Yükselen Yeni Nesil Z Kuşağı

Çeşitli çalışmalarda kuşakların başlangıç-bitiş yıllarının değişiklik göstermesine rağmen genel kabul, "Z Kuşağı"nın 2000 sonrası doğanlar olduğudur.

Yükselen Yeni Nesil Z Kuşağı

YAZAR

Aynı tarihsel dönemde yaşamış, aynı olaylardan etkilenmiş kişiler, ortak alışkanlıklara sahip olurlar. Benzer siyasi ve ekonomik koşulları yaşayan, ortak davranış biçimine sahip olan kişiler, kuşak olarak kategorize edilmektedir.

Sadece aynı yıllarda doğmuş olmak yeterli değildir. Aynı zamanda kuşaklar topluluğunu oluşturan bireylerin duyguları, düşünceleri ve deneyimlerinin tanımlanması da gereklidir. Her kuşağın hayatı algılama şekilleri ve farklı iletişim tarzlarıyla “mevcut yaşam ve çalışma alışkanlıklarının dışında” kendine özgü karakteristik özellikleri, değer yargıları ve tutumları, güçlü ve zayıf yönleri vardır. Çeşitli çalışmalarda kuşakların başlangıç ve bitiş yıllarının değişiklik göstermesine rağmen genel kabul 1946-1964 yılları arası “Bebek Patlaması Kuşağı”, 1965-1970 arası “X Kuşağı”, 1970-1995 arası “Y Kuşağı”, 1995 sonrası özellikle 2000 sonrası doğanlar “Z Kuşağı” olarak adlandırıyor.

Z kuşağı, daha önceki kuşaklarda görülmemiş oranda bir değişim yaşıyor. Kristal çocuk olarak da bilinen bu kuşağın mensupları, yaratıcı ve meraklıdır. Aynı zamanda sosyal ve siyasi faaliyetlere katılımları ve geleceğe yönelik beklentileri, önceki nesillerden önemli ölçüde farklılıklar gösteriyor. Yakın gelecekte dünyayı yönetecek bu nesli tanımaya ve tanıtmaya çalışacağız.Peki ya sen, kendini tanımaya hazır mısın?

“Bir kuşağın diktiği ağacın gölgesinde, öteki kuşaklar serinler.”

Toplumsal yaşam açısından ilerleme, bir kuşağın kendinden sonraki kuşağa aktaracağı tecrübe ve birikimlerle mümkündür. Y kuşağı, teknolojik yeniliklerin kobayları olarak bilinirler. İnternetin kitleselleşmesi bu kuşakta olmuş ve teknolojik gelişmeleri izleme şansı bulmuşlardır. Bilgisayar ve atari oyunlarıyla büyümüş, ergenlik dönemlerinde cep telefonu ile tanışmış ve sosyal ağları kullanmaya başlamışlardır. Sevdikleri ve mutlu olmak istedikleri işleri yapma eğilimi gösterirler. Aynı zamanda dayatmalara karşı çıkan, mücadeleci ve direnişçidirler. Y kuşağı ile ardından gelen Z kuşağı, bazı benzerlikler göstermesine karşın birbirinden oldukça farklıdır. Y ve Z kuşakları arasında karşılaştırma yapacak olursak farklar Tablo 1’deki gibidir.

Kulak Tırmalayan Gerçek: “Büyümüş de küçülmüşler.”

Z kuşağı için belki de duymaya en alışık olduğumuz tanım budur: “Büyümüş de küçülmüşler”. Bilgiye kolay ve hızlı erişmenin avantajıyla birçok konuda bilgi sahibi olabilirler. Problem çözme becerileri yüksektir. Ancak karar alma ve yargıya varmada zayıftırlar.

Beynin gelişimi üzerine yapılan çeşitli çalışmalarda, yargıya varma ve karar alma bölümü olan ön beynin gelişiminin 25 yaşına kadar sürdüğü görülür. Ancak beyin, deneyimlere bağlı olarak değişir ve gelişir. Günümüzdeki gençlerin “ön beyinlerinin” az gelişmiş olmasının sebebi, onlara hata yapma fırsatı verilmemesinden kaynaklı olabilir.

