YAZAR
Devrim, eskinin çürümüş duvarlarını yıkar. Çağın ihtiyaçlarını dikkate alarak ilerici sistemler getirir. Bütün devrimlerin tek bir ortak özelliği vardır. O da hiçbir ilerici devrimin emperyalizmin hoşuna gitmeyeceğidir. Emperyalizme attığımız en büyük tokat olan Cumhuriyet Devrimimiz de böyledir. Emperyalizmin ve emperyalizme araç olmaktan kaçınmayan gericilerin kişisel çıkarları uğruna -yapılan yeniliklere karşı- ayaklanmaları halkın zararına olmuştur. Emperyalizm de bu konuda karşı devrimcilerin en büyük destekçisi konumundadır. Bu yüzden karşı devrimciler her zaman emperyalizmin aracı olacaklardır. Emperyalizme karşı verdiğimiz mücadeleyle birlikte gericiliğin tam karşısında mevzilenmek boynumuzun borcudur. Çünkü emperyalizm karşı devrimcileri desteklemekten hiçbir dönem vazgeçmiyor. Örneğin FETÖ gladyosu ülkemizde tüm kurumlara Amerika desteği ile yerleşmişti. 15 Temmuz 2016’da bulunduğu darbe girişiminde İncirlik Üssü’nden uçakların yakıt ikmali yapması bu hain terör örgütünün sırtını emperyalist ABD’ye dayadığının en büyük kanıtıdır. Emperyalizmin maşalarına karşı Türk milleti birleşerek sokaklarda yedisinden yetmişine vatan müdaafasında bulunarak FETÖ Gladyosunu vatan topraklarından defettik ve emperyalizmin hayallerini bir kez daha suya düşürdük.
Türk Milletini Millet Yapan Bilinç Cumhuriyet Devriminde Yatar
Cumhuriyet devrimi ile gelen laiklik; dini kullanarak halkın saygınlığını kazanan, dine dair bilgi birikimi olmamasına rağmen bilir kişi olarak o dönemde ortaya çıkan bir çok şeyhin ve tarikat mensubunun yoluna taş koymuş, halkın böyle din maskesi altına saklanarak onları ve inançlarını sömüren şeyhlerden kurtulmasını sağlamıştır. Dini kitapların Türkçeye çevrilmesi ve anlaşılması için çaba gösteren de Cumhuriyet devriminin ışığında Mustafa Kemal’dir. Tabi ki o dönemde halkı sömürenler sadece din adamları değildi toprak ağaları da din adamları ile aynı kefedeydi. Toprak ağaları ile bağlantılı olan şeyhler yalnızca köylülere baskı yapmakla kalmıyor aynı zamanda bölücü ve gerici isyanların da başını çekiyorlardı. Bu nedenle Doğu ve Güneydoğu’daki Feodal ilişkilerin köklü tasfiyesi cumhuriyet devriminin gündemine girdi. Çünkü o dönemde ağalık ve bölücülük arasındaki bağlantı fark edilmeyecek gibi değildi.
Emperyalizmin Piyonu Değişir Amacı Değişmez
I.Dünya Savaşı’nın en önemli amacı Osmanlı topraklarının paylaşılmasıdır . Emperyalistlerin tek derdi , ellerindeki sömürgeleri korumak ve arttırmaktır . Çoğunlukla Arapların yaşadığı petrol bölgelerini ele geçirmek Arap ve Kürt nüfusunun yaşadığı bölgede bir Ermenistan ve Kürdistan kurarak , kendi sömürgeleri haline getirmeyi hayal ediyorlardı . 1918’de galip gelen emperyalist devletler savaşın ardından Osmanlı topraklarını paylaşabilmek için Paris’te toplanmıştı . Bu toplantı emperyalist güçlerin kendilerine yeni sömürge devletler kurabilmeleri için yapılan tartışmaların uzlaşarak çözülmesi içindi . Bu toplantıda Suriye , Filistin , Arabistan , Mezopotamya ve Ermenistan ‘nın Osmanlı Devletinden ayrılmasına karar verdiler . İngiliz Başbakanı ayrılan toprakların üzerine kurmayı hayal ettikleri kürdistanı da ekledi . Emperyalistlerin üzerlerine basarak yükselebilecekleri toplulukların sözde temsilcilerini de bu konferansta ağırlayıp dinlediler . Konferansa Kürt Milli Delagasyonu Başkanlığı temsil sıfatı verilen Şerif Paşa katılmıştı . Şerif Paşa Fransız yetkililere Fransız Mandası altında özel bir Kürdistan istediklerini bildirmiş ve de harita vermiştir . İstanbul’daki Kürdistan Teali Cemiyeti Başkanı Seyyit Abdülkadir , Fransız yüksek komiserliğine Şerif Paşa’nın verdiği haritadaki kuzey sınırlarının %70’i Kürt olan nüfusu dışarıda bıraktığını belirtmiş ve bir haritada o vererek kuzey sınırlarının bütünlüğü ve ekonomi için Akdeniz’e bir geçiş talep etmiştir
Tüm Doğu vilayetlerinde önde gelen aşiretler , Şerif Paşa’nın Kürtleri temsil etmediğini belirtmek amacıyla konuşmalar yapmış , protesto telgrafları çekmiş . Bu konuşmalarda ve telgraflarda ortak mesaj ; Türklerin ve Kürtlerin birliği , öz kardeşliği , din kardeşliği , vatan ve ekonomilerinin bir olduğudur . Aynı zamanda bu dönemde Şerif Paşa’nın vatan haini , din düşmanı , boş ve aşalık biri olduğu söylenmiştir .
