Milletimiz, tarihi ve kültürel miraası gereği, dünyanın en erdemli milletlerindendir. Karl Marks, Osmanlı-Rus harbine ilişkin yazdığı bir mektupta,
“İki nedenden dolayı, en kararlı biçimde Türklerden yana tavır almaktayız. Birincisi, ‘Türk köylüsünü’ ve Türk halk kitlesini inceledik. Türklerin kesinlikle ‘Avrupa’daki köylülüğün en becerikli ve erdemli temsilcisi’ olduğunu gördük.” diyor.
(Karl Marx-Friedrich Engels, Collected Works, Volume 45, S.296, 208’inci Mektup.)
Alman Generali Liman von Sanders, Çanakkale Savaşı sırasında tuttuğu notlarda, "Türklerin, cesaaret, sağlamlık ve kararlılık yönlerinin takdir ve övgüye laayıklığı şüphesizdir.” diyor.
Böyle çokça örnek gösterebiliriz. Milletimiz, kiminle etkileşime geçtiyse iyi izler bırakmış.
Bununla birlikte, toplumda gerçekleşen en ufak olumsuz olayda, sosyal medyada milletimizi kötülemek için sıraya girenleri görüyoruz. Bu tipler, iyiye, güzele, doğruya karşı gözlerini sımsıkı kapatırken, kötü bir olay gördüklerinde, Yüzüklerin Efendisi’ndeki Sauron’un gözü gibi olayları büyütüyor, milletimizi aşağılıyor.
Karantina sürecinde, zaabıtadan yardım isterken kibarlığıyla sembolleşen amcayı unuttuk mu? Bahçesine gelen jandarmaya harçlık vermeye çalışan amca, Elma var, toplayın da götürün diyen teyze, Yazın gelin, üzüm götürün diyen teyze, bu milletin parçası değil mi? Bunca çoğaltılabilecek örneği görmezden gelip, insanlık öldü demek için hevesle beklemek neden?
“Komşu komşunun külüne muhtaçtır diyerek paylaşmanın önemini öğreten bir toplumda, insanlığın ölmesi mümkün müdür? 10 Kasım’da birlik olarak Anıtkabir’e giden, 15 Temmuz’da, FETÖ darbesini engellemek için meydanlarda birleşen milletimizin fedaa geleneğini, ne kadar iyi biliyoruz?
Askerimizin ve polisimizin yardımseverliğini, milleti için gözünü kırpmadan canını fedaa ettiğini, bombaların üzerine atladığını neden görmezden geliyoruz? Bu cesaret ve bu fedakarlık “meslek” kavramıyla açıklanabilir mi?
Sokaktaki canlılarımız için evlerimizin önüne koyduğumuz su ve mamaların, kedi ve köpek evlerinin, ülkemizi gezmeye gelen Avrupalılar tarafından garipsenip fotoğraf ve videolarının çekildiğini biliyor muyuz?
Türkiye’nin yanı sıra, emperyalizme karşı olan ve etkisi altına girmemiş diğer mazlum milletler de yardımlaşma ve dayanışma bilinci içerisindedir.
Medeniyet ve insanlığın beşiği gibi gösterilen, dünyaya “yargı dağıtmaya” çalışan Avrupa Birliği, yanı başındaki komşusu İtalya’ya yardım etmediği gibi, İtalya’ya giden bazı yardım tırlarını da gasp etmiştir. İtalya’da, korona sürecinde, Avrupa Birliği bayrakları yakılmıştır. Avrupa’daki birçok ülke, parası olmayan vatandaşlarına sağlık hizmeti sunmamış, ölüme terk etmiştir. Bunun yanı sıra ticareti durdurmamak için tedbirleri geciktirmiş, halkının sağlığını umursamamıştır.
Öte yandan, Türkiye, Rusya, İran, Çin ve Küba gibi, her seferinde, anti-demokratik, insanlık düşmanı olarak gösterilen ülkeler, dünyanın dört bir yanına yardım göndermişlerdir.
Holivud filmlerinde, insanlığın başına bir şey geldiğinde tek kurtarıcı olarak gösterilen Amerika, New York’a dahi yardım etmemiş, New York valisi Çin’den yardım istemiştir.
Amerika’nın halkına yaptığı en büyük yardım, sokakta yaşayan evsiz insanların yatmaları için asfalta çizdiği sosyal mesaafe çizgileridir.
Devlet yetkilileri, virüse karşı tedbir almamakta, halkıyla dalga geçen açıklamalar yapmaktadır. Bu yetmezmiş gibi, zenci vatandaşlarına yıllardır zulüm uygulamaktadır.
En son, polisin nefesini keserek öldürdüğü vatandaştan dolayı Amerika’da büyük eylemler gerçekleşmiştir. Nitekim bu eylemler de, Soros ve benzeri yapılar eliyle amacından saptırılmıştır. Halk, her türlü zarardadır.
Dünyanın en gelişmiş ülkeleri arasında anılan bu ülkelerin hemen hepsinde benzer zalimlikler görüyoruz. İngiltere’de kapı önlerinde evsizlerin yatmaması için çıkıntılar bulunuyor. İsrail ise bindokuzyüzaltmışyediden bu yana Filistinlilere zulmediyor.
