Soner Yalçın'ın Kara Kutu'sunu Açıyoruz

Kara Kutu Kitabı "kurgu" veya "sahtebilim" kategorisi altında değerlendirilebilir!

Soner Yalçın'ın Kara Kutu'sunu Açıyoruz

YAZAR

Soner Yalçın, 2000'lerde bir anda belirli bir kesimin gözdesi haline gelmesiyle parlayan gazeteci. Samizdat gibi nitelikli eserler üretmiştir. Ancak sonradan bir amaca hizmet etmeyen siyasi yazıları ile pek çok okuyucusunu kaybettiği için düşüşe geçmiştir. Köşe yazılarının getirisi azalınca da kendine yeni bir eğlence bulmuştur: Sağlık sektörü. Saklı seçilmişler adlı kitabı ile bu alanda da para olduğunu gören Yalçın , safsatalarla dolu 2. sağlık kitabı Kara Kutu ile de vurgunlarına bir yenisini eklemiş ve komplo teorisyeni seviyesine düşmüştür.

 

 

Gelelim asıl konumuza: Kara Kutu

 

Polisiye roman tadındaki kitabımız, oldukça esrarengiz cinayetlerle başlıyor. 12 Eylül öncesi her gün 10-15 kişinin öldürüldüğü zamanlardayız. Önce Manisa MHP İl Başkanı bir eczacı, hemen ertesinde eczacı olan CHP Kadın Kolları üyesi öldürülüyor. Beş ay geçiyor yine bir eczacı olan MHP İl Başkanı kurşunlanıyor. Cinayetlerin arkasından CIA, Rockefeller, en azından uluslararası bir ilaç firması çıkacak diye ümit ediyoruz ama fos çıkıyor. Kitaptaki diğer birçok olay gibi bu da bir sonuca bağlanmamış. Suçlamaları elbette var ama delil, kaynak yok, var olanlar da oldukça zayıf.

 

 

Soner Yalçın, kitapta bol bol doktorları suçluyor. Doktorlar kendilerine öğretilen bilgileri hemen kabul ediyor, yeteri kadar sorgulamıyorlar diyor. Şüphesiz öyle doktorlar vardır, ancak bu ahlaksızlıkları doktorların hepsi için söylemesi, görev başında dayak yiyen sağlık neferlerinin sayısını artırmaktan başka bir işe yaramıyor.
Soner Yalçın, dünyanın tüm gelişmiş ülkelerinde geçerli olan modern tıbba karşı. Kanıta dayalı tıbba inanmıyor çünkü araştırmaların ilaç firmaları tarafından manipüle edildiğini düşünüyor. Bilimsel tıbbın yerine "Kadim Tıp" dediği "sülük", "homeopati" gibi alternatif tıp metotlarını öneriyor... Soner Yalçın’ın "Hacamat"a hiç değinmemesine darıldım açıkçası. Sülüğün yanına çok yakışırdı. Sülük, hacamat işe yaramazsa "akşamdan suda bekletilmiş ceviz suyu".

"Artık ‘derine’ kazmak gerekmiyor mu? Sorgulamak şart değil mi? Konuşturmuyorlar bile... Sülükle tedavi diyene hemen gerici damgası vuruluyor!" diyor. Dedikten sonra da böcek bilimi uzmanı Prof. Sherman’ı bize tanıtıyor. Sherman sülükle neyi tedavi etmiş, bende öğreneyim diyorum. Maalesef sülük tedavisi de kitabın girişindeki cinayetler gibi çıkıyor. Soner Yalçın kolesterol meselesini de es geçmemiş. Kolesterol yüksekliğinin sebebi, karaciğerin hormon yapımını artırma çabasıymış. Tabi ki kaynak göstermemiş çünkü Yalçın bilimsel yayınlara inanmıyor. Biz kime inanacağız? Soner Yalçın’a.

KÖTÜ ADAM ROCKEFELLER
Kara Kutu’nun Voldemort'u Amerikalı milyarder Rockefeller. Türkiye’de hastaneler kurdururken bir de yüzlerce doktorun ABD’de eğitim almasını sağlamak mı? Affedilir gibi değil! Kitaba göre ABD’ye giden doktorlarımızın hepsine yanlış eğitim veriliyor. Doktorlarımız yurt dışından "Kadim tıbbı" öğrenip gelmek varken modern tıp öğrenerek dönüyor ve bu yanlış bilgilerini öğrencilerine aktarıyorlar. Bu casus doktorlardan biri binlerce doktorda emeği olan Prof. Dr. Kenan Binak, bir diğeri de Soner Yalçın’ın Amerikan Valisi olmakla suçladığı Prof. Dr. İhsan Doğramacı. Hacettepe Tıp Fakültesi’ni kurarak en büyük kötülüğü yapmış da haberimiz yok!

