Türkiye'de futbol eski yıllara baktığımızda çeşitli kesimlerden insanların bir araya gelerek farklılıklarını bir kenara koyduğu, sosyal sınıf ayrımının olmadığı, insanların aynı renkler altında bir araya gelerek eğlendiği, hatta emek verdiği bir kültürdü. Bugün ise büyük şirketlerin, iş adamlarının elinde dönen, insanları birleştirmekten çok birbirine düşüren bir spor haline geldi. Futbolun dünya üzerinde ekonomik ve sosyal olarak çok yüksek noktalara gelmesi birçok yeni sistemi de beraberinde getirdi. Farklı kategoriler ve sistemler ortaya konarak futbolsever insanlar kapitalist sistem tarafından sömürülmeye başlandı. Ekonomik sömürülmeyi bir kenara koyduğumuzda da insanlar kaos ve şiddet olaylarının içine itildi. Yönetici ve Türk futbolunda söz sahibi olanların rant elde etme çabası insanları futboldan uzaklaştırdı.
Avrupa’da işçi sınıfı takımlarının birer birer büyük sermayedar takımları haline gelmesi bu dönüşümün en belirgin göstergelerinden…
Örneğin İngiltere’de Manchester United’ın sahibi ABD’li bir aile, Liverpool’un sahibi ABD’li bir yatırım şirketi, Arsenal’in sahibi ABD’li ve Rus iki ortak iş adamı, Manchester City’nin sahibi Abu Dabili bir şeyh ve Chelsea’nin sahibi bir Rus tekelidir.
Fransa’da Paris Saint Germen (PSG) için Katar sermayesi, AS Monaco için Rus gübre kralı iş başındadır.
Örneğin, dönüşüm o noktaya gelmiştir ki dünya ölçeğinde yaşanan kriz yokmuş gibi çok daha yeni Real Madrid’den Juventus’a transfer olan 34 yaşında olan Ronaldo’ya 112 milyon euro verilmiştir.
ŞİDDETİN ÖNÜNE GEÇİLEMEDİ
Futbol piyasası vatandaşlara eğlence sunmaktan çok kavga ve küfürlerin kol gezdiği, ailelerin tribüne gitmekten çekindiği bir hal aldı. Farklı takımlara gönül veren insanların birbirlerine sosyal medyada hakaretler etmesi, maçlardan önce caddelerde, stad yakınlarında kavgalar çıkartması Türk futbolunun kanayan bir yarası oldu.
Peki insanlar neden birbirlerine saygı duyup, takdir etmek yerine; küfürler edip, kavga arıyor? Bu sorunun tek bir cevabı yok. Spor medyasında gazeteci, yorumcu görevleri yürüten insanların mesleklerinin dışına çıkarak insanları kin ve düşmanlığa sevk etmesi, maçlardan sonra kendini kaybeden yöneticilerin pervasız açıklamalarda bulunması, sahada mücadele eden futbolcuların müsabakanın heyecanıyla binlerce kişinin önünde yumruklaşması, hatta hakemlere dahi saldırılması bu sorunun başlıca cevapları. Bunun çözülebilmesi için görev yapacak kişilerin futbola olduğundan daha fazla anlam yüklemesi, sonuçta bunun bir oyun olduğunun farkına varamaması işi daha da zora sokuyor.
Şiddet eylemlerinin yanı sıra Türkiye'de futbolu yönetenlerin son senelerde aldığı kararlar da futbolun kötü gidişatının sebebi. 2014 yılında uygulamaya konulan elektronik kart (Passolig) uygulaması tribünleri nerdeyse yarı yarıya boşalttı. Seyirci ortalamaları düştü, maça gitmek için hem maddi hem manevi fedakarlık yapan insanların önüne yeni bir engel kondu. Özel bir bankaya peşkeş çekilen bu uygulama bankayı daha çok zenginleştirmekten başka bir işe yaramadığı gibi taraftarların da maça gitme arzusunu düşürdü.
Dünya'dan bu sisteme örnek vermek gerekirse Passolig tarzı uygulamaların uygulandığı liglerin başında İtalya geliyordu. Uzun süre önce e-bilet uygulamasına geçilen İtalya'da taraftarların maça gitmeyerek protestoda bulunması bu uygulamanın sonunu getirdi. Stadyumdaki seyirci sayısı çok fazla düşünce İtalya bu uygulamadan vazgeçti. Bir diğer örnek Polonya, onlarda e-bilet uygulamasına 2009 yılında başlamışlardı ama bu uygulamaya yine taraftar sayısının beklenmeyen şekilde düşmesinden dolayı son verildi. Türkiye'de bu sisteminin başlamasının en büyük sebebi olarak şiddet olayları başta sayılıyordu. Sözde maçlarda taşkınlık çıkartanların cezalandırılmasını öngören bu uygulama son 5 senede şiddet olaylarının önüne geçemedi. Buna örnek olarak 2017 yılında oynanan Beşiktaş ve Konyaspor arasındaki Süper Kupa maçı verilebilir. İki takımın taraftarları da maç bitiminde sahaya inip istenmeyen olaylara sebebiyet vermişlerdi.
