Baştan Aşağı Yalan Senaryo: Kulüp

TLB İzmir İl Sorumlusu Elfide Nur Atalay, Kulüp dizisi üzerinden milli kimliğimize yöneltilen saldırıları ve dizide yalanlanan gerçekleri yazdı.

Baştan Aşağı Yalan Senaryo: Kulüp

YAZAR

Netflix'te her geçen gün yeni bir "sözde yerli" yapıma şahit oluyoruz. Tabi yerli dediğimize bakmayın. Şirketi yabancı olan bir platformun ürettiği ürünün ne kadar "yerli" olmasını bekleyebiliriz? İşte ne kadar yerli olabilirse, bugünlerde yayınlanan Kulüp dizisi de o kadar yerli.

Netflix'te kendi tarihinizi anlatacaksınız, tarihi çarpıtma, tarihinizle hesaplaşma gibi maddeleri başa yazmalısınız. Nitekim Kulüp dizisi de bu geleneği bozmayarak baştan aşağı çarpıtma bir tarih üzerine kurulu bir senaryo ile karşımıza çıkmış. Zaten diziyi alkışlayanlayara ve dizinin senaristlerine baktığımızda sırtını yasladığı ideolojiyi açıkça görebiliyoruz. Dizinin çıktığı günden beri Cumhuriyet, Bir Gün, Duvar, Karar, Şalom, Serbestiyet, Oksijen vb. neoliberal yayın organları diziyi öve öve bitiremiyor. Bu yazıda dizinin çekildiği dönemin ve çarpıtılan tarihin gerçeklerini, en nihayetinde dizi üzerinden bizlere aktarılan ideolojiyi inceleyeceğiz.

KİLİT NOKTASI: 1955

Dizi 50-60 yılları arasındaki bir Türkiye’de geçiyor. 50-60 diyoruz çünkü dizide gerçek tarihi saptamak çok zor. Tam bir zaman karmaşası var. Aydınlık yazarı Utku Reyhan bu karmaşayı şöyle ifade ediyor: “Dizinin ana kahramanı Sefarad Yahudisi Matilda, 1943 yılında, babası Aşkale’de kamu hizmetinde çalışırken bir cinayet işliyor, ömür boyu hapis cezasına çarptırılıyor ve 17 yıl hapiste kalıyor. 1960’da genel af ile hapisten çıkıyor. Fakat dizi hem de resmi tanıtımlarında sürekli 1950’lerde geçtiği iddiasında. Öte yandan Beyoğlu’ndaki sinema afişlerinden “Çıplak Ayaklı Kontes” filminin gösterimde olduğunu anlıyoruz. Bir de “Cennetin Doğuşu”. Peki ne zaman gösterimde bu filmler? 1955. 1955 ne çağrıştırdı size?” 1955’in bize ne çağrıştırdığına birazdan değineceğiz. Ancak bunu hem yazının devamı için hem de dizinin 2. sezonu içinde aklımızda tutalım.

CUMHURİYETİN DEĞERLERİYLE HESAPLAŞMA

Matilda’dan bahsetmiştik. Matilda işlediği cinayet ile görünürde babasını ihbar eden sevgilisiyle hesaplaşıyor gibi görünse de aslında devrimci Cumhuriyet'in Varlık Vergisi kanunu ile hesaplaşıyor. Onları sözde hiçe sayan, onlara değer vermeyen müslümanlarla, Türklerle hesaplaşıyor. Hesaplaşmayı sadece Matilda'nın işlediği bu cinayet üzerinden değil, dizi boyunca dizinin diğer karakterleri üzerinden görüyoruz. Aslında dizi en temelde Cumhuriyetin değerleriyle hesaplaşıyor.

KUTUPLAŞMIŞ TÜRKİYE PROFİLİ

Dizide azınlıkları yakından izliyoruz. Diğer başrol karakteri Raşel, bir taksiciye ilgi duyuyor. Ancak diziye göre Müslümanlar Yahudi kızlarına “gönül eğlendiren” “hafif” kızlar olarak yaklaşıyor. Hatta dizide genelevde çalışan kadınların hepsi azınlık. Müslüman erkekler için Yahudi kadınları kullanılacak kadınlar olarak yansıtılıyor. Bununla beraber zamanında varlık içerisinde olan azınlıkların tüm mal varlıkları elinden alınmış, hepsi müşkül duruma düşmüş, Türklerin eline bakar bir hale getirilmiş. En nihayetinde dizinin kurgusu sizi alıp götürürken siz sürekli Matilda, Raşen ve diğer azınlıkların yanlarında oluyor; Çelebi, İsmet, Ali Şeker gibi karakterlerin karşısında oluyorsunuz. Raşen’in yetimhanede büyümesinin müsebbibi olarak bir müslüman Türk'ü karşınızda buluyorsunuz. Dizinin bir ana eksenini azınlıklar üzerinden kutuplaşmış bir Türkiye profili oluşturuyor.

TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ İLE HESAPLAŞMA

“Kulüp”ün sahibi Orhan Bey’in gerçekte “Niko” olduğu ortaya çıkınca ortalık iyice karışıyor. Orhan Bey - Niko - üzerinden Türk milliyetçiliği kavramıyla hesaplaşıyorsunuz. Orhan Bey uzunca süredir bir çok girdiği işten başarısızlıkla ayrılıyor. İlk kez Selim Songür ile başarılı bir ivme yakalamışken önüne “sözde engeller” çıkıyor. Bir bakıyoruz yılın en başarılı girişimcisi ödülünü alabilmesi için işyerinden azınlıkları temizlemesi isteniyor. Bir bakıyoruz, EOKA’nın zulmü altında can çekişen Kıbrıs Türklerimize sahip çıkmak, EOKA ve Rum kesimi aleyhinde söz söylemek Orhan Bey'e zorunlu. Niçin zorunlu, Orhan Bey ancak böyle ödül alabiliyor.Tüm bunları yaptıran ise göğsünde ay yıldız rozetiyle karşımıza çıkan kötü bir karakter. Türk milliyetçiliğinin içi böyle boşaltılıyor.

O dönemde Kıbrıs Türkleri var olan topraklara sahip çıkmak üzere canıyla kanıyla bir mücadele halinde. Bu mücadele sürerken sadece Türkler değil, azınlıklar da bu yapılan zulme karşı tepki gösteriyor. Bu sebeple Orhan Bey'in "zorla" Kıbrıs Türklerine sahip çıkmasının istenmesinin gerçekle bağdaşan bir tarafı bulunmuyor. Gerçekte İstanbul başta olmak üzere o gün tüm Türkiye Kıbrıs'taki zulmün son bulmasını istemektedir.

GLADYONUN TERTİBİ DİZİNİN BÖLÜCÜ EKSENİ

1955 tarihinden söz etmiştik hatırlarsanız. İşte tam da burada ona değinmek gerekiyor. Dizinin geçtiği sene 6-7 Eylül olaylarının yaşandığı sene.
6-7 Eylül olayları; İstanbul'da yaşayan Rum azınlığa karşı 6-7 Eylül 1955'te gerçekleşen organize toplu saldırı diye bilinir. Her yerde öyle yazar. Yukarıda bahsettiğimiz Kıbrıs Türklerine yönelik yapılan saldırıların misillemesi olarak İstanbul'da da Rum azınlığa karşı Türklerin saldırdığı söylenir. Ancak esasında bu saldırıyı Türkler değil, Gladyo dediğimiz, Amerika'nın Türkiye'deki derin devlet yapılanması tertiplemiştir. Hatta öyle ki Mustafa Kemal’in evinin yakıldığına dair yalanlarla dahil tertip iyiden iyiye kışkırtılmıştır.

Dizinin bu senede geçmesi ve yukarıda ayrı ayrı belirttiğimiz azınlıklara bir baskı yapıldığını ifade eden vurguların yapılması düşüncelerimizi açığa kavuşturuyor. Dizi Gladyo tertipli 6-7 Eylül olaylarına da sahip çıkıyor. Bu olayların Türklerce yapıldığını, Azınlıklara uygulanan bölücü politikalar olduğu yalanını dönüp dolaşıp gözümüzün önüne getiriyor.

NEOLİBERAL SOL DİZİDE KENDİNİ BULUYOR

Cumhuriyet gazetesinde Kulüp dizisi değerlendirmesini bir okuyalım. Yazıda aynen şu ifadelere yer veriliyor. Değiştirmeden ekliyoruz.

"Ellili yıllara gidip İstiklal’de gezerken eğlenecek, ama insanların yaşadıklarını gördükçe utanacaksınız."

"Viktor Bey'in babası Varlık Vergisi’ni ödeyemediği için Erzurum Aşkale’de ölmemiş ama çok acı çekmiş. Viktor Bey, 6-7 Eylül olaylarını da çocukken yaşamış ve ölümden tesadüfen kurtulmuş! Bunlar tarihimizin utanç duyduğumuz noktaları, bir tek bu değil ki zaten!"

"Netflix iyi ki var. Fatma ve Bir Başkadır’dan sonra KULÜP! İkinci bölümü için şimdiden heyecanlıyım, aksiyon yüksek olacak, Türkler ise daha kötü!!!"

Aynı zamanda ekliyor: "Türkiye’nin içinde bulunduğu milliyetçi muhafazakâr iklimde böyle bir dizi yapmak cesaret işi."

Bu yazının yazarına seslenelim. Tarihimizde utanılacak bir tek satır yoktur. Dizide bahsedilen olayların gerçekle yakından uzaktan alakası bulunmamaktadır. Sizin hayal ettiğiniz Türkiye tarihi bu olabilir, ancak tarihimiz hoşgörüyle, birlikle, beraberlikle doludur. 6-7 Eylül olayları ve Varlık Vergisi hakkında dizide anlatılanlar çarpıtmadan ibarettir. Bilimsel tarih araştırması yapan değerli tarihçilerimiz bunları yıllar öncesinden yalanlamış, gerçekleri yazmıştır. Burada bir kısmına değineceğiz ancak yazıyı fazla uzatmamak adına dipnot bırakıyoruz.*

Ancak yazarın son eklemesine hak verebiliriz. Bu diziyi böyle bir iklimde yayınlıyorsanız, Türk gençliğinin radarına girersiniz. Bu yalanların açıkça propagandasının yapılmayacağını bilmelisiniz.