Kitabın içeriğine de gelirsek:
Kitap; Yalan, Yanlış, İntihal ve Hatalı Kaynak ile Dolu!

 

 

Kitap üzerine yapılan araştırmalarda kitapta 30 farklı kaynaktan, referans göstermeden alıntılar yapıldığı ortaya çıktı. Kitapta düzgün bir kaynak gösterme yöntemi yok. Kitabın arkasında bir kaynakça var evet ancak bu kaynakça kitaptaki iddiaların nerede ve ne zaman dile getirildiğini belirtmiyor. Hangi sayfanın kaynağı olduğu bile belirtilmemiş. Yani beklenen işlevini yapmıyor. Örneğin kitapta şöyle bir alıntı var: “1900’de 22 homeopatik üniversite vardı; 1923 yılında sadece ikisi kaldı. Tıp Fakültelerinden mezun olan kadın hekim sayısı yüzde 33 oranında azaldı.” Bu bilgiyi arşivleri tarayarak yazar mı buldu? Eğer kendi bulduysa hangi arşiv olduğunu belirtilmesi gerekmiyor mu? Yoksa kitabın “kaynakça”sında yer alan kaynaklardan birinden mi almıştı bu veriyi? Bu tarz bolca örnek olduğunun da altını çizeyim. Her sayfada benzer sorunlar var. Kaynakçayla ilgili bir diğer sıkıntı da bahsedilen bazı kaynakların gerçek kaynak olmayışıydı. Örneğin kitapta National Library of Medicine’de yayımlanan bir rapordan söz ediliyor, “aşı olan bebeklerin aşı olmayan bebeklere oranla daha fazla hasta olup, bebek ölümlerine maruz kaldığı”ndan bahsediliyordu. Bu akılalmaz iddianın kaynağı olduğu belirtilen National Library of Medicine bir makale platformu. Ki platformda aşı kelimesi arandığında iddiaya yakın bir çalışma bile bulunmuyor. Yalçın'ın bahsettiği rapor, aşıyla ilgili komplo teorileri yayınlayan sitelerde bulunabiliyor, ama o çalışmada ima ettiği nedensellik yoktu. Paragraf olarak araştırınca kolaylıkla bulunabilen bir haber metninden alınmış bir intihalden fazlası olmadığı görülüyor. Orijinal kaynağa gitmeden, ikincil bir kaynaktan edindiği yanlış bilgiyi kitaba "çalarak" taşımasına ise söyleyecek söz bulamıyorum.
Benzer örnekler de var. Kitabın kaynakçasında “TÜBİTAK Bilim ve Teknik” dergisi ve “academia.edu” yer alıyor. Derginin hangi makalesinden yararlandığını söylemeyi bırakın hangi sayıdan yararlandığını bile söylememiş. Siteye de bakarsak yine başka bir makale platformu. Yüz binlerce makale içerisinden hangisinden yararlandığını bulmak samanlıkta iğne aramaktan çok daha zor.
Bir de kitapta bahsedip kaynakçaya eklemediği kaynaklar var tabii. Örneğin:
"Marc Duke, Acupuncture adlı 1972 tarihli kitabında yazdı:…"
"Prof. Irving Kirsch……Üniversitenin “Plasebo Çalışmaları ve Terapötik Karşılaşım Programı” araştırmasını yürütüyor. Yazdığı The Emperor’s New Drugs kitabında dedi ki:..."
Buna rağmen iki kitabı da kaynakçaya ekleme ihtiyacı hissetmemiş.
Kaynakçada altı belgeselden bahsetmiş. Bu belgesellerden üçü Yalçın’ın “yığınları komplo teorileriyle geleceğe hazırlamak”la suçladığı Netflix'in yapımı.
Kitapta bahsedilen “Public Schools: Pushing Drugs?” , “The Human Laboratory” gibi belgeselleri ve “Integrity in Scientific Research” , “Yükseköğretimde Gözetim ve Denetim, Yasal Çerçeve ve Uygulamalar” gibi raporları ise kaynakçada yine göremiyoruz.

