YAZAR
“Kimseye ihtiyacın yok, sen tek başına daha güçlüsün.”
“İnsanları tanıdıkça yalnızlık güzelleşiyor.”
“Türkün Türkten başka dostu yoktur.”
Bu sözleri belki bir arkadaşından duydun, belki Instagram’da paylaşılan bir gönderinin altında okudun. Belki de bu cümleleri sen kurdun.
Yalnız kalanı kurt kapar der atalarımız. Asya ve Avrupa’yı birbirine bağlayan üç yanı denizlerle çevrilmiş bir yarımada ülkesini kaç kurt kapmak ister?
Kurtlar sofrasında oturanlar karanlıkla beslenir, karamsarlığı yayar. Bir şarkıda duymuştum “Yalnızlığım yollarıma pusu kurmuş beklemekte” diyordu. Yalnızlık pusu kurar yollara, pus çöktürür apaydınlık geleceğe. Bu toprak, bu gök, bu millet, bu memleket paylaşma ve dayanışmanın, hoşgörünün ve hatta medeniyetin yayıldığı topraklar kabul edebilir mi bu karanlık puslu havayı? Etmez. Dağıtır pusu dost eliyle ve tanıyarak insanları insanca yaşama özlemiyle.
Kurtlar sofrasının müdavimleri emperyalist devletler, mazlum milletleri yalnızlaştırmak isterler. Bu yüzden yalnızlık kavramına takla attırırlar. Bir devlet politikası olarak 1782’de John Adams yalnızlığın teorisini yapmıştır. Buna göre yalnızlık politikası, uluslararası sorunlara aktif olarak katılmamayı ve diğer devletlerle diplomatik hatta ticari ilişkileri en alt düzeyde tutmayı öngören bir dış politika stratejisi olarak adlandırılır. Yalnızlık politikası izleyen bir devlet, askeri ittifaklara girmekten ve ülkesinde diğer devletlere askeri kolaylıklar tanımaktan kaçınır. Peki askeri ittifaklara giren, diğer devletlerle diplomatik ve ticari ilişkileri olan devletler de yalnız olabilir mi? Devletlerin yalnızlığının ölçütü nedir? Hangi devletler yalnızdır? Devletler yalnızlaştırılabilir mi? Türkiye yalnız mıdır? Bu soruların cevabını vermeye çalışalım.
Türkiye Yalnız Mı?
İnsanlar beraber yaşamak için çeşitli araçlar geliştirmiştir. Bu araçlardan en büyüğü devlettir. Devlet mefhumu en büyük örgütlenme aracıdır. Devletler de bir araya gelerek siyasi, askeri ve ekonomik birlikler oluşturmuşlar veya iş birliği yapmışlardır. Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurulma aşamasından bugüne kadar yalnızlık haritasını çıkarırken Kurtuluş Savaşı dönemi ilişkileri, cumhuriyetin ilk yılları yapılan antlaşmaları, NATO ve Avrupa Birliği süreci ve dış politika stratejilerini kuş bakışı inceleyeceğiz.
Dost Elini Tutmak
Birinci Dünya Savaşı, Osmanlı İmparatorluğunu bölmek ve yeni sömürgeler oluşturmak isteyen İtilaf Devletleri adını alan İngiltere, Fransa, İtalya ve Rusya; İttifak Devletleri yani Almanya, Avusturya Macaristan, Osmanlı Devleti arasında gerçekleşmiştir. Savaş sırasında Rusya’da gerçekleşen devrim, savaşın ve Rusya ile Osmanlı Devleti’nin geleceğini belirleyen önemli olaydan biridir. Çanakkale Savaşında kazandığımız zafer Rusya’da devrimin gerçekleşmesine katkıda bulunmuştur.
Birinci Cihan Harbi, İttifak Devletlerinin mağlubiyetiyle sonuçlanmasına rağmen. Türk halkı teslimiyeti manda ve himayeyi kabul etmeyerek savaşmaya devam etmiştir. Rusya ve Osmanlı Devleti’nin Cihan Harbi öncesinde uzun yıllar devam eden yalnızlığı iki devletin de bağrından kopan bağımsızlık mücadelesiyle kırılmıştır.