Emperyalist devletler Osmanlı Devleti ile ilgili bölücü planlarını Sevr Antlaşmasında toplamış Padişah Vahdettinin önüne koymuştur . Padişah Vahdettin Sevr’i imzalamış ve yenilgiye teslim olmuştur. Sevr’e göre İran sınırları içinde Osmanlı Devletine bağlı özerk bir Kürt yönetimi kurulacak ve bu özerk halk bir yıl sonra Osmanlı Devletinden ayrılabilecekti .
Dün emperyalist devletlerin başını çeken Doğu’da bir Kürdistan Devleti hayal eden İngiltere bugün yerini ABD’ye bırakmıştır. Onlarca yıllık Kürdistan hayalini bugün de Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınar Harekatı ile suya düşürdük. Bu harekatlarla ABD destekli birçok terör örgütüne karşı amansızca mücadele edildi ve Akdeniz’e açılacak bir Kürt koridoru hayalleri kızgın çöllere gömüldü. Emperyalizm bir kez daha yenilgiye uğratıldı.
İsyan Döneminde Türkiye Cumhuriyeti
Türkiye Cumhuriyeti Lozan’da başta İngiltere olmak üzere emperyalistlerin Kürtleri azınlık statüsüne sokma çalışmalarını engellemiş. Misak-ı Milli anlayışı doğrultusunda Müslümanların çoğunlukta olduğu toprakları Türkiye sınırları içerisinde kabul ederek sadece Gayrimüslimlerin azınlık sayılması gerektiğini savunmuştur. Lozan Antlaşması ile Türk tezi kabul ettirilmiş, Türkiye sınırları içerisinde birlik ve beraberlik sağlanmıştır. Ancak birçok konu ile beraber Musul sorunu da hala çözülememiştir. Musul konusunda kararlı olan İngiltere’ye karşı, Türkiye Cumhuriyeti de Musul’da bulunan Türk ve Kürt nüfusunun çoğunluğunu gerekçe göstererek ısrar ediyordu. Musul sadece Kürtler ve İngilizlerin istediği bir bölge değildi. Dışarıda Musul sorunu sebebiyle olan karışıklık devam ederken Türkiye Cumhuriyet’ine ve milli devlete eleştiriden uzak, hakaret sayılabilecek yayınlar yapılıyor, gericiler Cumhuriyet Rejiminin ve onu destekleyenlerin, dini ortadan kaldırmaya çalıştıklarını propagandasını yapıyorlardı. Milli devletten rahatsız olanlar da çok fazla ses çıkaramamakla birlikte saman altından su yürütüyor, diğerleriyle iş birliği yapmayı ihmal etmiyorlardı. Şeyh Said İsyanı da tam bu düzlemde, dışarıda Musul sorunu, içeride Cumhuriyet karşıtı gericilerin yarattığı huzursuzluk sırasında gündeme gelmiş, bu karışık dönemden yararlanmak istemiştir.