“Araştırmacı gazetecilik” örneği olma iddiasına giren bir kitabın daha özenli bir kaynakçasının olması ve okuyucusunun “denetlemeye” imkanı olmalıydı.

Kitabın 282. sayfasında Soner Yalçın, Kara Kutu’yu atfettiği isim olan Yalçın Küçük’ün şu sözlerini aktarmış:

“Nerede kolaycılık varsa, orada soysuzlaşma vardır.
Nerede zordan kaçış varsa, orada cehalet vardır.
Kolaycılık ve cehalet, ikiz kardeştir.
Kolaycılık ve cehaletin, doğrulara karşı bir direnişi vardır. ”

Yalçın’ın da yaptığı intihaller ve kaynakçaya özen vermemesi kolaycılığa kaçmak olarak değil mi?


Kara Kutu'da İleri Sürülen Aşılarla İlgili Yalanlar
Şimdi de yazarımızın aşılarla ilgili iddialarını inceleyelim.

Türkiye’deki ilk aşı kampanyasının 11 Eylül 1985’te yapıldığını iddia ediyor. Gazete arşivlerindeki haberlerden Türkiye’de 1985’ten yıllar önce de aşı kampanyaları olduğu görülüyor. Örneğin Milliyet gazetesinin 24 Mart 1964 tarihli sayısında yer alan bir haberde, yurt çapında çocuk felci aşısı kampanyası başlayacağı yazıyor.
Türkiye Aile Hekimliği Dergisi’nin Nisan-Haziran 2016 tarihli sayısında yer alan “Cumhuriyet döneminde bulaşıcı hastalıklarla mücadele” başlıklı bir makalesinde de Mustafa Kemal Atatürk’ün hastalıklar konusunu 1 Mart 1922 tarihli TBMM konuşmasında dile getirdiği ve aşıların önemine dikkati çektiği belirtiliyor ve aynı makalede yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nde veremle savaşa önem verildiği ve ilk verem aşılarının 1927 yılında yapıldığı ifade ediliyor. Ayrıca diğer hastalıklar için de rutin aşılara 1930’da başlandığı; çiçek, difteri, boğmaca, tetanoz, BCG, polio ve kızamık aşıları uygulandığının altı çizililiyor.

 

 

Bir diğer iddiası ise menenjit aşısı 2013 yılında aşı takvimine, Suriye’den gelen üç kişi menenjitten öldüğü için eklendiği. “Aşı lobisi” bu olayı kullanarak aşıyı takvime eklerken, ölüm sebeplerinin menenjit olduğuna dair delil yoktu. Ancak yazarımızın bilmediği şey menenjite bağlı ölümlerin çoğunluğunun Haemophilus İnfluenzae Tip B (Hib) virüsünden kaynaklı olduğu. Hib virüsü aynı corona gibi hastalığı taşıyan kişilerle aynı ortamda bulunulduğunda bile bulaşabiliyor. Kalıcı beyin hasarlarına neden olabilen hastalık için kullanılan Hib aşısı, Sağlık Bakanlığı tarafından 2006 yılında aşı programına eklenmiş.

 

 

Soner Yalçın, bizlere “Boğmaca" aşısını takiben üç gün içinde bebeklerin normale göre yedi kat daha fazla oranda öldüğü de bir bulgu değil mi?” sorusunu soruyor ancak yine iddiasına kaynak olarak herhangi bir makale sunmuyor. ABD merkezli bir derneğin sitesinde benzer bir iddia sunulmuş. Neil Z. Miller'in iddiası, 1987 yılında Am J Public Health dergisinde yayımlanan bir makaleye dayanıyor. Alexander M. Walker ve arkadaşlarının hazırladığı bu makaledeki bilgilerin aşı karşıtları tarafından çarpıtıldığı anlaşılıyor. Güncel çalışmalara bakıldığında Türkiye’de de karma aşı adıyla anılan boğmaca aşısının, ani bebek ölüm sendromuna sebep olduğu iddiasının gerçeği yansıtmadığı anlaşılıyor. Çalışma kapsamında 1972 ila 1983 yıllarında doğan 26 bin 500 bebeğin gelişimi incelenmiş. Çalışmada 29 bebeğin ani bebek ölüm sendromu (ABÖS) nedeniyle yaşamlarını yitirdikleri tespit edilmiş. Bu 29 ABÖS vakası içerisinden altısında bebekler, öldüklerinde henüz boğmaca aşısı olmamıştı. Yapılan analizde bu aşıyı olmayan bebeklerin ölüm oranının, aşıyı olan bebeklerin ölüm oranından 6,5 kat fazla olduğu sonucuna ulaşılmış. aşı olduktan sonraki üç gün içerisinde karşılaşılan ABÖS vakası sayısı ise dört. Buradan ise aşının ilk dört günündeki bebek ölüm oranının, en son 30 gün önce aşı olan bebeklerin ölüm oranından 7,3 kat daha fazla olduğu gibi bir neticeye ulaşılmış. Çalışmanın yayınlandığı dergide aşı ile ABÖS arasında bir nedensel ilişki tespit edilmediği söyleniyor.