Topraklarımız paylaşılmak ve sömürgeleştirilmek istenirken Sovyet Rusya’dan uzanan dost elini tuttuk ve 16 Mart 1921 günü Moskova Antlaşması’nı imzaladık. Kurtuluş Savaşı süresince Sovyet Rusya’dan 11 milyon altın ruble ile 100.000 lira değerinde külçe altın, silah olarak dört tümeni donatmaya yeterli 37.812 tüfek, 324 makineli tüfek, 66 top ve bunların cephanesini aldık.
Atatürk ve Lenin liderliğinde Türkiye-Sovyet Rusya ilişkileri, geçmişte Osmanlı ve Çarlık Rusya’nın 13 kez savaşmış olmasına rağmen, güçlendi. Bundan kabaca 100 yıl önce Türk ve Rus jeopolitik rotaları Atatürk ve Lenin dostluğu altında emperyalizme karşı ortak cephe oluşturmuştu.1 Atatürk Dolmabahçe’deki veda görüşmesinde İsmet Paşa ve Ali Fuat Paşa’ya “Sovyet dostluğunu kararlı olarak sürdürmelerini.” vasiyet etmiştir. Emperyalizme karşı mücadele yalnızlığın reçetesidir.
“Yurtta Sulh Cihanda Sulh”
Mustafa Kemal Atatürk Cumhuriyet dönemi dış politikasını “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” sözü ile özetlemiştir. Bu söz tüm devletlerle dost ve eşit ilişki kurma hedefini ve iradesini yansıtmaktadır. Ancak unutmamak gerekir ki her barış (sulh) bir savaşın sonucunda doğar. Türkiye de barışı Kurtuluş Savaşı sonrası sağlamış, özellikle bölge ve komşu ülkelerle dostluk antlaşmaları imzalamış, yalnızlığa adeta savaş açmıştır. Kurtuluş Savaşı Ankara’sının diplomatik ilişki kurduğu ilk ülkeler Sovyetler Birliği ve Afganistan’dır. 1 Mart 1921’de Türkiye ve Afganistan arasında imzalanan İttifak ve Dostluk Antlaşması, 7 Aralık 1925’te Türkiye ile SSCB arasında imzalanan Sovyetler Birliği-Türkiye dostluk ve tarafsızlık antlaşması, 9 Şubat 1934’te Türkiye, Romanya, Yugoslavya ve Yunanistan arasında imzalanan Balkan Antantı, 8 Temmuz 1937 tarihinde Türkiye, İran, Irak ve Afganistan arasında imzalanan Sadabat Paktı özellikle sınır güvenliğini sağlayan en önemli örneklerdir. Türkiye, Cumhuriyet Devrimleri kazanımlarından geri dönüşe başladığı 1945’li yıllardan itibaren dış politikada değişimlere uğramış ve yalnızlaşmaya başlamıştır.
Yalnızlığın Tuzağı: NATO
Devletler kendi çıkarlarını korumak için stratejik birlikler kurar ve müttefiklikler oluşturur. Böylelikle yalnızlığa karşı araçlar geliştirir. Bunun yanında devletleri yalnızlaştıran araçlar da vardır. NATO, Avrupa Birliği, IMF gibi araçlar emperyalizmin ulus devletleri kontrol altında tutmak ve kendi isteklerini yaptırmak için oluşturduğu yalnızlık kulüpleridir. Sun Tzu Savaş Sanatı kitabında “Savaşmaksızın başkalarının ordularını alt etmek, hünerlerin en iyisidir.” der. Emperyalist devletlerin bu stratejiyi uygulamak için oluşturduğu en büyük ve en kanlı araçlardan biri NATO’dur.
NATO 1949 yılında sözde “Sovyet tehdidine karşı” kurulan bir askeri savunma iş birliği olarak gösterilmiştir. Gerçekte ise ABD’nin Avrupa ve Batı Asya’yı ekonomik, siyasal ve askeri denetim altında tutmak için kurduğu bir örgüttür. ABD, NATO üyesi ülkelere Gladyo, Kontrgerilla veya SuperNATO diye bilinen illegal yapılar yerleştirerek paralel devlet yapılanmaları oluşturmaktadır.2 Türkiye 1952 yılında NATO’ya üye olmuş ve bu tarihten itibaren Kontrgerilla Türkiye’yi bölmek ve Amerikan emperyalizmine teslim olmasını sağlamak adına birçok faaliyette bulunmuştur. NATO üyesi olmasıyla beraber Cumhuriyet Devrimi kazanımlarından hızlı bir biçimde geriye dönüş başlamış ve cumhuriyetin ilk yıllarındaki dış politikadan tamamen uzaklaşılmıştır. İşte NATO üyesi olduktan sonra Türkiye’nin başına örülen çoraplardan bazıları:
-Türkiye NATO Üyesi olabilmek için Kore Savaşı’na asker göndermiş, savaş yaklaşık 2,5 milyon sivilin ölmesiyle sonuçlanmıştır. 741 Türk askeri şehit olmuştur. Savaşa katılmamız sebebiyle Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti ile ilişkilerimiz en alt düzeye düşmüştür.
