Gelin Uzun Bir Hikaye De Beraber Yazalım

Ee kaderin yayı kurulu durur zamanı gelince boşalır derler. Bakalım bu ok ne zaman çıkacak yayından. Gün ola devran döne.

Gelin Uzun Bir Hikaye De Beraber Yazalım

YAZAR

“Trenle gidiyoruz tabii. Hikayeler hep trenle başlar bilmiyor musun? “

   Bir tren sesiyle açılıyor filmimiz. Bir tren vagonunda çocuk ve anne. Bulgar Pehlivan Süleyman’ın torunu, ileride sosyalist lakabını alacak olan Ali ve Münire’nin aşkı ile başlar her şey. Uzun hikaye adı üstünde. Çok uzun hikaye...


  Eyüpsultan’da bir kitapçı dükkanında tanışıp aileler görüşmelerine karşı çıkınca kaçıp köy köy şehir şehir gezer trenle aşıklarımız. Bir de çocukları vardır Mustafa. Böyle güzel aileye sahip olunur da mutlu olunmaz mı hiç? Film boyunca bu uzun hikayeyi Mustafa'nın ağzından dinliyoruz. Sürekli seyahat eden aile Alinin yeni tanıştığı tren şefinin kasabasında kalmaya karar verir. Tren şefinin de yardımıyla harap halde olan ufacık eski bir tren vagonunu kendilerine ev seçerler. O ufacık eski püskü evi cıvıl cıvıl bir yuva haline getirirler.

   İki gönül bir olunca samanlık seyran olur derler ya. O vagondan bozma samanlık ufak ailemize gerçekten de saray oluverir. Bu sırada Ali kasabanın okulunda çalışmaya başlar. Okul müdürü sosyalizm karşıtı dönem hükümetine yaranmak için uğraşan yasakçı, baskıcı adamın tekidir. Ali dedesinden öğrenmiş bir kere. Bölüşmek, paylaşmak gerek. Eşitlik adalet gerek.

    Müdürle sürekli tersleşirler. Öyle ki okulun deposundan çıkan eski bozuk daktilonun L harfi olmamasından mutluluk duyan müdür “L olmadan sosyalist yazamazsın. Hele Lenin hiç yazamazsın. Her şeyi geç sen adını bile yazamazsın.” diyerek dalga geçer. Ama Ali hırslı ve zekidir. Ailesi için müdüre sabreder. Ta ki müdür okulun çalışanları ile birlikte mesai saatleri dışında ekip büyüttükleri meyve sebzeleri belediyeden ve bakanlıktan gelen arkadaşlarına vermeye başlayana kadar.

   Ali’nin damarı tutar yine. Eşit bölüşüm vakti gelmiştir. Bir gece bahçedeki tüm sebzeleri toplar, okul çalışanlarına ve öğrencilerin evlerinin önlerine bırakır. Ama aynı gece hamile olan Münire de hastalanır.


  Ali o gece hakedene hakkını vermiştir ama canını, biricik karısı Münireyi kaybetmiştir.
Bu kayıptan sonra Ali ve Mustafa, Münire’nin hatırası saka kuşu ve küpe çiçeğini de alarak hikayenin geri kalanını yazmak için yola çıkarlar.

“Haksızlıklara göğüs germenin tek yolu kanunla olur. “

Hikaye uzun elbet. Bizde macera biter mi?
   Yeni bir köy yeni bir hayat. Bu yeni hayata alışmaya çalışan Mustafa ve sosyalist Ali.
Lakabı sosyalisttir Ali’nin. Paylaşmayı, eşitliği savunur. Halk devletin efendisidir, biz olmasak onlar da olmaz der. Bu köyde bir kahvecinin yanında köylünün evrak işlerini halleder, resmi belgelerini yazar emektar daktilosuyla. “L” harfini de taktırıp işleri büyütür. Yazıhane açar.

