Mustafa Kemal Paşa, Samsun’a ayak bastığında tarihler 19 Mayıs 1919’u gösteriyordu. Anadolu işgal edilmeye başlanmış, Kosova’da, Varna’da, Çaldıran’da, Mohaç’ta Türk’ün gücünü tüm dünyaya kabul ettiren Osmanlı İmparatorluğu, şimdi ‘fiilen’ yok olmuştu. Tam bu anda, Mustafa Kemal Paşa ve silah arkadaşları masaya yumruklarını indirdiler, “Vatan toprağı ecnebi eline geçemez!” dediler. Mustafa Kemal Paşa, hızla Samsun’a 9. Ordu Müfettişi olarak ayak bastı, Anadolu toprağının kokusunu içine çekti. Ardından Milli Mücadele çalışmalarına başladı. Bu sırada halkın içinden de işgallere direniş başlamıştı. Gerek Hatay’da, gerek İzmir’de direnişler gözlemleniyordu.
Mustafa Kemal, çalışmalarına halkı işgallere karşı protestoda bulunmaya çağırıyordu. Mustafa Kemal o günleri şöyle anlatıyordu: “İzmir’in ve bunun ardından Manisa’nın ve Aydın’ın işgali ve yapılan tecavüz ve mezalim hakkında millet henüz aydınlanmamış, ve milli varlığa vurulan bu feci darbeye karşı, herhangi bir teessür ve şikayet de bulunmamıştır. Milletin bu haksız darbe karşısında hareketsiz ve hissiz kalması, elbette milletin lehinde yorumlanamaz! Onun için, milleti derhal ikaz edip harekete geçirmek lazımdır.” [1]
Mustafa Kemal Havza’da
Mustafa Kemal Samsun’da durduktan sonra Havza’ya gitmek için harekete geçti. Havza’ da sıcak bir karşılamadan sonra birlikleri teftiş etti, ve bölgedeki üst kişilerle memleket durumunu görüşmeye başladı. Aynı zamanda da halkla sık sık iletişim kurup, onların duruma karşı düşüncelerini gözlemliyordu. Havza’da Fransız askerleri de vardı. Bu yüzden kasabanın içinde bile Pontusçular gündüz dağa adam kaldırıyorlardı. Geceleri, Havza’nın dolaylarında aralıksız silahlar patlıyor, halk, ancak tavşan uykusu uyuyor, karanlıkta ansızın yapılacak bir baskınla boğazlanmayı önlemek için her şeyi göze alarak bir siperde yaşarcasına yaşıyordu.
Havza’da Redd-i İlhak Cemiyeti kurucuları ile görüşen Mustafa Kemal, “Durumun taşıdığı olağanüstülüğü açıklarken parlak ve canlı gözlerinden umut ışıkları dökülüyor, ‘hiçbir zaman ümitsiz olmayacağız, çalışacağız memleketi kurtaracağız’ diyordu. Temsilcilerin sormak cesaretinde bulundukları sorulara kesinlik ve açıklık kazandıran bir uslubla cevap veriyor ve diyordu ki; ‘Efendiler! Bizi öldürmek değil canlı mezara koymak istiyorlar. Şimdi çukurun tam kenarındayız, son bir gayretle kendimizi kurtarmamız mümkündür. Zaten başka türlü dönüş imkânı yoktur…” [2] sözlerini adeta tüm dünyaya haykırıyordu.
Mustafa Kemal Amasya’da
Havza’da alınan kararların devamı için yeni bir kongre yapmak daha lazımdı. Mustafa Kemal, bunun için Amasya’da toplanmayı düşünüyordu. Mustafa Kemal’in Samsun’a çıktığı andan itibaren yapmak istediği işlerin başında, yöresel çalışmaların merkezileştirilmesi, yani tek elde tek isim altında birleştirilmesi gelmekteydi. Bunun için Samsun’da, Havza’da ve telgrafla ulaştığı her yerde “Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Cemiyetleri’nin” kurulmasını tavsiye etmişti.[3] Aynı amaçla Amasya’da Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti’nin kurulması için daha ilk günlerde yaptığı özel görüşmelerde ve halka hitaplarında bu yolda telkinlerde bulunmuştu. Mustafa Kemal, Havza’da bulunduğu sıralarda da Amasya’dan gelen heyetleri kabul etmiş ve onlara gerek mitingler, gerekse de söz konusu cemiyetleşme için tavsiyelerde bulunmuştu. Ancak o sıralarda Amasya’da “Müdafaa-i Milliye Cemiyeti” adıyla bir cemiyet mevcud idi.