-1971 yılında Gladyo eliyle yapılan darbe Atatürkçü ve vatansever hareketin önünü kesmiştir.
-Küreselleşme sürecine Türkiye’nin dahil edilmesinin önemli koşullarından olan 24 Ocak kararları 1980 darbesi sayesinde gerçekleştirilmiş, ABD “Bizim oğlanlar başardı.” diyerek sevinçle karşılamıştır.
-15 Temmuz darbe girişiminin merkez üssü İncirlik olmuş, meclisi bombalayan, halkın üstüne ateş açan uçakların yakıt ikmali İncirlik Üssü’nden yapılmıştır.
Sıcak Para Üşüttü
Filmlerde, dizilerde yalnız karakterler genelde karamsar, miskin, yavaş hareket eden, evden çıkmak istemeyen, karar verme yetileri zayıf kişiler olarak tasvir edilir. Kontrol yalnızların elinde değil onları yalnızlığa düşürenlerin elindedir. Devletler yalnızlaştırılmaya çalışıldığında da benzer yan etkiler görülür. Türkiye 1945 itibariyle ekonomik olarak yalnızlaştırılmaya çalışılmıştır.
İkinci Dünya Savaşı sonrası alt üst olan Avrupa ülkelerini mevcut durumdan yararlanarak ekonomik olarak kendine bağlamaya karar veren ABD, Yeniden İmar Planı’na yani bilinen adıyla Marshall Yardımlarına başlamıştır. “Yardım” kavramı bizleri yanıltmasın. ABD, bu yardımlar sayesinde hem elindeki kısa ömürlü ürünleri ederinin üzerinde bir fiyattan elden çıkarmış, hem de “yardım” ettiği devletleri borçlandırarak kendi yörüngesine almıştır.
24 Ocak kararları Türkiye’yi ekonomik olarak yalnızlaştırmak, tek kutuplu dünyanın hakimi olan ABD emperyalizminin küreselleşme stratejisine entegre edilmesini sağlamak amacıyla hazırlanmıştır. Kararlar “bırakınız yapsınlar bırakınız geçsinler” liberal anlayışının uygulanması için alan açmıştır. Kamu kurumlarının özelleştirilmesi, devletin finans sektöründeki kontrolünü kaybetmesi, sıcak para akışı ile ülkenin kırılgan bir ekonomik yapıya bürünmesine sebep olmuştur. Bugün yaşadığımız ekonomik sorunların temelinde de 24 Ocak kararları ile beraber uygulanan iktisat politikalarının etkisi vardır.
Birliğin Yalnızlığı
Türkiye’nin 1963 yılında Avrupa Ekonomik Topluluğuyla başlayan Avrupa Birliği macerası ekonomik duvarın kalkmasına sebep olmuştur. Ekonomik duvarların kalkması ülkeye kontrolsüz para giriş ve çıkışı yani ekonominin dizginlerinin devlet kontrolünden çıkarak emperyalizmin kontrolüne geçmesi anlamına gelmektedir. Türkiye’nin Gümrük Birliğine katılmasıyla serbest ticaret başlamış, ihracat ve ithalat ürünlerinde miktar kısıtlaması ve gümrük vergisi kaldırılmıştır.