 

Gelelim aşılar vücut bağışıklığını olumsuz etkiliyor yalanına. "Vücutta 10 asker varsa dördü aşıyla uğraşıyor ve insan diğer hastalıklara dirençsiz kalıyor." diyor. Aşıların temel hedefi, belirli miktarda organizma kullanarak, vücudumuzun bağışıklık sistemini alarma geçirmesi, yani bir nevi düşmanı ‘kontrollü bir şekilde tanıtması’dır. Normalde hastalık yapan bir mikroorganizma, vücutta hastalık yaratmayacak ama bağışıklık sistemini alarma geçirmeye yetecek şekilde verilir. Sistem, alarma sebep olan organizmaların, vücudumuzdaki hücrelerden farklı olduğunu algılar ve onu hafızasına kaydeder. Başarılı aşı girişimleri sonucu oluşan bu hafıza sayesinde, gerçek bir hastalıkla karşılaşıldığında bağışıklık sistemi çok daha hızlı antikor üretir, savunma sistemi oluşturur. Bu savunma, aşının yapısı ve etkisine göre hayat boyu koruma sağlayabileceği gibi, tetanoz gibi örneklerde belli bir süre için koruma da sağlanabilir.

"Bizde 15 aşı vuruluyor mecburi” diyor. Tavsiye ediliyor ancak Soner Yalçın gibi ebeveynler dilekçe doldurarak çocuklarını aşılardan muaf bırakabiliyor.

Aşılar kısır yapıyormuş Yalçın'a göre. Kendisi dede olmak istemiyor olacak ki kendi çocuğunun aşı olduğunu ve antibiyotik kullandığını bir röportajında dile getirdi. 2018’de Allison L. Naleway yönetiminde gerçekleşen çalışma, bu iddianın da yalan olduğunu, 11-34 yaş arasındaki 199 bin 78 hastadan alınan sonuçlarla ortaya koydu. Araştırmaya göre 2006 ila 2014 yıllarında edinilen sonuçlar, aşılanan bireylerin kısırlık oranlarında diğerlerine göre bir fark olmadığını gösterdi.

Yazarımız bu kadarla da doymuyor devam ediyor, İsrail'de aşı yapılmıyor. Kitabı yazarken bir siteye girmeyi çok görmüş ki böyle bir iddia sunuyor. İsrail Sağlık Bakanlığı sitesinde aşı takvimi oldukça rahat bulunabiliyor. Hatta İsrail'de sadece çocuklara değil yetişkinlere de aşı yapılıyor.

 

İsrail ile yetinmeyip Almanya'ya da sallayayım demiş. Almanya’daki çocuk doktorlarının sadece yüzde 8’inin kendi çocuklarına aşı yaptırdığını iddia etmiş. Konu hakkındaki araştırmalar, gerçeğin tam tersi olduğunu gösteriyor. Ayrıca farklı araştırma sonuçlarına göre, doktorların kendi çocuklarını aşılatma oranları da oldukça yüksek. Soner Yalçın’ın bu iddiayı ortaya atarken her zamanki gibi bir kaynak belirtmemiş. Yalçın’ın bahsettiği oranlara sahip bir araştırma internette olmasa da, benzer araştırmalar mevcut. Bu alanda yapılan detaylı ve önemli araştırmalardan biri, 2014’te European Journal of Public Health isimli dergide yayımlanmış. Araştırmada 3722 doktora çocuklarına aşı yaptırıp yaptırmadığı sorulmuş. Araştırmaya göre doktorlardan sadece 25'i çocuğuna hiç aşı yaptırmadığını ifade etmiş. Yani çocuklarına aşı yaptırmayan doktorların oranı yüzde 0,67; aşılatanlarınki ise yüzde 99,33.