İsyanın Nedenleri
Daha İstiklal Savaşı sırasında siyasal rejimin ve ona bağlı müesseselerin değişeceğinin işaretleri verilmişti. 1921 anayasası ve Misak-ı Milli belgeleriyle yeni düzenin yolu çizilmişti. Ancak bu köklü değişimin adı İstiklal Savaş’ından sonra barış büyük ölçüde sağlandığında, Cumhuriyetin ilanıyla konulabildi. Cumhuriyetin ilanını takip eden yıllarda Cumhuriyet için gerekli her şey yapılıyordu. Başta Mustafa Kemal olmak üzere Cumhuriyet’in bütün kurucuları bu büyük değişim ve dönüşümün kolay olmayacağının bilincindeydiler. Cumhuriyet Devrimi’yle birlikte gelen inkılaplardan rahatsız olan emperyalizm maşaları halkın büyük bir kesimi için hassas bir konu olan dini araç olarak çıkarları doğrultusunda kullanmışlardır. Bu fırsatçıların karşısında millet henüz cephe alacak durumda ve bilinçte değildir. İncelediğimiz Şeyh Said İsyanının belki de en önemli nedenleri dini ve siyasidir.
İngiltere’nin İsyandaki Rolü
Cumhuriyet Devrimi kurmayları İngilizlerin Doğu ve Güneydoğu illerinde çevirdiği entrikalar hakkında bilgi sahibiydiler. Doğu Anadolu’daki Kürtçülük hareketleri ve propagandaları hakkında hükümet bölgede bilgi topluyordu. Bu arada İstanbul’da Kürt bağımsız komitesi mensupları kendisine İngiliz ajanı süsü veren bir Türk gizli polisiyle görüşerek İngiltere’den çıkması muhtemel bir isyanda Kürdistan’ı desteklemesi için isteklerde bulunmuşlardı. Bu istekler şunlardı:
1.İngiltere Kürt emanetinin kurulmasını destekleyecek ve koruyacak.
2.1926 yılında başlayacak ayaklanmanın ilk hedefi Diyarbakır’ı ele geçirip, Musul sınırında İngilizlerle ilişki sağlayacak.
3.Kurulacak Kürt Emaratine Akdeniz’e çıkış sağlanacak .
4.Emaretin başına Seyyid Abdülkadir getirilecek .
5.Diyarbakır ele geçtikten sonra İngiltere her çeşit para ve silah yardımı yapacaktır .
Plan bu kadar da değildi . Doğuda ayaklanma çıkınca , Batı Anadolu da ve İstanbulda da hilafetçi ayaklanmalar çıkartılarak , Ankara iki ateşkes arasında kalacak ve Vahdettin İstanbul’a getirilecekti. Cumhuriyetten önce karşı devrim hazırlıklarına başlamışlardı . Hilafet komitesi üyeleri , gizli propagandalarla devrim aleyhinde çalışmalarda bulunuyorlardı . Komite Seyh Said ve Abdülkadir ile anlaşmışlardı .
İsyanın Başlaması
Şeyh Said Elazığın Palu kazasından Nakşibendi tarikatının önde gelenlerinden biriydi. Zenginliği tarikat ileri geleni oluşu feodal düzen içindeki ağalık sıfatı ve dini istismar etmesiyle, çevrede tanınmıştı. Kürtler üzerinde etkiliydi.
Şeyh Said Piran’da kardeşi Abdürrahim’in evinde konuk olarak kaldı. 13 Şubat 1925 tarihinde yanındaki adamlardan ikisinin firari mahkum olduğunun ve hükümet tarafından takip edildiğini anlaşılması üzerine bu iki mahkumu almaya gelen, hükümetin jandarmaları reddedilmiş ve silahla karşılık verilmişti. Ve bununla beraber isyan başlamıştı. İsyan planlanan tarihten önce ortaya çıkmıştır. Piran’daki bu olay ise görünürde isyanın ateşleyici nedeni olmuştur.
Şeyh Said’in ‘’Ayaklanmaya aniden karar verdim. ‘’ şeklinde açıklamaları gerçeği yansıtmamıştır. Çünkü üç dört aydır yoğun propaganda faaliyetlerinde bulunmasının yanında, firari mahkumlarla gezmesi ve jandarmalara saldırırken aynı zamanda telgraf ve telefon hatlarının kesilmesi, isyanın önceden planlandığı savını desteklemektedir.
İsyanın Gelişimi ve Bastırılması
13 Şubat 1925’ten, 15 Nisan 1925 tarihine kadar altmış iki gün süren Şeyh Said İsyanı’nın askeri mücadelesi başından sonuna Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal’in idaresinde yürütülmüştü. Mustafa Kemal isyan devam ederken Ankara’dan durumu yakından takip etmiştir.