“Ondan bundan haber aldım
Buluşup da bizi konuşuyorlarmış
Eğer seni bırakırsam
İşin ucunda bolca para varmış
Gider bu laf bir yerlere
Sabah, öğle, akşam ve gece
Birlikteyiz inat o ellere kokoreç…”
Mikelam’ın bu meşhur “Kokoreç” şarkısını hatırlarsınız. Avrupa Birliği’ne girebilmek için Türkiye bir dizi uyum yasası çıkarmıştı. Uyum yasaları tartışılırken geleneksel Türk mutfağına ait olan kokoreçin yasaklanması dahi gündeme gelmiş ve hatta Aydın’da kokoreç satışı yasaklanmıştı
- AB uyum yasaları çerçevesinde, ABD emperyalizminin Türkiye’yi parçalama projesinin gerekliliklerini dayatmıştır, siyasi bir yalnızlık da yaratılmak istenmiştir. Kıbrıs meselesi, sözde Ermeni soykırımı, Kürt sorunu, Ege sorunu hakkındaki dayatmalarından bazılarını:
- Avrupa Birliği, Türkiye’yi Kıbrıs’ta işgalci olarak suçlamakta, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin adadan derhal çekilmesini talep etmektedir.3
- Avrupa Parlamentosu 1980’li yıllardan beri 1915-1917 olaylarını Birleşmiş Milletler’in 9 Aralık 1948 tarihli kararındaki “soykırım” tanımına uygun görerek “soykırım” olarak ilan etti ve Türk hükümetinin bunu kabul etmesini istedi; Türkiye’nin bu olguyu reddetmesinin Avrupa Birliği üyeliğinin kesin engeli olduğunu açıkladı.4
- “Türk devletinin bütünlüğü, yalnızca Kürtlerin kendi dillerini kullanma ve öğrenme hakkıyla ve gelenek ve göreneklerinin varlığını sürdürmesiyle, fakat aynı zamanda uygun düzeylerde idari özerklikle de uyumlu olabilmelidir.” (22 Aralık 1993)5
Türkiye’nin Avrupa Birliği’nin bir Üye Devleti olan Yunanistan’ın Türkiye’ye ait ada ve adacıklarını işgal etmesini “Ege’deki askeri gerginliğin artmasından ciddi biçimde kaygı duymaktadır.” ifadeleriyle dile getirmiştir.
Yalnız Taştan Duvar Olmaz
Türkiye’nin Cumhuriyet Devrimleri’nden geri dönüş ile başlayan yalnızlaştırılma süreci Ahmet Davutoğlu’nun AK Parti Dışişleri Bakanlığı ve Başbakanlığı döneminde daha da yükselmiştir. Bölge ülkeleriyle ilişkilerimizin bozulduğu, komşu devletlere emperyalizmin müdahalesinin desteklendiği/göz yumulduğu süreçte Türkiye yalnızlaşmıştır. Terör örgütlerinin sınır kapılarımızdan elini kolunu sallayarak geçtiği, PKK’nın güç topladığı, FETÖ’nün devletin her kademesine hızla yerleştiği, vatanseverlerin ve Atatürkçülerin Ergenekon Balyoz tertipleriyle hapse atıldığı bir dönemi yaşadık. Bu süreçte Türkiye’nin bölge ülkeleriyle ilişkilerini birkaç örnek ile açıklayalım. ABD ve Batı’nın desteklediği Libya’daki isyancılara destek verildi. Hükümet Libya’daki isyancılara 300 milyon dolar nakit para desteği yapıldığını açıkladı.6
Davutoğlu döneminde Irak merkezi hükümeti ile ilişkiler askıya alınırken, Irak Kürt Bölgesel yönetimi ile ilişkiler arttı. Irak merkezi hükümetinden izin alınmadan Erbil’i ziyaret etti. Mesut Barzani’ye “Kak Mesut” (Mesut Abi) diye hitap ediyordu. Irak merkezi hükümetinin itirazına rağmen bölgede çıkarılan petrolün Türkiye üzerinden İsrail’e satışına izin verildi. İzlenen bu politikanın bedeli ağır oldu. Bağdat yönetimi Türk müteahhitlerine ve ihracatçısına tavır aldı ve milyarlarca dolarlık kayıp yaşandı.7 Kıbrıs’ta ver kurtulcu bir tavır sergilenmiş ve vatan toprağı Kıbrıs yalnız bırakılmıştır. Mısır’da Müslüman Kardeşler Örgütü ile sıkı ilişki kurdu. Halkın boykot ettiği Cumhurbaşkanı Mursi’yi destekledi.8 Karşılıklı olarak büyükelçilerimizi çektik. Doğu Akdeniz’de Mısır’la dayanışma içinde olmamız gerekirken Mısır, İsrail, Yunanistan ve Kıbrıs Rum kesimi ile birlikte hareket etmeye başladı.9
