Türkiye’de yıllardır tartışılan “özerklik” kavramı özellikle 7 Haziran seçimleri sonrasında PKK ve siyasal uzantıları tarafından yeniden Türkiye gündemine sokulmaya çalışılıyor. Yaratılmak istenen bu tartışma ortamında “Mustafa Kemal Kürtlere özerklik sözü verdi” gibi alıntılarla kendilerine meşru bir zemin açmak isteyenlere tarihi doğru bir şekilde aktararak cevap vermek gerekmektedir.
13 Eylül 1920 tarihinde Halkçılık Beyannamesi’nin yayınlanması ve 20 Ocak 1921 tarihinde Teşkilatı Esasiye adıyla geliştirilip kabul edilmesiyle ülkenin yönetiminde “Şûralar Sistemi” uygulanmak istenmiştir. Bu sistemle ülke yerelden merkeze kadar halkın seçtiği ve söz sahibi olduğu meclislerle yönetilecekti. Ülkenin yönetiminde yerelden merkeze doğru nahiye, kaza, vilayet meclisleri ve merkezde Büyük Millet Meclisi’nin bulunduğu sistemle özerk yönetim sistemi uygulanmak istenmiştir. Bu sistemde vilayetler sadece bir idare birimi değil, aynı zamanda anayasada belirtilen yetki alanı içerisinde bir yasama birimi olacaktı. Halkın demokrasi deneyimi içerisinde doğrudan yer alabileceği bir sistem olan Şûralar Sistemi’nde Sovyetler’den etkilenildiği Mustafa Kemal tarafından Büyük Millet Meclisi kürsüsünden şöyle ilan edilmiştir:
“Milletimizin bugünkü idaresi, hakiki mahiyetiyle bir halk idaresidir ve bu idare tarzı, esası dayanışma olan şûra idaresinden başka bir şey değildir. Ruslar buna Sovyet idaresi derler.”
Kısaca açıklayacak olursak Şûralar Sistemi’nin demokrasinin topluma benimsetilmesinde yararlı olacağı düşünülmüş-tür. Bunun yanı sıra o dönemin emperya- list gücü olan İngilizlerin, Kürtleri bazı vaatlerle yanlarına çekerek ülkeyi bölmeyi planlamasına karşın Kemalist önderliğin Kürtlerin Türklerle birleşerek bir millet olmasını ve parçalanmayacak bir bütün haline gelmesini sağlamak amacı “Şûralar Sistemi”nin anayasaya konmasına sebep olmuştur.
Ancak Kemalist Devrimin 1921 yılında kabul ettiği Şûralar Sistemi’nden daha sonrasında 1924 Anayasası’nda vazgeçerek merkezi hükümeti güçlendiren bir yönetim biçimine geçtiğini görürüz.
ŞURALARLA YÖNETİMDEN NEDEN VAZGEÇİLDİ?
S. Kabulskiy’in Sovyet Dışişleri Halk Komiserliği’nin yayın organı olan Mejdunarodnaya Jizn’de yazdığı incelemesinden bir bölüm tek başına yukarıdaki soruya rahatlıkla cevap olacaktır:
“ … Yerelleşme, örnek olarak feodal-teokratik Kürdistan’ın Türkiye’den ve Cumhuriyet’ten özerkleşmesine yol açar, yani gericiliğin devamlı bir merkezi haline getirir. Diğer yandan yerelleşme, özellikle başta İngiltere olmak üzere emperyalizmin entrikalarını kolaylaştırır…” Yazının devamında da Ankara’nın özellikle Kürt bölgelerinde güçlü bir merkeziyetçiliği benimsemesi gerektiği savunulur.
Kısacası toprak ağalığının ve feodal kalıntıların hala bulunduğu bir coğrafyaya verilecek özerkliğin emperyalizmin vatanı bölmesi ve o bölgeyi bir kukla olarak kullanmasıyla son bulacak bir durum ortaya çıkaracağı ve bunun önlenebilmesi için de merkeze ağırlık verilmesi görüşü Kemalist Devrimin duruma bakışını yansıtmaktadır. Bugün de PKK ve siyasal uzantılarının çığırtkan bir şekilde dile getirdikleri özerklik naraları ABD emperyalizminin vatanımızı bölmesinden ve yönetmesinden başka bir sonuç doğurmayacaktır. Son olarak ancak milli kuvvetlerin iktidarı ve emperyalizmin işbirlikçilerinin bölgemizden defedilmesiyle bu topraklarda Şûralar Sistemi’nin başarıyla uygulanmasının önündeki engeller kalkmış olacaktır.
Berke Mustafa Berkil
Kaynakça:
1.Perinçek, Doğu, Türkiye’nin Anayasal Birikimi, Kaynak Yayınları, 1. Basım, İstanbul 2012
2.Perinçek, Doğu, Kemalist Devrimin Halkçılık Programı, Teori, Nisan 1999, Sayı 111
3.Perinçek, Mehmet, Sovyet Kaynaklarında Kürt İsyanı, Kaynak Yayınları, 1. Basım, İstanbul, 2011
4.Tanör, Bülent, Osmanlı-Türk Anayasal Gelişmeler, YKY, 22. Basım, 2012