 

Türkiye’deki aşı takviminin toplumsal sağlığı tehdit eden hastalıklara yönelik olmadığını da dile getiriyor. Yalçın, hangi aşıları gereksiz görüldüğüne dair bir yorum yapmıyor. Bu nedenle hangi hastalığın toplumun sağlığını tehdit etmediğini öne sürdüğü de anlaşılamıyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün dünya çocuklarının tümü için 12 hastalığa karşı önerdiği aşılar var. Bu tip salgınların ne zaman yaşanacağı ve vaka sayılarının ne zaman artacağı aşı sisteminin etkisine bağlı. Türkiye’deki aşı takvimine bakarsak eğer DSÖ’nün önerdiği aşıların çoğunun takvimde olduğunu göreceğiz.

 

Kara Kutu, İlaç Kullanımıyla İlgili Olarak Gerçekleri Çarpıtıyor!

 

Her konuda fikri olan Soner Bey burada da eksik kalamamış ve "Augmentin’in evcil hayvanlarda kullanımı hem ABD, hem de Avrupa’da yasaklandı." yalanını ortaya atmış. Avrupa Komisyonu’nun 2010’da yürürlüğe giren kararı, ilacı yasaklamıyor, azami ölçüsünü belirliyor. Yasaklama ise hızlı kilo aldırma amacıyla kullanımla sınırlı. FDA’nın tavsiye kararı da gereksiz kullanımı engelleme amacı güdüyor.

Serzone isimli ilacın sarılık ve karaciğer iflasına yol açan yan etkileri sebebiyle “daha yeni” toplatıldığını iddia ediyor. İlaç Sağlık Bakanlığı tarafından 2003 yılında, yani 17 yıl önce toplatılmış. Hürriyet gazetesinde yer alan 13 Mart 2003 tarihli haberde, Serzone isimli ilacın “akut hepatik yetmezlik” riskine yol açtığı gerekçesiyle toplandığını görebiliriz.

 

Şimdi de konuyla ilgili hiçbir şey bilmediğini kanıtlayacak bir iddiası geliyor. "Türkiye gibi ülkelerde ilaçlar daha ucuz. Gelişmiş ülkelerde ilaçlar daha pahalı, çünkü onlara katkı maddesi içermeyen daha kaliteli ilaçlar satılıyor." İlaç piyasası uluslararası çapta euro üzerinden dönüyor. Ve kur dalgalanmaları çok sık yaşandığından dolayı Fiyat Değerlendirme Komisyonu her yılın ilk 45 günü içerisinde toplanarak “bir euro” değerini ilan ediyor. Şubat 2020'de yapılan açıklamada kurun 3,81 TL olarak belirlendiği belirtildi. Güncel kurun 7.54 TL olduğunu düşünürsek yaklaşık yarı fiyatına geliyor ilaç fiyatları. Üretici fiyatında döviz kurundan kaynaklanan artışlar ilaç satış fiyatlarına aynı oranda yansıtılmıyor. Son aşamada belirleyici olan, devletin koyduğu düzenleyici yasalar. Türkiye’deki bazı ilaçların fiyatlarındaki ucuzluğun nedenlerinden en önemlisi bu.


Kara Kutu, Antidepresanlar Hakkında Ne Dediğini Bilmiyor!

 

Antidepresanlar, psikolojik rahatsızlıkların bir kısmını tedavi etmekte kullanılan kritik ilaçlardır. Bazı insanların yaşantısı, bu ilaçların varlığıyla normalleşmektedir. Antidepresanların etkilerine yönelik çalışmalar devam ederken, bunlar arasından sadece işimize gelenleri seçmek, toplum sağlığını tehdit etmektir. Soner Yalçın bu konuda da elinden geleni ardına koymamış.

