, insan doğasına aykırı, ezbere bir hayat yaşamayı reddettiği için en başta annesi ve sevgilisinin baskısıyla karşılaşmaktadır. Ne kadar trajikomik değil mi?

Sabırla Örülen Dostluk

Bir gün tesadüfen Adrien ve Mihail bir araya gelir. İlginç bir karşılaşmanın ardından Adrien tanışmak için ilk adımı atar. İnsanlara güveni kalmayan Mihail, önyargılarını kıramaz ve Adrien’in girişimlerini geri çevirir. İnat eden Adrien, Mihail’in buz dağlarını kırmanın yollarını arar. Dedik ya, kitap değil yolculuk...

Bu yeni süreçte Mihail, kendini alışık olmadığı bir yaşamın içinde bulmaktan rahatsızdır. Diğer yandan Adrien de Mihail’i dost olarak kazanmanın mutluluğunu yaşasa da o da huzursuzdur. Adrien bir gün, Mihail’i odasında göremeyince koşmaya başlar. Güneşin “Geliyorum.” dediği, gecenin sabaha kavuştuğu ilk anlarda koşar Adrien… Ayaklarına ne batacağını umursamadan, yolun nereye varacağını bilmeden koşar. Belki yolun sonu çukurdur, belki de yolun sonu çiçek bahçeleriyle doludur… Yolun sonundaki acıya da güzelliğe de “Varım.” der Adrien. Hayatın en önemli gerçeğinin bilinciyle koşar dostluğun peşinden: Gül dikensiz olmaz.

Arkadaşımız Kim? Biz Kimin Arkadaşıyız?

Bir atasözü vardır. “Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim.” Günümüzde birçok arkadaşımız yalnızlıktan dem vuruyor. Çünkü hayatındaki tek paylaşımı sevgili olmak üzerine kuruyor. Kaldı ki arkadaş olmayı ihmal ettiği için sevgilisiyle dahi mutlu olamıyor ve nihayetinde kendisini yalnız hissediyor. Adrien’in annesi bizim annemiz/babamız. Adrien’in sevgilisi bizim sevgilimiz. Mihail’in karamsarlığı da çevremizde rastladığımız, yer yer bize sıçrayan bir karamsarlık. Bize Adrien’in umuduyla Mihail’in bilgeliği gerek. Arkadaşlık bu değil mi zaten? Birbirini tamamlamak, birbirine yaslanmak, öğrenmek ve öğretmek… Kusurlara yüz çeviren ve yalnızca almak üzerine kurulu hangi ilişki sürebilir?

Yazıldığı günden bugüne, okuyan birçok kişinin hayatında derin izler bırakan bu “Arkadaş”ı tanıdığıma çok memnun oldum. Sizlerle de tanıştırabildiysem ne mutlu bana. Ne mutlu bu yolculuğa katılana.

Almina Yıldırım

TLB Edirne İl Başkanı

tgb.gen.tr

Tarih:
Diğer Haberler