   Ali zabıta ile sürekli mücadele halindedir. Ama zabıta Aliye bir şey yapamaz. Çünkü halk Ali’yi çok sevmiştir. Köylünün gözünde korkulacak adam imajı yıkılmaya başlayan zabıta, belediye başkanı ile görüşür. Ali’yi oğlunu dağa kaldırmakla tehdit ederler. Korkan ve direnme gücü olmayan Sosyalist Ali ve Mustafa için yine yol görünür. Ama bu sefer Mustafa çok sinirlidir babasına. Çünkü sevda köylü Mustafa bu kez hem en yakın arkadaşını hem de ilk aşkı Feride’yi geride bırakmak zorunda kalmıştır.


    Ali ne kadar yaşam tarzı olarak sosyalizmi benimsese de bunu yeteri kadar uygulayamamıştır. Hep kaçmak, hep terk etmek zorunda kalır. Evet sosyalisttir. Eşitliği savunur. Halkın bütünlüğünü savunur ama tek başına mücadele edemez direnemez.
Kendi adaletini sağlamaya çalışan Ali burada da tutunamaz. Sistemin çarkına tek başına sokmaya çalıştığı dal burada da kırılır.


“Kaderin yayı kurulu durur savcı bey!”

   Yine yeni bir kasaba. Bu sefer her şey daha farklı olacak ama. Siyasete bulaşmak, kimseye kafa tutmak yok. Söz vermiştir Ali kendine. Oğlunu koruması gerekir çünkü. Şimdiye kadarki direnişlerinin sonucunda hep birini kaybetmiş, kaybetme tehlikesini hissetmiştir. Artık sessiz, sakin bir hayata adım atarlar. Siyasetten uzak bir kitapçı açarlar kasabaya. Küçük masumane bir kitapçı. Hayatları sıradan bir şekilde ilerlemeye devam eder. Bizim sevda köylü Mustafa da gün geçtikçe büyür, yağız bir delikanlı oluverir. İçinde bir yerlerde babasına bolca kırgınlığıyla…


   Mustafa alıştığı ve sevdiği bu yeni kasabayı da terk etmek zorunda kalmamak için babasına bir an bile nefes aldırmaz. Öyle ki Ali’nin sosyalist lakabını duymuş olan Hanyeri gazetesinden köşe yazarlığı teklifi gelir. Ali başta ne kadar kabul etmek istese de Mustafa için hep reddeder. Oğlunu koruması gerekiyor ya.
Ama Mustafa da büyümüştür artık. Aşık olduğu kız için silahların önüne atılacak kadar büyümüştür.


    Savcının kızı Ayla’ya aşık olmuştur Mustafa. Hem de ne aşk. Kitaplar arasında gidip gelen notlar, balondan evin bahçesine dökülen gül yaprakları…
Sosyalist Ali’nin oğlu dedik ya Mustafa. Aşık işte deli divane. Evet hikaye buraya kadar gayet güzel. Biz de isterdik Ayla ile Mustafa evlensin boy boy çocukları olsun ama hikayeler hep mutlu sonla bitmiyor. Bu aşkın önüne de büyük zorluklar çıkıyor elbette. Aynı Ali ve Münire’nin yaşadığı gibi. Sizce Mustafa ve Ayla’nın sonu ne olacak? :)


Bizden buraya kadar. Uzun çok uzun hikayeydi.


Ee kaderin yayı kurulu durur zamanı gelince boşalır derler. Bakalım bu ok ne zaman çıkacak yayından. Gün ola devran döne.

“Hani bana haksızlıklara göğüs germenin tek yolu kanunla olur demiştin. Hatırlıyor musun? Her şey gibi sevdanın da bir kanunu var. Ve orada şöyle yazar, sevenleri hiçbir kuvvet ayıramaz.”

Rüveyda Mankan - TLB Ankara İl Başkanı- Zeynep Tekin-TLB Ankara Üyesi

Tarih:
Diğer Haberler