“Ben senin yaşındayken…”

Eskiye göre, ebeveynler ergenlik dönemindeki gençlere çocuk gibi davrandıkça ve daha fazla korudukça, ergenlik dönemindeki genç, bilgi sahibi olsa bile bilgiyi kullanarak karar veremiyor. Annemizin veya babamızın sık sık “senin yaşındayken ben” diye başlayan cümlelerini duymuşuzdur. Onlar bizim yaşımızdayken, muhtemelen okul dışında bir işte çalışıyor ve tıpkı yetişkinler gibi birtakım sorumluluklar alıyorlardı. Kendileri ise çocuklarının sadece dersleri ile ilgilenmesini istiyorlar ve bu yüzden baskı altına alıyorlar. Bu durum, bir yandan Z kuşağında büyümeye olan isteğin artmasına bir yandan da büyümeye yönelik kaygının artmasına sebep oluyor. Şöyle açıklayabiliriz: bir liseli genç kızın giydiği kıyafetler yetişkin gibiyken konuşma şekli çocuk gibi olabiliyor. Başka bir örnekte ise sakallarını kesmeyerek daha büyük görünmeye çalışan bir liseli erkek karnı acıktığında annesine seslenebiliyor, tıpkı çocukken yaptığı gibi. Y kuşağında büyümek şiddetli bir istekken Z kuşağında değil. Bunun bir sebebi belki de Y kuşağının 18 yaşına gelince “özgür” olacağını düşünürken, Z kuşağının böyle hissetmemesi 18 yaşın sadece daha fazla sorumluluk anlamına geldiğini düşünmesidir.

Mucitler Kuşağı

İnsanlık tarihinin el, göz, kulak vb. motor becerileri eşgüdümü en yüksek neslidir Z kuşağı. Teknolojiyi kullanan ve geliştiren bu kuşak tüketim kültürünün içine doğmalarına rağmen üretim faaliyeti içindeler. “Van’da liseli 2 öğrenci, yüksek katlı binalardan düşme olaylarına karşı ‘Pencereden düşme kazalarında mutlu son’ adlı proje geliştirdi. TUBİTAK 50. Lise Öğrencileri Araştırma Projeleri Van Bölge Yarışması’nda sergilemeye değer görülen projede, yüksek katlı binaların zeminine hava yatakları pencerelerine de canlıyı algılayabilecek sensörler monte ediliyor.” “Düzce’de 2 lise öğrencisi, işitme engelliler için altyazılı gözlük icat etti. İşitme engelliler, artık daha rahat iletişim kurabilecek.” “Üçüncü sınıf öğrencisi Arya Su Gülenç, Crescendo Uluslararası Müzik Yarışması’nda piyanoda kendi yaş grubunda birinci oldu.” Yukarıda verdiğimiz örnekler Z kuşağının üretkenliğini göstermek için ülkemizden alınan sadece birkaç haber başlığı. Küçük bir tarama ile böyle yüzlerce örnek olduğunu görebiliriz.

Adeta Müfettiş Gadget

Z kuşağı birden fazla işi aynı anda yapabilme yeteneğine sahip. Bunu telefon ve bilgisayar başında gün içerisinde defalarca yapıyoruz. Bilgisayarımızda bir sayfadan müzik dinlerken, bir yandan haberlere göz gezdirip bir yandan da telefonda arkadaşlarımızla konuşabiliyoruz. Bu, Z kuşağını diğer kuşaklardan ayıran çok önemli bir özellik. Birden fazla işi aynı anda yapabilmek, birden fazla iş hakkında birikim edinmeyi sağlıyor. Teknolojik yeniliklere de hâkim olan Z kuşağ,ı edindiği bilgileri birden fazla iş yapabilme yeteneğiyle birleştirerek hayatı kolaylaştırıcı yenilikleri ortaya koyuyor.

Yenilik ancak yaratıcılıkla mümkün olabilir. Z kuşağı yaratıcılığıyla da diğer kuşaklardan birkaç adım önde. Haziran Hareketinde kullanılan mizahi dil kimlerin eseri sanıyorsunuz? Peki ya İstanbul Erkek Lisesi; 2016 yılı mezuniyet töreninde okul müdürünün konuşması sırasında okul müdürüne arkasını dönerek protesto eden liselileri nasıl unuturuz? TLB’nin ardında bıraktığı 5 yıl da bunun en güzel örneği.