Kendi ekonomilerini geliştirmek için, açgözlülüklerinin kurbaanı olup çeşitli işgallere ve katliamlara imzaa atıyorlar. Bu örneklerden, insanlığın emperyalizmin ve vahşi kapitalizmin hüküm sürdüğü bölgelerde öldüğünü görüyoruz. Öte yandan, doğrusuyla-yanlışıyla, eksiğiyle fazlasıyla, doğu toplumlarında insanlığın ve dayanışmanın yaşadığını görüyoruz.
İnsan Bencil Mi?
Biz veriyoruz kemiklerimizi, ayan beyan,
Süngü istiyoruz sizden, kılınç ve mızrak demiri.
İşte kanımız! Biz kanımızı da veriyoruz.
Sizden gazyağı, benzin, gıres yağı, va zelin.
İstiyoruz sizden, fişeklik ve barutun tamamını,
Yüzde kırkını, mercimek ve sabunun.
Hüseyin Haydar, Vericiler şiirinde fedaa kültürünü ne güzel anlatmış…
Bencillik, başkasını dikkate almadan ya da önemsemeden, yalnız kendi istek ve gereksinimlerini dikkate alarak hareket etmek olarak tanımlanabilir. Bencil insanlar, sürekli olarak kendi çıkarlarını düşünür, kendi çıkarlarını herkesinkinden üstün ve önemli tutarlar, o çerçevede davranırlar.
Hayaatımızdaki davranışları bir göz önüne getirelim. Evimizde pişen yemeklerden komşularımıza götürüyoruz. Misafir ağırlarken onlar için çeşit çeşit ikramlar hazırlıyoruz. Eğer bencil olsaydık, misaafirperver olabilir miydik?
Aşevleri veyaa yardım kurumları kurulabilir miydi? Okullarımızda hepimizin başına gelmiştir, aldığımız çubuk krakerin başına aanında herkes toplanmıyor mu? Bu samimiyet nerden geliyor? Paylaşmak o kadar ruhumuza sinmiş ki, birbirimizin lokmasına ortak olurken çekinmiyoruz. Kimse çubuk krakerim erken bitti diye üzülmüyor, her zaman yüzümüzü gülümseten bir detay olarak aklımızda kalıyor, meezuniyet defterlerimize dahi yazıyoruz.
Türk taarihinde bugüne dek, toplumumuzda bencilce davranışlara yer verilmemiştir. Küçük yaşlarımızdan, ilkokul sıralarından itibaren bizlere paylaşmanın güzelliği öğretilmiştir.
Türkiye’de Dayanışma Geleneği
Türk milleti, devleti ve ordusu için hiçbir zorluktan kaçınmamış, zaman zaman canını ortaya koymuştur. Bunun en önemli örneklerinden birisi, birinci Dünyaa Savaşı sonrasında, kurtuluş savaşında gösterilen seferberliktir.
Türk mileti, malını, mülkünü hattaa canını, gözünü kırpmadan fedaa etmiştir.
Tekaalifi Milliye emirleriyle, ordumuz giydirilmiş ve donatılmıştır. Mutlak zaferden sonra, halkın devlete bağışladığı malların geri verileceği açıklanmıştır ancak, Türk milleti bağışladığı hiçbir malı geri kabul etmemiştir.
18.000 civarında kişinin öldüğü Gölcük Depremi’nde, Van Depremi’nde ve en son yaşadığımız Elazığ Malatya Depremi’nde halkımız bir olmuştur.
Yurdumuzun dört bir yanından, ısınmaları için battaaniye; kıyafet gibi ihtiyaçlar gönderilmiştir.
Evleri sağlam olan kişiler evlerini paylaşmış, çadırlarda kalanlar için gıdaa takviyesi yapılmıştır.
Hattaa bazı otobüs firmaları Elazığ’a gidecek olan yolcular için otobüs bilet fiyatlarını 1 ilaa 5 TL’ye kadar indirerek yardımda bulunmuşlardır.
Doğal felaaket ve mücaadele dönemleri dışında da, Türkiye’nin en büyük yardım kuruluşu olan Kızılay’a, her gün binlerce insan kan bağışında bulunuyor.
Hastaanede yatmakta olan bir tanıdığımızı ziyaarette bulunmak da bir dayanışma örneğidir.
Türk milleti, sadece kendi insanını değil, mazlum milletlere de hiçbir yardım ve fedaakarlıktan kaçınmamıştır.
Suriye ve Irak’taki sınır ötesi operasyonlarda, masum çocukları kendi evlatlarıymış gibi seven ve, onlara ilgi ve şefkat gösteren Türk ordusunu da unutmayalım. Diyarbakır’da, HDP İl Binası önünde evlatlarını terörden kurtarmak isteyen annelerimizin, Türk milleti olarak yanlarında olduk ve olmaya devam ediyoruz.
Dünyaayı kasıp kavuran korona virüsüne karşı, sağlıkçılarımız için üç gün boyunca, tek yürek olarak balkonlarımızdan alkışlayarak moralde bulunduk. Dışarıya çıkamayan 65 yaş üstü ve kronik hastalığı bulunan komşularımızın ihtiyaçlarını gidermeye devam ediyoruz. Türkiye Liseliler Birliği olarak da, Ağrı’da, teknolojik yetersizlikten dolayı üniversite sınavına hazırlanan arkadaşlarımız için kitap yardımları ile destekte bulunduk.
Türk milleti her zaman birlik, beraaberlik, dayanışma ve yardımlaşma içerisinde bulunmaya devam edecektir…
Seçil Özkan