Şeyh Said Piran olayından sonra 14 Şubat 1925’te Emir-ül Muhacidin Muhammed Said Nakşibendi imzasıyla önceden hazırlanmış beyannamelerin dağıtılması, emrini vermiştir. Bu arada hükümet kuvvetlerinin etkisinden henüz uzak bulunan Şeyh Said 15 Şubat 1925 tarihinde Hakik köyüne geldi ve burada kuvvetleri toplayarak, şu kararları aldı:
-Genç ili merkezi Darahini zaptedilecek.
-Mukavemet görülürse karşı konacak, alınacak esirlere din yoluna telkin edilecek.
-Asilerden ölenler şehit sayılacak mukavemet gösteren düşmanlar için feran, kısas ve diyet bahis konusu olmayacaktır.
İsyan kısa zamanda Genç , Bingöl , Muş , Diyarbakır , Tunceli , Elazığ , Ergani , Palu , Çermik , Çemişkezek , Silvan , Siirt gibi oldukça geniş bir alana yayılmış hiçbir tedbir alamadan Asilerin eline geçmişti . Asilerin meydanları boş bularak, sağa sola saldırdıkları bugünlerde hükümet gerekli tedbirleri almakla meşguldü.
Şeyh Said ve kurmayları isyan sırasında bildirilerle ve propagandayla isyanın dini kurtarmak için din düşmanlarına karşı başlatıldığı, fikrini yayarak halkın desteğini kazanmak istemişlerdi. Bazı bölgeler de az az da olsa destekleniyorlardı. Bir de Asilerin gerçek yüzünün farkında olan Kürt ve Alevi aşiretleri bazen hükümet kuvvetleriyle beraber, bazen kendi imkanlarıyla isyancılara karşı mücadele etmişlerdir. 7 Mart 1925 gecesi Diyarbakır’ı ele geçirerek burada Kürdistan’ın bağımsızlığını ilan etmek için saldırıya geçen Şeyh Said’e bağlı silahlı çeteler , yoğun topçu ateşi karşısında geri çekildiler . Ve bu geri çekilme isyana katılanlar tutuklanana kadar devam etti. Sonucunda Seyyid Abdülkadir, Şeyh Said ve beraberindekiler 15 Nisan 1925’te İstiklal mahkemelerinde idam edilmiştir.
Emperyalizmin Bugünkü Piyonları
Dün İngiltere’nin desteğini alarak Doğuda bir Kürdistan devleti kurmaya çalışan Şeyh Said ve yandaşlarını, bugün Amerika’nın desteğini alarak Doğuda bir Kürdistan hayali kuran PKK, yine ABD’nİn desteği ile Türkiye’ye girmiş ve dini maske olarak kullanan FETÖ aynı kefededir. Yani bugün emperyalizmin piyonları PKK ve FETÖ’dür. HDP ise emperyalizmin Türkiye’deki siyasi koludur. Bu yüzden Şeyh Said’in heykellerinin önünde Şeyh Said’i anma törenleri yapmışlardır.
Bugün Şeyh Said’i savunmak , savunanları desteklemek emperyalizme piyon olmaktan öteye gitmez . PKK’yi savunmaktan farksızdır. Şeyh Said ve Mustafa Kemal Atatürk farklı cephelerdir. Biri ilerici diğeri ise gericidir. Şeyh Said’i savunanlar Atatürk’e ve Cumhuriyete düşman konumundalar. Dolayısıyla hem Şeyh Said’in heykellerini dikip, onlarla beraber Şeyh Said anma törenlerine katılıp hem Atatürkçü ve Cumhuriyetçi olunmaz.
Şeyh Said’in temsil ettiği gericilik ve Cumhuriyet’in temsil ettiği ilericiliği kavrayabilen, Cumhuriyeti korumak ve yükseltmek görevini Gençliğe Hitabe’den alan, görev ve bilincin farkında olan yaşamı boyunca karşı devrimcilerle ve dolayısıyla emperyalizmle mücadele edenlerden olacak, dün gericilikle ve bölücülükle mücadele eden Mustafa Kemal Atatürk gibi Türk Gençliği olarak bugün de günün Şeyh Said’lerine ve emperyalizmine geçit vermeyeceğiz .
Münire Tomana- TLB Konya İl yöneticisi
talebe.org