1000 Dakika 1000 SMS + Z Kuşağı

Z kuşağını diğerlerinden ayıran en önemli fark, zaman geçirme biçimidir. Çünkü internetin geliştiği ve yaygınlaştığı yıllarda doğan bu kuşağın gündelik yaşamı önceki kuşaklara göre baştan aşağı farklılaştı. Akıllı telefonlarla beraber Facebook, İnstagram, Twitter, Snapchat gibi sosyal paylaşım siteleri ve bilgisayar oyunları hayatlarının önemli bir parçası haline geldi. Örneğin lise öğrencisi bir genç, telefonunu günde ortalama 80 kez kontrol ediyor.

Aşk Bu; Kızılötesi, Yaralı Müzesi, Hareket Edemem

Uyumadan önce son gördüğümüz, uyanır uyanmaz ilk gördüğümüz şey telefondur. Prof. Dr. Jean Twenge bu durumu uyuşturucu bağımlılığı ile özdeşleştirmiş ve kişilerin telefonu bedeninin bir parçası ya da sevgilisiymiş gibi gördüklerini ifade etmiştir. Yatmadan önce bir iletişim aracı kullanan kişilerde olması gerekenden daha az uyuma ve verimli uyuyamama eğilimi daha yüksek, gün boyunca uykusuzluk çekme olasılığı da iki kat fazladır. Akıllı telefonlarımız birer uyku hırsızı! Uyku eksikliği, düşünme ve akıl yürütme yetisinin zayıflamasına, hastalığa yatkınlığa, kilo alma ve yüksek tansiyona sebep olabilirken, yeterince uyumayan insanlarda depresyon ve duygu bozukluğuna da yatkınlık görülüyor.

Medya Sosyal, Biz Ne Kadar Sosyaliz?

Z kuşağı, ekran başında (bilgisayar, telefon, tablet) günde ortalama 7 saat geçiriyor. Ekran başında geçirilen zaman, yüz yüze etkileşimi azaltarak kişinin yalnızlaşmasına ve mutsuzluğuna sebep oluyor. Sosyalleşme aracı olarak kullandığımız paylaşım sitelerinde mutluymuş gibi paylaşımlar yapılıyor. Oysaki arkadaşlarıyla daha az zaman geçiren kişilerin yaşamdan aldıkları doyum yani mutluluk oranı sarsıcı bir düşüşe sahiptir. Neoliberal sistemin kitle iletişim araçlarıyla yaydığı bireyci kültür, insanların kendileri hakkında olması gerektiğinden daha fazla iyi hissetmelerine, yani, ben duygularını öne çıkarmalarına sebep oluyor. Aynı zamanda başkalarına karşı beğenmeme, küçük görme, aşağılama gibi olumsuz etkiler yaratıyor. Bu da siber zorbalık olarak tarif edilen, internet aracılığıyla saldırganlık anlamına gelen (örneğin sosyal medya üzerinden tehdit, taciz, aşağılama gibi.) olayların artmasına sebep oluyor. Ergenlik döneminde zorbalığa maruz kalmak her zaman intihara sebebiyet verecek bir risk unsuru olarak görülür. Fakat siber saldırganlığa maruz kalan kişiler bundan kaçmanın, insanlardan uzaklaşmanın mümkün olmadığını düşünüyor ve intihar eğilimi artıyor.

Neoliberal sistemin kişileri nereye sürüklediğini çarpıcı bir veriyle tekrar anlıyoruz. 1980-2015 yılları arasında 15-19 yaş arası gençlerde cinayet ve intihar oranları üzerine yapılan bir araştırma sonucu karşımıza aşağıdaki grafik çıkıyor. Grafiğe göre internet kullanımının yaygınlaşması sonrası cinayet oranlarında ciddi bir düşüş yaşanırken intihar oranlarında artış yaşanmıştır. Prof. Dr. Jean Twenge’e göre bu durum gençlerin birbirlerini öldürmeleri yerine birbirlerini intihara sürüklemeleriyle alakalı. Ne yazık ki 2014 yılında 8. sınıf öğrencisi iki gencin Porsuk Çayına atlayarak intihar etmesi; mavi balina ve türevi oyunlar gibi örnekler bu görüşü doğrular nitelikte olaylardır. Yani sistem gençlerin önüne aslında bir seçenek sunuyor: hayata son vermek! Oysaki Nazım’ın dediği gibi “yaşamak ne güzel şey be kardeşim…”