MAÇ İZLEME ÜCRETLERİ MAKUL DEĞİL
Bir diğer konu ise evinde maç izlemek isteyen insanların bunu sadece fahiş fiyatlar ödeyerek elde edebilmesi. Türkiye'de Süper Lig, 1. Lig ve diğer liglerin maçları yabancı bir firmanın yayın haklarını satın almasıyla paralı şekilde yayınlanıyor. Bu maçları izlemek isteyen insanlar, bu kanalı satın almak ve her ay yüksek fiyatlar ödemek zorunda bırakılıyor. Bu sayede vatandaşlar bir manada soyuluyor ve yabancı sermaye bir kez daha zengin ediliyor. Yani paran varsa futbolun keyfini çıkartabilirsin ama eğer bu fiyatları karşılayacak ekonomik gücün yoksa futbol karşılaşması izlemek bir hayalden ibaret. Stadda maç izlemek de pahalı. Hem elektronik kart ücreti, hem kulüp yöneticilerinin taraftarlara çok yüksek fiyatlar sunması futbolseverlerin işini çok zorlaştırıyor. Örnek olarak bugün 3 büyük takımın taraftarı takımının kombinesi almak isterse Galatasaray için en az 1.500₺, Fenerbahce için 1.400₺ ve Beşiktaş için 1.450₺ ödemek zorunda. Aynı şekilde Ankaralı bir futbolsever Gençlerbirliği maçlarını izlemek için kombine almak isterse en az 750₺ ödemek zorunda. Ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik durum belliyken bu fiyatlara satılan kombine fiyatlarının manasını sorguluyoruz. Asgari ücret alan bir insanı göz önüne aldığımızda bir ayda bu fiyatlara bilet almasını düşünebiliyor musunuz?
Emperyalizm sadece kültüre ve ekonomiye etki etmiyor, futbol bugün dünya çapında içinde milyar dolarlar dönen bir sektör. Birçok insanın hayal dahi edemeyeceği fiyatlara futbolcular satılıyor. Endüstri haline gelen futboldan ise en kötü etkilenenler taraftarlar. Kulüpler, taraftarların yönetiminden çıkıp tüccarların eline geçiyor. Onlara artık taraftar gözüyle bakılmıyor, onlar artık tüketici. Kulüp yöneticileri hiçbir konuda taraftardan görüş almıyor ve ne yapıyorsa yapsın taraftarın etkisini minimuma indiriyor. Taraftar artık sadece görselde bulunan, forma alan, her maça gelen, dekoder alıp piyasa yıllık binlerce lira kazandıran bir müşteri. Burada da kapitalizmin etkisini en uç noktada görüyoruz. Taraftar eskiden aşık olduğu formasının her yerinde reklam görüyor, en az onun kadar takımını seven bir futbolcu bekliyor ama onun buraya sadece para için geldiğini biliyor. Endüstriyel futbol zengin iş adamlarını daha zengin hale getiriyor ve ekonomik gücü fazla olmayanları uzaklaştırıyor. Türk futbolunda artık egemenlik maalesef kapitalizmin eline geçti. Futbol sokakta çocukların oynadığı ruhtan çok uzak ve her geçen gün kapitalizmin sömürgesine daha çok uğramakta.
Futbolumuzda ve tüm spor alanlarımızda bir atılıma geçmemiz gerekiyor. Taraftarların saygı ve sevgi içinde birlikte maçlara gittikleri, tribünlerde coşkulu bir o kadarda sakin ve dikkatli sloganların olduğu, sporcu geliştirmede sadece yeteneklerin değil bir o kadar da “ben sporcunun zeki çevik ve ahlâklısını severim" felsefesinin kabul gördüğü, maddi durumuna bakılmaksızın herkesin maçlara rahatlıkla gidebildiği futbol günlerine ulaşamazsak eğer, futbol kültürümüz yok olmaya doğru gidecektir.
İbrahim Çağrı Yıldız
TLB Ankara
talebe.org