ABD emperyalizmi bölge ülkelerinin sınırlarını değiştirme hedefi doğrultusunda bu kez Suriye’de taşeron örgütleri sahneye sürdü. Türkiye’de hükümet tarafından Suriye’nin bölünmesi desteklendi ve hatta Emevi Camii’nde namaz kılacağız söylemleri dile getirildi. Suriye’nin parçalanması amacıyla ABD tarafından fonlanan terör örgütlerinin Türkiye’den Suriye’ye geçişi için Hatay ve Kilis ilindeki sınır kapıları teröristlere açıldı. ABD’nin “kara gücüm” dediği PYD’nin (PKK’nın Suriye kolu) lideri Salih Müslüm Türkiye’ye getirilerek devlet olanakları ile ağırlandı.10 Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, ABD emperyalizme karşı direnirken komşumuzu katil ve zalim ilan ettik. Komşu komşunun külüne muhtaçken düşman oldu. Suriye’yi yalnızlaştırdıkça Esad kendisine yeni müttefikler bulmaya çalıştı. PYD’den faydalandı. ABD’nin bu savaşta taşeronlar kullandığını, bu tarz savaşa vekalet savaşları dendiğini hesaba katarak bölgedeki çelişkilerden faydalanmaya gayret etti. Yalnızlaşan kuvvetlerin müttefik arayışına gireceğini ve kuvvetleri azsa daha büyük kuvvetlerin tabi olacağını gördü ve bu yüzden PYD’yi tamamıyla ABD saflarına itecek kadar yalnızlaştırmadı. ABD de aynı mentaliteyle ama tersine şekilde PYD’yi sadece Suriye’nin avucuna bırakmadı, ona tırlar dolusu silah ve mühimmat desteği yaparak yardım etti ve yalnızlığa terketmedi. Rusya da Türkiye’yi yalnız bırakmadı bu arenada ve böylece ABD’nin müttefikliğinden başka seçenek doğdu Türkiye için. Türkiye de ABD’nin yalnızlaştırma ve milli çıkarlara ters politikalarını fark ettikçe bu seçeneğe daha çok sarılıyor.
Suriye’nin bölünme planları Türkiye’nin sınır güvenliğini doğrudan tehdit etmektedir. Suriye’nin kuzeyi ve Türkiye’nin güneydoğusunu kapsayan ve Akdeniz’e açılan emperyalizmin kuklası bir devlet oluşturulmak istenmektedir.
NATO, sözde Sovyet tehdidine karşı kurulmuştu. Türkiye’nin NATO’ya girmesi ile beraber Kurtuluş Savaşından beri süregelen, Atatürk’ün vasiyet ettiği stratejik dostluk bozulmuştur. Halbuki 1917 Sovyet Devrimi Çarlık Rusya’yı devirdikten sonra İngiliz ve Fransızlarla Osmanlı’yı paylaşmak adına yapılan gizli antlaşmaları açıkladı. Kars, Ardahan ve Batum’dan çekildi. Ankara Hükümeti ve Sovyet Hükümeti el ele vererek İngilizlerin Kafkas Seddi’ni yıktı.
1930’lu yılların kalkınma hızı en yüksek iki ülkesi Türkiye ve Sovyet Rusya’ydı, ikisi de devletçilik ve halkçılık ilkesini benimsiyordu.
Türkiye’nin, Asya’dan uzaklaşıp Atlantik sistemine girdikçe bozulan ilişkileri emperyalizmin taşeronlarını temizlemeye başlayınca düzeldi. Emperyalizmin Türkiye’deki taşeronları aracılığıyla Rus uçağı düşürülünce Rusya ile ilişkiler kesildi. Tarım ve turizmimiz çöktü. Türkiye milyarlarca dolar zarara uğradı fakat emperyalizmin enstrümanları Türkiye’den temizlendikçe Rusya ile ilişkiler tekrar canlandı.
Yukarıdaki örneklerde de gördüğümüz üzere komşularla “sıfır sorun” derken komşularla sorunsuz bir gün geçmemiştir.