Ekran başında geçirilen zaman, kitap, gazete ve dergi gibi basılı yayın organlarının okunurluğunu düşürüyor. Bunun temel sebebi kitapların yeterince hızlı olmaması olabilir mi? Kitaplarda tıklanacak bir bağlantı, açılacak yeni bir pencere, birkaç saniyede bitecek bir görsel yok. Bildiğimiz bir gerçek var ki Z kuşağının odaklanma süresi kısadır. Hatta çoğu zaman anlatmak istediklerimizi emojiler, kısaltmalar yoluyla anlatmayı seçeriz.

Z Kuşağı: Hem Okuyor Hem Yazıyor

Peki, Z kuşağı hiçbir şey okumuyor mu? Olan bitenden habersiz mi? Hayır. Sosyal olaylara, çevreye, teknolojik gelişmeye, ekonomiye, sosyal adaletsizlik ve eşitsizliğe daha duyarlı. Sadece okuma alışkanlıklarında eski kuşaklara göre farklılıklar var. Haberleri sosyal medyadan, TT listesinden takip ediyor, e-kitaplar okuyoruz. Kitap okumak kişinin ufkunu genişletir. Bu kuşak hakkında yanlış bilinen bir gerçek kitap okuma oranı ile ilgili. Z kuşağı iddia edilenin aksine çeşitli kaynaklardan okumalar yapıyor. Hatta sadece kitap okumak için kullanılan özel tabletlerimiz bile var. Son yıllarda liseli roman ve öykü yazarlarının artması, bunlara elverişli sitelerin popüler olması ve yine bu kitapların aynı yaş grubu tarafından okunması en önemli göstergelerden. Çevremize bir bakalım, pek çok arkadaşımız ya kendine internet üzerinden bir blog açarak fikirlerini yazıya döküyor ya da sosyal medya hesaplarından kısa metinler yazıyor. Yoksa sen de onlardan biri misin?

Z Kuşağı Ağacı Büyüyor

Z kuşağı bütün kalıpları yıkıyor. Meraklı, üretken, çok yönlü ve siyasi bir genç kuşak yetişiyor. Yapılan araştırmalarda gençliğin yüzde 31’i kendini milliyetçi, yüzde 29’u Atatürkçü, yüzde 16’sı muhafazakâr, yüzde 12’si dindar, yüzde 11’i ise demokrat olarak tanımlıyor. Bu kuşak, geçmiş kuşaklara nazaran daha kolay birleşebiliyor. En somut örneği TLB. Sistemin çarkına çomak sokan bu nesil elbette hedef tahtasına konuluyor. Ancak biz yaşamanın ve yaşatmanın, paylaşmanın ve karşılıksız yardımlaşmanın karşı konulamaz güzelliğini biliyoruz.

Uyuşturulmaya ve emeğimize, bedenimize yabancılaşmaya savaş açıyoruz. Z kuşağını olumsuz etkileyen ekran başında geçirilen uzun süreleri azaltmak için formülümüz basit: mücadele içinde daha fala sosyalleşmek.

Z kuşağı, yaratıcılığı, üretkenliği ve cesaretiyle geleceğini bugünden planlayarak inşa ediyor. Z kuşağı yakın gelecekte esnaftan doktora, işletmeciden devlet yönetimine kadar her alanda yetki sahibi olacak. Sistemin çeşitli aygıtları aracılığıyla saldırılara maruz kalmasına rağmen enerjisini, birikimini ve teknolojik kaynakları “yeniyi” yaratmak için kullanıyor.
Z kuşağı fidanı çoktan filizlenmeye başladı. Dallanıyor, budaklanıyor, kök salıyor… Z kuşağı ağacı, gelecek kuşaklara daha güzel bir dünya bırakacak, gölgesinde serinleyenlere verdiği tohumlardan daha iyi kuşaklar yeşerecektir.