YALANLAR VE GERÇEKLER

Varlık Vergisi'yle azınlıkların tüm varlığının elinden alındığı açıkça bir yalandır. Varlık Vergisi, bugüne kadar karşı devrimcilere Cumhuriyet Devriminin yumuşak karnı olarak görülmüş ve insafsız bir saldırının hedefi yapılmıştır. Varlık Vergisi, Türkiye’deki büyük devrimle yani cumhuriyetle hesaplaşma aracı olarak kullanılmıştır.* Varlık Vergisi elbette çok artan devlet giderlerinin karşılanması amacı ile uygulamaya konmuştur. İstiklal Savaşında uygulamaya konan Tekalifi Milliye de bir çeşit varlık vergisidir. Hem de çok ağır bir vergidir.*

Peki ya İkinci Dünya Savaşı sebebiyle dünya ile bağları kopmuş, ordusunun ihtiyaçlarını karşılamak zorunda olan bir Türkiye’de Varlık Vergisi verilmesi bir zorunluluk değil de nedir? Elbette ordumuz sırtını halkına yaslayacak ve ihtiyaçlar hep birlikte giderilecekti. Tekalif-i Milliye emirleriyle iki öküzünden birini ordusuna veren yine bu millet değil midir?

Gelelim Orhan Bey’in, Raşel’in, Matilda’nın azınlık olduğu için yaşandığı gösterilen sorunlara. Azınlıklar yalnızca 1955 yılında değil, cumhuriyetin kurulduğu günden bugüne kadar toplumumuzun içinde var. Artık onlardan azınlık diye bahsetmiyoruz bile. Aynı topraklarda yaşayıp, aynı dili konuşuyor, aynı kaygıları paylaşıyoruz. Bu sebeple dün Rum, Yahudi azınlıklarının üzerinden yapılan bölücülük propagandası, başka zaman karşımıza Alevilik, Sunnilik gibi mezhepçilik üzerinden, bugün ise karşımıza Kürtlük Türklük üzerinden yapılıyor.

Cumhuriyet değerleri 1940’ta azınlıklara eziyet etmiyor, Türkiye Cumhuriyeti topraklarında yaşayan Türk millletinin güvenliğini sağlıyordu. Kıbrıs’ta Türkleri zorla savunmuyor, o gün tüm dünyada EOKA’nın terör örgütü olduğu açıkça biliniyordu. İstanbul’da azınlıklar Türkiye’nin her yerinde olduğu gibi eşit hak ve hürriyetleri paylaşıyordu.

SENARYODA FETÖ İZİ

Dizinin senaristine bakıyoruz, yapılan övgüleri sonuna kadar hak ediyor. FETÖ'nün Türkiye yapılanmasında zirve dönemini yaşadığı süreçte kültürel hegemonya sağlamak amaçlı çıkardığı bazı filmler vardır. Selam: Bahara Yolculuk filmi de bunlardan biridir. Film FETÖ'nün "hizmet" diye adlandırdığı yurtdışında örgütlenme stratejisini anlatır. İşte bu filmin senaristi Necati Şahin, Kulüp dizisinin de senaristidir. Diğer senaristin Twitter profiline girmemiz onun hakkında hızlıca fikir edinmemize yardımcı oluyor. Türkiye'yi yaşanılmaz bir yer olarak gören, bu ülkede yaşayan insanları görmeye tahammül dahi edemeyen bir kişi Ayşin Akbulut. Böyle bir ikiliden Türk tarihinin utanç kaynağı olduğunu anlatan bir dizi çıkması bizleri şaşırtmıyor.

TARİHİMİZLE GURUR DUYUYORUZ

Netflix platformundan çıkan, Türk tarihini çarpıtan eserlere karşı gençliğin gözleri açık. Bugün Kulüp dizisi üzerinden milli kimliğimizi zedelemeye yönelik saldırı, Türk gençliğinde ve milletinde karşılık bulmayacak. Tarihimizle gurur duyuyoruz. Bilimsel bir tarih okuması ile, atasını tanımayı ve değerlerine sahip çıkmayı kendisine görev bilen Türk gençliği oldukça sırtımız yere gelmez. Mustafa Kemal Atatürk’ün “Tarihini bilmeyen bir millet, yok olmaya mahkumdur.” sözünde bizlere verilen görevle tarihimizi bilmek ve öğrenmek için durmadan çalışıyor, tarihimize sahip çıkıyoruz.

Elfide Nur Atalay
TGB GYK Üyesi
İzmir İl Başkan Yardımcısı

DİPNOT:
● https://aydinlik.com.tr/haber/salkim-hanim-dan-kulup-e-varlik-vergisi-yalanlari-264633
● https://youtu.be/dVn8Bt4mCpw
● https://www.teoridergisi.com/varlik-vergisi-gercegi

Tarih:
Diğer Haberler