Mustafa Kemal, Samsun ve Havza’da olduğu gibi Amasya’da da sık sık halkın içine giriyordu. Onlarda Milli Mücadele fikrini tamamıyla uyandırmaya çalışıyor, “Sağ olunuz Amasyalılar, el ele verip çalışırsak zaferi kazanacağız ve ne olursa olsun, vatanı kurtaracağız.”[4] diyordu.
Amasya’ya Kurtuluş Savaşı’nın “İlk Beşler” komutanları da (Ali Fuat Cebesoy, Kazım Karabekir, Mustafa Kemal Atatürk, Refet Bele ve Rauf Orbay) geldikten sonra kararlar alındı.
“21 Haziran 1919, görüşmelerde rehberlik edecek maddeler, Mustafa Kemal tarafından ele alınmış, dün üzerinde bazı görüşmeler yapılarak son şekli verilmişti. Alınan kararlar tekrar gözden geçirilecekti. Çoğaltılması istenilen mektuplar da bitmek üzereydi. Metin son şeklini aldıktan sonra Rauf Bey bunun Müftü Efendiye de okunmasını, fikirlerinin alınmasını teklif etti. Mustafa Kemal, Rauf Bey’in bu düşüncesini uygun buldu. Ancak Müftü Tevfik Efendi görüşmeler sırasında bulunmadığından, geldikten sonra kararların bildirilmesi fikri üzerinde anlaşıldı.
21-22 Haziran 1919 gecesi saat 21.00, millî mücadelenin felsefesinin tam bağımsızlık üzerine kurulu felsefesinin artık stratejiye dönüştürülerek, uygulama metni olarak kaleme alınıp, telgrafların susmadığı yurdun her yanına yayılan bir belgenin tescilinin başlangıcıdır. Mustafa Kemal, yaveri Cevat Abbas’a “kalem kâğıt alsın gelsin” emrini gönderdi. General Ali Fuat Cebesoy, güler yüzüyle bu emri kendisine tebliğ etti. Ali Fuat da Ankara ile telgraf başında meşgul olmaya başladı. Cevat Abbas odadaki büyücek yuvarlak masasına yerleşti. Bir an için etrafa göz gezdirdi. Rauf, Albay Refet, Albay Kâzım Dirik, Binbaşı Refik, Binbaşı Hüsrev, Mustafa Kemal’in kurtuluş eserini dinlemek için hareketsiz duruyorlardı. Gözlerinde derin dikkat ve büyük merak uyanmıştı [138] .
Bu derin anlamlı sessizlik içinde Cevat Abbas, Mustafa Kemal’in kuvvetli çektiği sigarasından bıraktığı bol dumanlarının gaz lambalarının fanusları üzerinde önce kuvvetle yığıldığını fakat yayıldıkça zayıfladığına dalmıştı. Fakat ne düşündüğünü kendisi de bilmiyordu. Emredici uyarıyla irkildi.
Mustafa Kemal: “Yaz bakalım!” [5]
Odadaki herkes bir anda düşüncelerinden sıyrıldılar; Cevat Abbas da hareketlendi:
1. Yurdun bütünlüğü vatanın bağımsızlığı tehlikededir.
2. Merkez hükümet yüklendiği sorumluluğun gereğini yerine getirememektedir.
3. Ulusun bağımsızlığını yine ulusun kesin kararı ve direnişi kurtaracaktır.
4. Ulusun durumunu ve davranışını göz önünde tutmak ve haklarını dile getirip bütün dünyaya duyurmak için her türlü etkiden ve denetimden kurtulmuş ulusal bir kurulun varlığı çok gereklidir.
5. Anadolu’nun her yönden en güvenli yeri olan Sivas’ta millî bir kongrenin tez elden toplanması kararlaştırılmıştır.
6. Bunun için bütün illerin her sancağından, halkın güvenini kazanmış üç delegenin olabildiğince çabuk yetişmek üzere hemen yola çıkarılması gerekmektedir.
7. Herhangi bir kötü durumla karşılaşılabileceği düşünülerek bu iş, ulusal bir sır gibi tutulmalı ve delegeler gereken yerlere kimliklerini gizleyerek gelmelidir.
8. Doğu illeri adına 10 Temmuz’da Erzurum’da bir kurultay toplanacaktır. O güne değin öteki il delegeleri de Sivas’a ulaşabilirlerse Erzurum kongresinin üyeleri de Sivas’ta yapılacak genel toplantıya katılmak üzere yola çıkarlar. “
Devamı yarın...