The Lancet dergisinde yayınlanan bir makaleye atıfla, çocuk ve ergenlerde kullanılan 14 antidepresanın biri hariç hiçbir etkisi olmadığının kanıtlandığından bahsediyor yazarımız. Bölümün tamamı okunduğunda, bu makalenin ulaştığı sonuçlara, antidepresanların genel olarak etkisiz olduğunu ispat etmek için başvurduğu anlaşılıyor. Cımbızladığı makale, 2016 yılında yayımlanmış, Andrea Cipriani’nin yazarı olduğu Lancet makalesinde, farklı antidepresan ilaçları, çocuk ve ergen yaş grubunda denenmiş. Denenen 14 antidepresan arasından biri, plasebodan daha etkili bulunmuş. Makalenin çocuklar ve ergenler dışındaki yaş gruplarında antidepresan kullanımıyla ilgili bir iddiası yok. Aynı yazar, iki yıl sonra yine aynı dergide başka bir makale yayınlıyor ve bu makalede de yetişkinlerde 21 çeşit antidepresan incelemiş ve neredeyse hepsinin etkili olduğu yazmış.

 

İlaç yan etkilerinin ABD'de en çok ölüme sebep olan 4. etken olduğunu iddia ediyor. Ancak Ulusal Sağlık İstatistikleri Merkezi’nin Kasım 2018’de yayınladığı son verilere göre, Amerika Birleşik Devletleri’nde 2016’da ve 2017’de en çok görülen ölüm sebepleri arasında ilaç yan etkileri yer almıyor. 2016 ve 2017’de en sık görülen ölüm sebepleri sırasıyla kalp hastalığı, kanser, kazalar, kronik alt solunum yolları hastalıkları, felç, alzheimer, diyabet, grip ve zatürre, böbrek hastalığı ve intihar. Bu 10 ölüm sebebi toplam ölümlerin yüzde 74’ünden sorumluydu. Hadi Yalçın’ın iddia ettiği gibi 4. olmasın bari ilk 10'da olsaydı da zaman kaynak vs. bir mantıklı sebep bulsaydık bu yalan yanlış bilgiye.

 

Kitapta antidepresanlara saldırırken, özellikle gebe ya da gebe kalmayı düşünen kadınlar ile yakınlarının yüreklerini hoplatacak bir iddia ortaya atıyor: "Antidepresanlar hamileliğin ilk üç ayında kullanıldığında, otizmli bebeğe sahip olma riskini yüzde 280 artırıyor." Gebeliğinde antidepresan kullanan annelerin çocuklarında otizm görülme ilişkisini inceleyen araştırmaların analizinin yapıldığı en güncel ve kapsamlı çalışma, “Gebelik sırasında annenin antidepresan kullanımı ile otizm spektrum bozuklukları arasındaki ilişki: Güncellenmiş bir meta-analiz” adlı çalışma. Bu analiz ile toplam 117 bin 737 çocuk ve 2 milyon 839 bin 980 anne ile ilgili veri incelenmiş ve annelerin antidepresan kullanımı ile otizm arasında anlamlı bir ilişki bulunmadığı sonucuna varılmış.

 

Depresyon tanısı konan hastaların beyninde organik bir sorun olduğunun ispatlanmış olmadığını söylerken, iddiasını beynin kısa sürede böyle mutasyon geçiremeyecek olmasına dayandırıyor. Her gün, beyindeki işlevsel bozulmanın işaretleri ile ilgili yeni bilgiler ediniyoruz. Örneğin görüntüleme teknikleri sayesinde, beynin hipokampus bölgesinin depresyon sırasında küçüldüğü gösterildi. Son 20 yıl içinde, bu beyin bölgesinin yeni sinir hücreleri üretebilme becerisi keşfedildi. Araştırmalar, beynin yeni sinir hücreleri üretebilme becerisinin depresyon sırasında azaldığını, tedavi ile bu değişikliğin geri döndürülebileceğini de gösteriyor. Depresyondaki hastaların beyninde bazı değişiklikler olduğu bilinen bilimsel bir gerçek. Depresyon sırasında beynin mutasyon geçirdiğini ise zaten şimdiye kadar iddia eden olmamıştı.

 

Yalçın, dikkat eksikliği, bipolar, obsesif bozukluk, stres bozukluğu, bağırsak sendromu, mevsimsel depresyon gibi hastalıkların, ilaç piyasasını canlandırmak için icat edildiğini öne sürüyor. Daha ilaç piyasası diye bir şey ortada yokken, yüzyıllar önceden tanımlanmış hastalıkları ilaç piyasasını çıkarttığını söylemesi meczupluktan öteye geçemeyecektir.


Kara Kutu, Anti Kapitalizm ile Yalancılığı Karıştırıyor!


