İdeolojik Virüse Karşı Ne Yapmalı?

Dışarıda hava serin olmalıydı keza parkeler de soğuktu. Üzerime bir hırka aldım ve kitap okumak üzere balkona çıktım...

İdeolojik Virüse Karşı Ne Yapmalı?

YAZAR

         Uyandığımda saat sabah 6 sularıydı. Başım ağrıyordu. Yatağımda doğruldum ve apartmanların ardından doğacak güneşin pencereme ulaşan ilk ışıklarını gördüm.

Dışarıda hava serin olmalıydı keza parkeler de soğuktu. Üzerime bir hırka aldım ve kitap okumak üzere balkona çıktım. Normalde o saatlerde caddede kepenk açan esnaflar, okula veya işe yetişme uğruna minibüs bekleyenler, renk renk araçlar oldu. Şimdiyse yalnızca karga sesleri duyuluyordu ve sokakta kimse yoktu. Şehir uyanmamıştı henüz. Belki de şehrin uyanmaktan kastı değişmişti.

Balkonda oturmak için kanepe örtüsünü kaldırırken kendimi gözlemledim; sadece evin içinde olmadığı için o örtüye dokunmaktan çekiniyor muydum yoksa? Oysaki evden dışarı çıkan pek yoktu, nadiren çıkarlar ve kişisel tedbirleri ihmal etmezlerdi. Kendime şaşırdım doğrusu. Yakıştıramadım; sürecin başarılı yönetilmesine engel olmak için canla başla karalama kampanyaları, algı operasyonları yürütenlere yenik düşmeyi. Sanki beni koruyacak olan birkaç taşın üst üste konmasından oluşan duvarlardı. Evin dışına çıkınca rahatsız olmuştum. Kendimi toparladım, algı operasyonlarına yenik düşüp gayrimilli çıkarlara alet olmayacaktım. Hayatın normale döneceğine olan inancımı, karantina sonrasında arkadaşlarımla yapacağımız birçok eğlenceli şeyi düşündüm. Kitap okurken fark etmemişim üşüdüğümü, içeri girdim. Ev ahalisi uyuyordu. Kendi öğrenci temalı basit kahvaltımı yaptım. Gün başlamıştı.

Tam bugün ne yapsam diye düşünüyordum ki eş zamanlı olarak çocuk adam (kardeşim, 6) odama elinde Vatan Yahut Silistre ile girdi. Onu kendisine okumamı istedi. Duygu yoğunluğunun ardından okumaya başladım, 3 4 sayfa sonra sıkıldı ve odamdan çıktı. Ablalık müessesesinin yüklediği ufak sorumluluk bugünlük yerine getirilmiş oldu. Okuldan fiziksel olarak uzak olmak her ne kadar ders çalışma -hatta bir şeyler yapma- isteğimizi azaltsa da gelecek güzel günleri inşa etmek için ders çalışmanın bir zorunluluktan daha çok bir görev, ödev ve hem milletimiz hem de ezilen dünya ulusları uğruna çaba sarf etmiş kimselere boynumuzun borcu olduğunu biliyorum. Türk Dili ve Edebiyatı çalışmaya başladım.

Edebiyatı ve tarihi diğerlerine nazaran daha çok seviyorum. Edebiyat; baştan aşağıya insandır. Ben edebiyatta hayalini kurduğum dünyanın insanlarını görüyorum; kendilerini bireycilikten arındırmış Emir ve Hasan'ın “insanı, insan olduğu için sevmek” şiarıyla kurdukları dostluk ¹, gittiği köyün cehaletinden dönemin aydınlarını -kendisi de dahil- sorumlu tutan toplumsal sorumluluk anlayışına sahip Ahmet Celal ², birçok fitneye rağmen saf sevgisini koruyan Yusuf ve aynı romanda karşımıza çıkan anne babasız çocuğu yaşadığı birçok zorluğa rağmen sahiplenen Salâhattin Bey³... Tarih ise egemen olmaktır. Tarihî bilmek, öğrenmek, geleceği görmektir, geleceğe egemen olmaktır.

Odamın kapısı çalındı. Bu sefer gelen çocuk adamdan farklıydı. Babam “Ailecek bir şeyler yapalım" demek için gelmiş. Hayatı yoğun, yorucu ve stresli insanlara evde oturmak haliyle sıkıcı geliyor. Annem ve çocuk adamın da katılımıyla oyun oynadık. Ailecek oyun oynamak eğlenceli olmamakla beraber fena da sayılmazdı. Karantina süreci aynı evi paylaştığımız ailemizle ilişkileri geliştirmek için bir fırsat. Ailevi ilişkilerin yanı sıra bu süreçte kendimi geliştirebileceğim birçok alan buldum. Artık daha çok yazı yazıyorum, daha çok kitap okuyorum, film izliyorum. Hatta ilk haftalarda örgü örme çalışmalarım bile olmuştu. Öğleden sonra nadiren olsa da uyuyabiliyordum. O gün de uyuyakalmıştım. Hem akrabalarımı, hem okul arkadaşlarımı, hem de dostları çokça özlemiştim. Akşamları bazen görüntülü, bazen de sesli görüşmeler yapıyorduk. O akşam da telekonferans yaptık. Onları ne kadar özlediğimi fark ettim. Karantinadan çıktığımızda büroya koşarak gideceğim sanırım. Ülkemiz bir ve beraber bu badireyi de atlatacak ve yaşadıklarımızdan çok daha güzel günler yaşayacağız.
Telefonu kapattığımda ev ahali çoktan akşam yemeğini yemiş, çay faslına geçmişti. Evde hareketsiz kaldığımız süre zarfında daha sağlıklı beslenmeliydik. Biraz yoğurt ve maydanozla akşam yemeğini geçiştirdim. Şimdiyse evden çıkmayışımın 42. gününü nasıl sonlandırsam diye düşünüyordum; 42. gün... 42 gündür evdeydim, dışarı çıkmamıştım. Yapacak bir şey bulamadım, film izleyen anneme katılmaya karar verdim. Yaklaşık 2 saat sonra film ile beraber gün de bitmişti.
Bugünleri elbette hepimiz ilgi alanımız veya yaşantımıza göre verimli geçiriyoruzdur. Ülkemizin virüse karşı verdiği mücadeledeki ordulara değinmiştik başka bir yazımızda. Biz gençler, o orduların yaşattığı bugünü iyi değerlendirmeli ve el ele kuracağımız yarınlar için çaba sarf etmeli. Bu şiarla günlerimizi boş geçirmiyor, ideolojik virüse karşı mücadele ediyoruz. Virüsle mücadelede virüsün safında olanlara karşı direniyoruz, aklımıza umudun şairi Ahmed Arif’in şu dizeleri geliyor;


“Nerede olursan ol,
İçerde, dışarda, derste, sırada,
Yürü üstüne üstüne,
Tükür yüzüne celladın,
Fırsatçının, fesatçının, hayının...
Dayan kitap ile
Dayan iş ile.
Tırnak ile, diş ile,
Umut ile, sevda ile, düş ile
Dayan rüsva etme beni.”


¹ Hosseini, Khaled, Uçurtma Avcısı, İstanbul, 2018.
² Karaosmanoğlu, Yakup Kadri, Yaban, İstanbul, 2018
³ Ali, Sabahattin, Kuyucaklı Yusuf, İstanbul, 2017
⁴ Arif, Ahmed, Anadolu adlı şiirinden.


Ece Bektaş-

TLB Ankara İl Başkan Yardımcısı

 

Tarih:
Diğer Haberler