Eğitim, en genel ve anlaşılır biçimde açıklayacak olursak; herhangi bir toplum içinde yaşayan bireylerde istenilen davranış değişikliklerini gerçekleştirmek için uygulanan sistemli ve planlı çabaların tümünü kapsamaktadır. Bu planlı ve sistemli çabalar bütünü içinde eğitimin bireysel, toplumsal ve ekonomik hedefleri vardır.
EĞİTİMDE HEDEFLER NEYİ İFADE EDER
Eğitim ile bireysel hedeflere ulaşmada, toplum içinde yaşayan bireyin kişiliğinin gelişmesinde, toplumsal olmanın gerektirdiği temel becerilerin kazanılmasında, toplumsal bir varlık olarak yaşarken aynı zamanda farklılıklarını da keşfetmesine yol açan bir süreç izlenmektedir. Aynı zamanda bu süreç verili sosyoekonomik yapı içerisinde bireylere ideolojik bilinç kazandırmayı da merkeze alan bir süreçtir.
Eğitim ile toplumsal hedeflere ulaşmada yapılmak istenen, verili sosyoekonomik düzenin ve toplumun yeniden üretimini sağlayan davranış kalıplarının bir sonraki kuşağa aktarılmasını sağlamaktır. Bu hedef ile toplum içinde yaşayan bireylerin, içinde yaşadığı toplumun değer yargılarının farkında olmasını ve ona uygun davranışlar geliştirmesini sağlamak amaçlanmaktadır. Hiçbir ayrım gütmeden toplumu ortak hedeflere yöneltme sorumluluğu eğitimin toplumsal hedefinin ana omurgasını oluşturmaktadır.
Eğitimin ekonomik hedeflerinden kasıt, verili ekonomik düzenin yeniden üretimini gerçekleştirmek için gereksinme duyulan insanı yetiştirmektir. Eğitimin ekonomik hedeflerine ulaşmada, iş ve mesleğe yönelik gereksinme duyulan insan gücünü teknolojinin gereklerine göre bilgi ve beceri ile donatan bir süreç amaçlanmaktadır.
Bu temel hedeflerle, toplumun tüm kesimini ilgilendiren ve insani niteliklerin gelişmesinde gelişmiş toplumlar, eğitim sistemine önemli görev ve sorumluluklar yüklemiştir. Eğitimin sistemine yüklenen görev ve sorumlulukları anlayabilmek için verili sosyoekonomik düzenin iyi analiz edilmesi gerekmektedir. Her sistemin kendine özgü ekonomik ve toplumsal sistem anlayışı vardır. Ve o anlayışa göre ekonomik sistemini planlar ve bu planlar doğrultusunda da insan gücünü seferber eder.
HALKÇI EĞİTİM VE DEVLETİN ROLÜ
Büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürk kurduğu cumhuriyetin temelinde devletçilik ve halkçılık vardır. Bu temel ilkler doğrultusunda genç cumhuriyetin gereksinme duyduğu insanı yaratmak için eğitime büyük önem verdiğini savaş koşullarında bile göstermiştir. En köklü devrimleri ivedi bir biçimde ekonomi de ve eğitimde gerçekleştirmiştir. 3 Mart 1924 Devrimi ile eğitimin temel yapısını oluşturmuştur. Bu devrimlerle köhnemiş, geri kalmış ve emperyalist elinde oyuncak olmuş eğitim sistemini tek elde toplayarak eğitimin, bilimsel, laik, karma ve milli olmasını sağlamıştır. Gelişmenin de kalkınmanın da temelinin bu ilke ve devrimlere inanmış aydınlanmış insanlar eliyle olacağının bilincindeydi. Üst yapı kurumu olarak tanımlanan eğitim kalkınmanın ve gelişmenin amacına hizmet etmiştir. Dünyaya örnek modeller sunmuştur. Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk iktisadi bağımsızlık olmadan siyasi bağımsızlığın olamayacağını pratikte bizlere miras olarak bırakmıştır. 1930 -1938 yılları incelendiğinde dünya ekonomisi krizin etkileri ile boğuşurken ve birçok yoksul ülkenin ekonomileri çökerken Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde uygulanan planlı ve bağımsız kalkınma politikaları ile krizin etkileri dışında kalmayı başarmış, 1930 İle 1939 yılları arası ortalama %12’lik bir sanayi büyümesi gerçekleştirmiştir. Bu dönemde mesleki eğitim kurumları altın çağını yaşamış ve kalkınmanın itici gücü olmuş ve temel görevler üstlenmiştir.
Eğitim sistemimiz, kurulan genç cumhuriyetin gereksinme duyduğu insan gücünü yetiştirmek ve planlanan kalkınma hedeflerine ulaşmak için seferber edilmiştir. Bu seferberliğin başarılı olmasının temelinde o dönemde uygulanan devletçilik anlayışı yatmaktadır.