 

Aynı tarihsel dönemde yaşamış, aynı olaylardan etkilenmiş kişiler, ortak alışkanlıklara sahip olurlar. Benzer siyasi ve ekonomik koşulları yaşayan, ortak davranış biçimine sahip olan kişiler, kuşak olarak kategorize edilmektedir.

Sadece aynı yıllarda doğmuş olmak yeterli değildir. Aynı zamanda kuşaklar topluluğunu oluşturan bireylerin duyguları, düşünceleri ve deneyimlerinin tanımlanması da gereklidir. Her kuşağın hayatı algılama şekilleri ve farklı iletişim tarzlarıyla “mevcut yaşam ve çalışma alışkanlıklarının dışında” kendine özgü karakteristik özellikleri, değer yargıları ve tutumları, güçlü ve zayıf yönleri vardır. Çeşitli çalışmalarda kuşakların başlangıç ve bitiş yıllarının değişiklik göstermesine rağmen genel kabul 1946-1964 yılları arası “Bebek Patlaması Kuşağı”, 1965-1970 arası “X Kuşağı”, 1970-1995 arası “Y Kuşağı”, 1995 sonrası özellikle 2000 sonrası doğanlar “Z Kuşağı” olarak adlandırıyor.

Z kuşağı, daha önceki kuşaklarda görülmemiş oranda bir değişim yaşıyor. Kristal çocuk olarak da bilinen bu kuşağın mensupları, yaratıcı ve meraklıdır. Aynı zamanda sosyal ve siyasi faaliyetlere katılımları ve geleceğe yönelik beklentileri, önceki nesillerden önemli ölçüde farklılıklar gösteriyor. Yakın gelecekte dünyayı yönetecek bu nesli tanımaya ve tanıtmaya çalışacağız.Peki ya sen, kendini tanımaya hazır mısın?

“Bir kuşağın diktiği ağacın gölgesinde, öteki kuşaklar serinler.”

Toplumsal yaşam açısından ilerleme, bir kuşağın kendinden sonraki kuşağa aktaracağı tecrübe ve birikimlerle mümkündür. Y kuşağı, teknolojik yeniliklerin kobayları olarak bilinirler. İnternetin kitleselleşmesi bu kuşakta olmuş ve teknolojik gelişmeleri izleme şansı bulmuşlardır. Bilgisayar ve atari oyunlarıyla büyümüş, ergenlik dönemlerinde cep telefonu ile tanışmış ve sosyal ağları kullanmaya başlamışlardır. Sevdikleri ve mutlu olmak istedikleri işleri yapma eğilimi gösterirler. Aynı zamanda dayatmalara karşı çıkan, mücadeleci ve direnişçidirler. Y kuşağı ile ardından gelen Z kuşağı, bazı benzerlikler göstermesine karşın birbirinden oldukça farklıdır. Y ve Z kuşakları arasında karşılaştırma yapacak olursak farklar Tablo 1’deki gibidir.

Kulak Tırmalayan Gerçek: “Büyümüş de küçülmüşler.”

Z kuşağı için belki de duymaya en alışık olduğumuz tanım budur: “Büyümüş de küçülmüşler”. Bilgiye kolay ve hızlı erişmenin avantajıyla birçok konuda bilgi sahibi olabilirler. Problem çözme becerileri yüksektir. Ancak karar alma ve yargıya varmada zayıftırlar.

Beynin gelişimi üzerine yapılan çeşitli çalışmalarda, yargıya varma ve karar alma bölümü olan ön beynin gelişiminin 25 yaşına kadar sürdüğü görülür. Ancak beyin, deneyimlere bağlı olarak değişir ve gelişir. Günümüzdeki gençlerin “ön beyinlerinin” az gelişmiş olmasının sebebi, onlara hata yapma fırsatı verilmemesinden kaynaklı olabilir.