Emperyalizmin Yalnızlığı
Türk milleti devlet geleneğine dayanmaktadır. Tarihi boyunca devlet kurmuş, ordu yönetmiş ve boyunduruk altında yaşamayı kabul etmemiştir. Emperyalizme karşı ve onun taşeron örgütlerine karşı topyekûn ordusuyla, milletiyle ve iktidarıyla mücadele etmeye başladığında yalnızlık kabuğundan sıyrılmıştır.
Türkiye’nin yalnızlıktan uzaklaşması, yani FETÖ ve PKK terörünün üstüne yürümesi AB’den “şiddetli” tepkiler aldı. İnsan hakları maskesi altına sığınan AB, Türkiye ile müzakereleri askıya alarak cezalandırmak istedi. Aslında bu karar Türkiye’yi müttefikler yaratarak yalnızlıktan kurtulmaya itti. NATO tatbikatında önderimiz Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı hedef tahtasına koyarak Türkiye’ye karşı açık bir tehditte bulunmuştur. Bu durum Türkiye’nin NATO’dan çıkması gerektiği gösteren bardağı taşıran son damladır. Türkiye hala NATO üyesi olmakla beraber yakın zamanda bu yalnızlık örgütünden ayrılma kararını vermek zorunda kalacağına hiç şüphemiz yok. Çünkü “Yalnızlar Bloğu” kaybediyor. Yalnızlığı paylaşma devri bütün kara parçalarında yeniliyor. Yeni bir dünya doğuyor ve bu dünyada üretimi paylaşarak büyümek esas. Yalnızlığın bu dünyada yeri yok.
Yalnızlığın İlacı: Emperyalizmle Mücadele
Emperyalizm yalnızlığında boğuluyor. İngiltere AB’den ayrılmak için referandum düzenledi (Breixt). Referandum sonucunda AB’den ayrılma kararı çıktı. ABD Başkanı Trump geçtiğimiz geçtiğimiz aylarda “NATO’dan çıkabiliriz ama buna gerek yok.” diyerek niyet belli etti. Trump’un 2017 yılında Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıma kararını eleştiren tasarı Türkiye öncülüğünde BM Genel Kurulu’nda oylanmıştı. Oylama sonucuna göre 128 ülke ABD’ye karşı tavır alırken, sadece 9 ülke ABD’nin yanında yer almıştır. Emperyalizm yalnızlaştırmaya çalışırken kendisi yalnızlaşıyor. Suriye’deki savaşa ilişkin Birleşmiş Milletler
aracılığıyla Cenevre’de emperyalizmin isteklerini yerine getirecek şekilde terör örgütleri ve Suriye’yi masaya oturtma çalışmaları başlatıldı. Ancak Suriye hükümeti sahada kazandığı zaferleri masada emperyalizme teslim etmek niyetinde değildi. Bu yüzden Rusya, Türkiye, Suriye ve İran’ın yer aldığı Astana görüşmeleri başladı.
ABD ve AB’nin desteklediği Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Yunanistan, Mısır ve İsrail’in öncülüğünde Doğu Akdeniz’de Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin deniz sınırları ihlal edilerek yapılan sondaj çalışmalarına karşı Türkiye tarihinin en büyük deniz tatbikatları Mavi Vatan ve Deniz Kurdu tatbikatlarını gerçekleştirdi. Türkiye, Doğu Akdeniz’e Barbaros Hayrettin Paşa sismik arama gemisi, Fatih ve Yavuz sondaj gemilerini göndermiştir. AB, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de kendi karasularında sondaj çalışması yapması nedeniyle yaptırım uygulayacağını açıkladı. Çünkü emperyalizm sadece kendi çıkarlarına göre hareket eder ve kontrol edemediği yerde yaptırımlar uygulayarak itibarsızlaştırmaya ve ekonomik olarak çökertmeye çalışır.
“Batı alevler içinde…
Taçlar parçalanıyor, tahtlar yıkılıyor.