Kara Kutu'nun amaçlarından birisinin antikapitalist kitlenin hoşuna gidecek içerikler üretmek olduğu aşikâr. Bu, bir tercihtir ve bunda bir problem yok. Fakat bunu yapmak adına aşırıya kaçmak; bilimsel gerçekleri çarpıtmak, yalan söylemektir. Soner Yalçın, Kara Kutu kitabında bunu yapmaktan hiç çekinmiyor. Bunların dışında Sovyetlerdeki modern tıbbı, Küba'daki tıbbi devrimi ve Şili'li devrimci lider Allende hakkında da endazeyi kaçırmıştır.


Sonuç

Şüphesiz Kara Kutu’da doğru bilgiler, gerçekten dikkate alınması gereken uyarılar da var. Dünya'da milyarder ailelerin, ABD'de lobicilik ve kartelcilik yolu ile servetlerine servet katıp kendi ideolojilerini uyguladıkları; ilaç sektörü trilyon dolarlık dev bir piyasa olduğu; ilaç firmalarının kâr için her türlü gerçeği kendilerine göre uyarlamaya hazır oldukları (Milyarder ailelerinde bu pastada en büyük payı aldıkları gözle görülebilecek bir gerçek); hazır yemek sektörünün sağlıksız olduğu tespitleri doğru. Ancak bunları mahallemizdeki Ayşe Teyze ve Mahmut Dayı arkadaşlarıyla konuşurken zaten söylüyorlar. Bunları fark edebilmek için "Araştırmacı Gazeteci" olmaya gerek yok.

Buna karşılık kitabın yanlışları doğrularından daha fazla. Okuyanların bu kitaptan zarar görme ihtimalleri fayda görme ihtimallerinden çok daha yüksek. Bu kitabı bilinçsizce okuduktan sonra çocuğuna aşı yaptıracak birini düşünemiyorum. Yüksek tansiyonun, yüksek kolesterolün bir zararı yokmuş deyip ilaçlarını bir kenara atacaklar, perhiz yapmayı bırakacaklar. Kitapta antidepresanların ve ilaçların faydaları hiçe sayılıyor; aşıların zararları abartılıyor; aşı ve otizm arasında bir ilişki olduğu iddia ediliyor ve alternatif tıp ve homeopati gibi sahte bilim dalları yüceltiliyor. Bu açıdan, sahte bilimin doruğundaki bir eser olduğu söylenebilir.

 

İnsanlar, ne yazık ki bilimsel gerçekleri güvenilir kaynaklardan değil, modern tıp karşıtlığı sayesinde maddi kazanç elde eden şahıslardan elde etmeyi seçmektedir. İyi çalışılmış akademik araştırmalardan ziyade, kulağa hoş gelen safsatalar ve popülist iddialar el üzerinde tutulmaktadır.
Sonuç olarak Soner Yalçın'ın Kara Kutu isimli kitabı, bilimsel anlamda ciddiye alınacak bir kitap değildir ve "kurgu" veya "sahtebilim" kategorisi altında değerlendirilebilir. Özellikle de koronavirüs salgınıyla boğuştuğumuz bugünlerde; bilimle ilgili gerçek bilgileri, bilim insanlarından ve bu işi dürüstçe yapan, güvenilir kaynaklardan almanızı tavsiye ederiz.

 

Kaynakça:
Soner Yalçın (2019), Kara Kutu: Yüzleşme Vakti
teyit, #SalgınVar . salginvar.teyit.org
Dr. Ceyhun Balcı (2019), Soner Yalçın’ın “Kara Kutu”sundan Neler Çıktı?. medikritik.com/kose-yazilari/soner-yalcinin-kara-kutusundan-neler-cikti
Dr. Murat Kınıkoğlu (2019), Soner Yalçın’ın ‘Kara Kutu’sundan bilim karşıtlığı ve sülük çıktı. aydinlik.com.tr/soner-yalcin-in-kara-kutu-sundan-bilim-karsitligi-ve-suluk-cikti-ozgurluk-meydani-aralik-2019
Soner Yalçın (2020), COV 19 öldürmüyor. sozcu.com.tr/2020/yazarlar/soner-yalcin/cov-19-oldurmuyor-5721580/


Ersel Kara
TLB İstanbul İl Başkan Yardımcısı / liselihali.com Genel Yayın Yönetmeni

 

talebe.org

Tarih:
Diğer Haberler