“Ben senin yaşındayken…”

Eskiye göre, ebeveynler ergenlik dönemindeki gençlere çocuk gibi davrandıkça ve daha fazla korudukça, ergenlik dönemindeki genç, bilgi sahibi olsa bile bilgiyi kullanarak karar veremiyor. Annemizin veya babamızın sık sık “senin yaşındayken ben” diye başlayan cümlelerini duymuşuzdur. Onlar bizim yaşımızdayken, muhtemelen okul dışında bir işte çalışıyor ve tıpkı yetişkinler gibi birtakım sorumluluklar alıyorlardı. Kendileri ise çocuklarının sadece dersleri ile ilgilenmesini istiyorlar ve bu yüzden baskı altına alıyorlar. Bu durum, bir yandan Z kuşağında büyümeye olan isteğin artmasına bir yandan da büyümeye yönelik kaygının artmasına sebep oluyor. Şöyle açıklayabiliriz: bir liseli genç kızın giydiği kıyafetler yetişkin gibiyken konuşma şekli çocuk gibi olabiliyor. Başka bir örnekte ise sakallarını kesmeyerek daha büyük görünmeye çalışan bir liseli erkek karnı acıktığında annesine seslenebiliyor, tıpkı çocukken yaptığı gibi. Y kuşağında büyümek şiddetli bir istekken Z kuşağında değil. Bunun bir sebebi belki de Y kuşağının 18 yaşına gelince “özgür” olacağını düşünürken, Z kuşağının böyle hissetmemesi 18 yaşın sadece daha fazla sorumluluk anlamına geldiğini düşünmesidir.

Mucitler Kuşağı

İnsanlık tarihinin el, göz, kulak vb. motor becerileri eşgüdümü en yüksek neslidir Z kuşağı. Teknolojiyi kullanan ve geliştiren bu kuşak tüketim kültürünün içine doğmalarına rağmen üretim faaliyeti içindeler. “Van’da liseli 2 öğrenci, yüksek katlı binalardan düşme olaylarına karşı ‘Pencereden düşme kazalarında mutlu son’ adlı proje geliştirdi. TUBİTAK 50. Lise Öğrencileri Araştırma Projeleri Van Bölge Yarışması’nda sergilemeye değer görülen projede, yüksek katlı binaların zeminine hava yatakları pencerelerine de canlıyı algılayabilecek sensörler monte ediliyor.” “Düzce’de 2 lise öğrencisi, işitme engelliler için altyazılı gözlük icat etti. İşitme engelliler, artık daha rahat iletişim kurabilecek.” “Üçüncü sınıf öğrencisi Arya Su Gülenç, Crescendo Uluslararası Müzik Yarışması’nda piyanoda kendi yaş grubunda birinci oldu.” Yukarıda verdiğimiz örnekler Z kuşağının üretkenliğini göstermek için ülkemizden alınan sadece birkaç haber başlığı. Küçük bir tarama ile böyle yüzlerce örnek olduğunu görebiliriz.

Adeta Müfettiş Gadget

Z kuşağı birden fazla işi aynı anda yapabilme yeteneğine sahip. Bunu telefon ve bilgisayar başında gün içerisinde defalarca yapıyoruz. Bilgisayarımızda bir sayfadan müzik dinlerken, bir yandan haberlere göz gezdirip bir yandan da telefonda arkadaşlarımızla konuşabiliyoruz. Bu, Z kuşağını diğer kuşaklardan ayıran çok önemli bir özellik. Birden fazla işi aynı anda yapabilmek, birden fazla iş hakkında birikim edinmeyi sağlıyor. Teknolojik yeniliklere de hâkim olan Z kuşağ,ı edindiği bilgileri birden fazla iş yapabilme yeteneğiyle birleştirerek hayatı kolaylaştırıcı yenilikleri ortaya koyuyor.

Yenilik ancak yaratıcılıkla mümkün olabilir. Z kuşağı yaratıcılığıyla da diğer kuşaklardan birkaç adım önde. Haziran Hareketinde kullanılan mizahi dil kimlerin eseri sanıyorsunuz? Peki ya İstanbul Erkek Lisesi; 2016 yılı mezuniyet töreninde okul müdürünün konuşması sırasında okul müdürüne arkasını dönerek protesto eden liselileri nasıl unuturuz? TLB’nin ardında bıraktığı 5 yıl da bunun en güzel örneği.