Kaç erenlerin havasını solumak için
Doğu’ya tan yerine git…”
-Goethe
ABD öncülüğünde bu yaptırımların ve ambargoların uygulandığı ülkeleri gözden geçirelim. Küba, Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti, İran İslam Cumhuriyeti, Çin Halk Cumhuriyeti, Bolivarcı Venezuella Cumhuriyeti… Yaptırım ve ambargo yöntemini ABD Türkiye’yi tehdit etmek için de kullanıyor. Tüm bu ülkelerin en önemli ortak özelliği emperyalizme karşı azimli direnişleri, vatan savunmasında olmaları. Bu direniş emperyalist ABD’yi yalnızlaştırıyor, ABD ise buna karşı Birleşmiş Milletler’i, NATO’yu kullanarak bu ülkeleri yalnızlaştırmaya ve direnişi kırmaya çalışıyor. Türkiye, Atlantik sistemi içinde kaldığı sürece alevler içinde alacaktır. Bugün bütün kara ve deniz sınırlarından tehdit edilmektedir. ABD’nin başını çektiği yalnızlık ittifakına karşı dostluk ittifakı içinde yerini almalıdır. Nitekim NATO tatbikatında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün hedefe alınması sonrası Türkiye’nin NATO’dan çıkması tartışılırken Şanghay İşbirliği Örgütü seçeneği gündeme gelmiştir. Şanghay İşbirliği Örgütü Çin, Rusya, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan ve Özbekistan’ın yer aldığı askeri ve ekonomik olarak müttefiklik kurulan ve üye devletlerin birbirlerinin iç işlerine karışmayacağının teminatını veren bir örgütlenme yapısına sahiptir. Türkiye 2017 yılında Şanghay İşbirliği Örgütü’nün enerji kulübü başkanlığını yapmıştır, halen ŞİÖ’nün diyalog partneridir. Ayrıca Türkiye Çin’in 69 ülkeyi kapsayan Bir Kuşak Bir Yol projesinin Asya’yı Avrupa’ya bağlayan en önemli geçiş güzergahı üzerinde bulunmaktadır. Bir Kuşak Bir Yol Projesiyle Çin, deniz ve kara yolları üzerinden Asya ve Avrupa’yı birbirine bağlayan büyük bir ticaret yolu oluşturmak ve kendi edindiği ekonomik kalkınmayı paylaşarak büyüme stratejisini diğer devletlere de yaymak istemektedir.
Türkiye’nin Çin, Rusya, İran gibi Asyalı devletlerle ekonomik ve siyasi ilişkiler kurmasını “Türkiye Çincileşiyor” “Amerika gitsin Rusya mı gelsin?” “İran’a mı dönüşeceğiz? Şeriat mı gelecek?” diyerek itibarsızlaştırmaya çalışanlar aklımızı karıştırmasın. Bu tezleri ileri sürenler -farkında olmasalar dahi- Türkiye’nin yalnızlığını, direnme gücünün zayıflamasını dolaysıyla emperyalizme bağımlılığını kıramamasını destekliyor demektir. Bizler ise Türkiye’nin emperyalizm boyunduruğundan çıkarak başka bir devletin egemenliğine girmesini değil yalnızlıktan kurtulmasını ve stratejik ortaklıklar kurması gerekliliğini savunuyoruz. Tüm devletlerle dostça, eşit seviyede ve milli çıkarlarını gözeten dış politika stratejisini benimsiyoruz. Hiçbir devlet yalnız olamaz. Yalnız taştan duvar olmaz. Kuşatmayı yarmak, yalnızlık kabuğundan çıkmak için Türkiye Asya’da emperyalizme karşı mücadele eden devletlerin yanında yerini alacaktır.
Dilek Çınar
TLB Genel Başkan Yardımcısı
DİPNOT:
1- https://www.aydinlik.com.tr/mustafa-kemal-ve-turkiye-sovyet-rusya-iliskileri-cemgurdeniz-kose-yazilari-kasim-2017
2- https://tgb.gen.tr/serbest-kursu/10-soruda-nato-gercegi-25581
3- Yıldırım Koç, Avrupa Birliği Türkiye’den Ne İstiyor?, Aralık 2001, s. 4.
4- A.g.e, s. 5.
5- A.g.e, s. 6.
6- https://www.aydinlik.com.tr/davutoglu-nun-dosyasi-kabarik-turkiye-agustos-2019
7- A.g.e.
8- https://www.ulusal.com.tr/gundem/davutoglu-disisleri-bakanligi-ve-basbakandanismanligi-donemlerinde-neler-yapti-h35124.html
9- https://www.aydinlik.com.tr/davutoglu-nun-dosyasi-kabarik-turkiye-agustos-2019
10- A.g.e.
talebe.org