1970’li yılın başlarında kapitalist sistemin içine girmiş olduğu bunalımı aşmak için emperyalist merkezler, kapitalist ilişkilerin girmediği toplumun genelini ilgilendiren tüm alanların kapitalist sistemin hizmetine açılması için büyük çabalar içine girmiştir. Topluma sunulan tüm hizmetler ve bu hizmetlerin tanımlamaları, “maliyet/fayda, kâr/ zarar” ilişkileri ile açıklanır hâle getirilmiştir.
Eğitimden sağlığa, sağlıktan güvenliğe toplumun yeniden üretimini sağlayan tüm çabalar meta ilişkisi içinde alınıp satılan bir mala dönüştürülmüştür. Bu politikanın sonucunda “paran kadar nitelikli sağlık, paran kadar nitelikli güvenlik ve paran kadar nitelikli eğitim” anlayışı topluma dayatılmıştır. Bu haliyle her alanda eşitsizlik yeniden üretilmekte ve toplumdaki eşitsizlikler her geçen gün derinleşmektedir. Toplumdaki eşitsizlik derinleştikçe sorunlara çözüm üretmekte zorlaşmaktadır.
Devletçilik ve halkçılık ilkesi rafa kaldırılmış toplumun yeniden üretimini sağlayan tüm alanlar piyasanın acımasız koşullarına terk edilmiştir.
EKONOMİK EŞİTSİZLİK VE EĞİTİM
Ülkemizde en yüksek gelire sahip %20’lik grubun toplam gelirden aldığı pay, 47.5 ve en düşük gelire sahip %20’lik grubun milli gelirden aldığı payın 5.9 olduğunu ve bu gerçekten yola çıkarak, en yüksek gelirli %20’lik kesimin eğitim harcamalarının, en düşük gelirli %20’lik kesimden yaklaşık 20 kat fazla olması eğitime ulaşmadaki eşitsizliğin düşük gelirli aileler aleyhine arttığını görmekteyiz.
Eğitim sistemimiz de yaşanan bu eşitsizlik, eğitim sitemine yüklenen işlevleri gerçekleştirmede de bu sürecin öznesi olan eğitimin başarılı olmasını engellemektedir.
Aşağıdaki tablo Özel Okuldaki Öğrencilerin Toplam Öğrenci İçindeki Payını göstermektedir.
(MEB 2020 Bütçe Sunuşu)
Örgün eğitim içerisindeki özel okul sayılarının toplam okul sayısına oranı %19,20’dir.
2002-2003´te 41 bin 999 okulun bin 246´sının özel okul bulunurken, özel okulların genele oranının yüzde 2,97 iken, 2019 -2020’te bu oran 8.72 olmuştur.
Millî Eğitim Bakanlığı’nın istatistikleri de göstermektedir ki yıldan yıla özel okulların artırılmasına ve özendirilmesine yönelik çabalar hızla artmıştır.
Özel okullar lehine gelişen bu durum OECD raporlarına da girmiştir.
Pandemi sürecinin de etkisi ile yaşanılan ağır ekonomik koşullar, zengin-fakir, kadın-erkek, kır-kent, arasındaki uçurumun da derinleşmesine yol açmıştır. Ekonomik alt yapıdan bağımsız olmayan eğitim sistemi de bu duruma göre şekillenmiş, günümüz koşularında bu eşitsizliği üreten bir işleve bürünmüştür.
3 Mart 1924 yılında çıkan devim yasasının ruhuna uygun planlamalar yapılmalıdır. Gelecekte gereksinim duyulan alanlarda, mesleklerde insan gücü planlaması yapılmalıdır. Din eğitimi meslek okulları statüsünde okullar iken ve ülkenin gereksinme duyduğu imam hatip gereksinmesini karşılaması gerekirken neredeyse din öğretimi yapan okullar tek başına diğer mesleki okullarla yarışır duruma gelmiştir. Yapılan planlama doğrultusunda okul tür ve düzeylerine göre ülkenin çıkarlarını öne alan yatırımlar yapılmalı, din öğretimi veren okullara arka bahçe muamelesi yaparak ayrımcılık yapılmamalıdır.
Yukarıdaki istatistiklere göre genel ortaöğretimde okul başına düşen öğrenci sayısı 570, mesleki ve teknik ortaöğretimde okul başına düşen öğrenci sayısı 391, din öğretiminde okul başına düşen öğrenci sayısı 398’dir. Dünya ve ülkenin gereksinimleri göz önünde bulundurulduğunda bu oranların yıldan yıla din eğitimi lehine artarak devam ettiği görülmüştür. Bu da okul tür ve düzeyleri arasında eşitlik ve adalet duygusunu zedelemektedir. İllerde öğrenci kapasitesini doldurmayan imam hatip okulları varken, hemen yanı başında dersliklere sığmayan okulların olduğunu göz önünde bulundurulması gereken bir gerçektir.