1000 Dakika 1000 SMS + Z Kuşağı

Z kuşağını diğerlerinden ayıran en önemli fark, zaman geçirme biçimidir. Çünkü internetin geliştiği ve yaygınlaştığı yıllarda doğan bu kuşağın gündelik yaşamı önceki kuşaklara göre baştan aşağı farklılaştı. Akıllı telefonlarla beraber Facebook, İnstagram, Twitter, Snapchat gibi sosyal paylaşım siteleri ve bilgisayar oyunları hayatlarının önemli bir parçası haline geldi. Örneğin lise öğrencisi bir genç, telefonunu günde ortalama 80 kez kontrol ediyor.

Aşk Bu; Kızılötesi, Yaralı Müzesi, Hareket Edemem

Uyumadan önce son gördüğümüz, uyanır uyanmaz ilk gördüğümüz şey telefondur. Prof. Dr. Jean Twenge bu durumu uyuşturucu bağımlılığı ile özdeşleştirmiş ve kişilerin telefonu bedeninin bir parçası ya da sevgilisiymiş gibi gördüklerini ifade etmiştir. Yatmadan önce bir iletişim aracı kullanan kişilerde olması gerekenden daha az uyuma ve verimli uyuyamama eğilimi daha yüksek, gün boyunca uykusuzluk çekme olasılığı da iki kat fazladır. Akıllı telefonlarımız birer uyku hırsızı! Uyku eksikliği, düşünme ve akıl yürütme yetisinin zayıflamasına, hastalığa yatkınlığa, kilo alma ve yüksek tansiyona sebep olabilirken, yeterince uyumayan insanlarda depresyon ve duygu bozukluğuna da yatkınlık görülüyor.

Medya Sosyal, Biz Ne Kadar Sosyaliz?

Z kuşağı, ekran başında (bilgisayar, telefon, tablet) günde ortalama 7 saat geçiriyor. Ekran başında geçirilen zaman, yüz yüze etkileşimi azaltarak kişinin yalnızlaşmasına ve mutsuzluğuna sebep oluyor. Sosyalleşme aracı olarak kullandığımız paylaşım sitelerinde mutluymuş gibi paylaşımlar yapılıyor. Oysaki arkadaşlarıyla daha az zaman geçiren kişilerin yaşamdan aldıkları doyum yani mutluluk oranı sarsıcı bir düşüşe sahiptir. Neoliberal sistemin kitle iletişim araçlarıyla yaydığı bireyci kültür, insanların kendileri hakkında olması gerektiğinden daha fazla iyi hissetmelerine, yani, ben duygularını öne çıkarmalarına sebep oluyor. Aynı zamanda başkalarına karşı beğenmeme, küçük görme, aşağılama gibi olumsuz etkiler yaratıyor. Bu da siber zorbalık olarak tarif edilen, internet aracılığıyla saldırganlık anlamına gelen (örneğin sosyal medya üzerinden tehdit, taciz, aşağılama gibi.) olayların artmasına sebep oluyor. Ergenlik döneminde zorbalığa maruz kalmak her zaman intihara sebebiyet verecek bir risk unsuru olarak görülür. Fakat siber saldırganlığa maruz kalan kişiler bundan kaçmanın, insanlardan uzaklaşmanın mümkün olmadığını düşünüyor ve intihar eğilimi artıyor.

Neoliberal sistemin kişileri nereye sürüklediğini çarpıcı bir veriyle tekrar anlıyoruz. 1980-2015 yılları arasında 15-19 yaş arası gençlerde cinayet ve intihar oranları üzerine yapılan bir araştırma sonucu karşımıza aşağıdaki grafik çıkıyor. Grafiğe göre internet kullanımının yaygınlaşması sonrası cinayet oranlarında ciddi bir düşüş yaşanırken intihar oranlarında artış yaşanmıştır. Prof. Dr. Jean Twenge’e göre bu durum gençlerin birbirlerini öldürmeleri yerine birbirlerini intihara sürüklemeleriyle alakalı. Ne yazık ki 2014 yılında 8. sınıf öğrencisi iki gencin Porsuk Çayına atlayarak intihar etmesi; mavi balina ve türevi oyunlar gibi örnekler bu görüşü doğrular nitelikte olaylardır. Yani sistem gençlerin önüne aslında bir seçenek sunuyor: hayata son vermek! Oysaki Nazım’ın dediği gibi “yaşamak ne güzel şey be kardeşim…”