ATATÜRK GİBİ YAPMAK
Dünya ve Türkiye ekonomik, sağlık, güvenlik, eğitim gibi alanlarda zor süreçlerden geçmektedir. Kapitalizmin küresel ölçekteki krizi ağırlaşmış ve ülkeleri savaşa sokacak noktaya getirmiştir. Emperyalist merkezler, her türlü aracı sömürü düzenini sürdürmek için kullanmaktadır. Bireyci, köşe dönmeci ve sömürüye dayanan sistemin tahtını sallandığı gözükmektedir. Salgın süreci de göstermiştir ki krizlerden çıkışın bir tek çözümü var. O da devletçilik ve halkçılık ilkesini uygulamaktır. Ekonominin de, sağlığın da, güvenliğin de, eğitimin de krizden kurtulması için devletçilik ve halkçılık ilkesi zorunluluk olarak kendini dayatmıştır. Yani yaşanan koşullar devletçilik ve halkçılık ilkesini uygulayarak sorunlara çözüm üretmeyi toplumun önüne bir kez daha getirmiştir.
Atatürk gibi düşünerek, Atatürk gibi yapmamız gereken koşulları yaşıyoruz.
Toplumun geleceğini belirleyen ve kalkınmanın temelini oluşturan eğitimin, kendisinden beklenen işlevleri gerçekleştirebilmesi için eğitimin bir meta olarak algılanan piyasa süreci belirlemelerinden kurtulması gerekir. Parasız, halkçı eğitim uygulamaları hayata geçirilmeli ve ortaya çıkan eğitim hakkının kullanımından kaynaklanan eşitsizlikler ortadan kaldırılmalıdır. Eğitimin etkinlik ve eşitliğinin sağlanması için ulusal plan yapılmalı ve yapılan bu plan uygulanmalıdır.
20. Millî Eğitim Şûrası, 1-3 Aralık 2021 tarihleri arasında Ankara'da toplanacak. Toplanacak olan bu şuranın tarihî görev ve sorumlulukları vardır.
Her şeyden önce millî eğitim sisteminin temel yapısını oluşturan ana ilke ve hedeflerde asla taviz verilmemeli; ana ilke ve hedefler tartıştırılmamalıdır.
1739 sayılı yasada belirtilen. Türk Millî Eğitiminin genel amaçları ve Türk Millî Eğitiminin Temel İlkeleri yapılacak olan şura çalışmaların temelini oluşturmalıdır.
Parasız, bilimsel laik, ulusal, karma ve halkçı eğitim ilkeleri baş tacı yapılmalıdır.
Egemen piyasa sistemi pandemi koşullarının da etkisiyle ağır kriz yaşamaktadır. Bu krizden çıkışın altın anahtarı Mustafa Kemal Atatürk’ün geçmişte yaptığı gibi, planlı kalkınmayı hedef alan ve eğitimi de top yekûn bu hedeflere yönlendiren bir anlayışla yapılandırmaktadır.
20. Millî Eğitim Şûrası’nınsa bu anlamda görüşlerin tartışıldığı ve karara bağlandığı bir şûra olması gerekir.
“Gelecek için hazırlanan vatan çocuklarına, hiçbir zorluk karşısında baş eğmeyerek sabırla çalışmalarını ve eğitimdeki çocuklarımızın ana babalarına da yavrularının eğitimlerini tamamlamak için her fedakârlığa katlanmaktan çekinmemelerini öneririm. Büyük tehlikeler karşısında uyanan milletlerin ne kadar kararlı oldukları tarihçe ispat edilmiştir. Silâhıyla olduğu gibi beyniyle de mücadele etmek zorunda olan milletimizin, birincisinde gösterdiği gücü ikincisinde de göstereceğine asla şüphem yoktur. Milletimizin temiz karakteri yetenek ile doludur. Ancak bu doğal yeteneği ortaya çıkarabilecek yöntemlerle donatılmış vatandaşlar gereklidir. Bu görev de sizlere düşüyor. Millî hükûmetimizin ciddiyet ve içtenlikle istediği derecede Türkiye kadın ve erkek öğretmenlerinin hayat ve refahını henüz sağlayamamakta olduğunu biliyorum; fakat milletimizi yetiştirmek gibi kutsal bir görevi üzerine alan yüce heyetinizin bugünün durumunu dikkate alacağından ve her zorluğu yenerek bu yolda gayet sabırla yürüyeceğinden şüphem yoktur. Göreviniz çok önemli ve hayatidir.” (Mustafa Kemal Atatürk - Hâkimiyet-i Milliye: 21.7.1921)
KAYNAKÇA:
MEB 2020 Bütçe Sunuşu
MEB İstatistikleri
OECD 2021 raporu
TED Yayınları
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu web sayfası
Anadolu Ajansı web sayfası
Eğitim İzleme Raporu
BÜLENT TURAN
HEPİMİZİN SENDİKASI GRUBU YÜRÜTME KURULU ÜYESİ