Ekran başında geçirilen zaman, kitap, gazete ve dergi gibi basılı yayın organlarının okunurluğunu düşürüyor. Bunun temel sebebi kitapların yeterince hızlı olmaması olabilir mi? Kitaplarda tıklanacak bir bağlantı, açılacak yeni bir pencere, birkaç saniyede bitecek bir görsel yok. Bildiğimiz bir gerçek var ki Z kuşağının odaklanma süresi kısadır. Hatta çoğu zaman anlatmak istediklerimizi emojiler, kısaltmalar yoluyla anlatmayı seçeriz.

Z Kuşağı: Hem Okuyor Hem Yazıyor

Peki, Z kuşağı hiçbir şey okumuyor mu? Olan bitenden habersiz mi? Hayır. Sosyal olaylara, çevreye, teknolojik gelişmeye, ekonomiye, sosyal adaletsizlik ve eşitsizliğe daha duyarlı. Sadece okuma alışkanlıklarında eski kuşaklara göre farklılıklar var. Haberleri sosyal medyadan, TT listesinden takip ediyor, e-kitaplar okuyoruz. Kitap okumak kişinin ufkunu genişletir. Bu kuşak hakkında yanlış bilinen bir gerçek kitap okuma oranı ile ilgili. Z kuşağı iddia edilenin aksine çeşitli kaynaklardan okumalar yapıyor. Hatta sadece kitap okumak için kullanılan özel tabletlerimiz bile var. Son yıllarda liseli roman ve öykü yazarlarının artması, bunlara elverişli sitelerin popüler olması ve yine bu kitapların aynı yaş grubu tarafından okunması en önemli göstergelerden. Çevremize bir bakalım, pek çok arkadaşımız ya kendine internet üzerinden bir blog açarak fikirlerini yazıya döküyor ya da sosyal medya hesaplarından kısa metinler yazıyor. Yoksa sen de onlardan biri misin?

Z Kuşağı Ağacı Büyüyor

Z kuşağı bütün kalıpları yıkıyor. Meraklı, üretken, çok yönlü ve siyasi bir genç kuşak yetişiyor. Yapılan araştırmalarda gençliğin yüzde 31’i kendini milliyetçi, yüzde 29’u Atatürkçü, yüzde 16’sı muhafazakâr, yüzde 12’si dindar, yüzde 11’i ise demokrat olarak tanımlıyor. Bu kuşak, geçmiş kuşaklara nazaran daha kolay birleşebiliyor. En somut örneği TLB. Sistemin çarkına çomak sokan bu nesil elbette hedef tahtasına konuluyor. Ancak biz yaşamanın ve yaşatmanın, paylaşmanın ve karşılıksız yardımlaşmanın karşı konulamaz güzelliğini biliyoruz.

Uyuşturulmaya ve emeğimize, bedenimize yabancılaşmaya savaş açıyoruz. Z kuşağını olumsuz etkileyen ekran başında geçirilen uzun süreleri azaltmak için formülümüz basit: mücadele içinde daha fala sosyalleşmek.

Z kuşağı, yaratıcılığı, üretkenliği ve cesaretiyle geleceğini bugünden planlayarak inşa ediyor. Z kuşağı yakın gelecekte esnaftan doktora, işletmeciden devlet yönetimine kadar her alanda yetki sahibi olacak. Sistemin çeşitli aygıtları aracılığıyla saldırılara maruz kalmasına rağmen enerjisini, birikimini ve teknolojik kaynakları “yeniyi” yaratmak için kullanıyor.
Z kuşağı fidanı çoktan filizlenmeye başladı. Dallanıyor, budaklanıyor, kök salıyor… Z kuşağı ağacı, gelecek kuşaklara daha güzel bir dünya bırakacak, gölgesinde serinleyenlere verdiği tohumlardan daha iyi kuşaklar yeşerecektir.

 

Aynı tarihsel dönemde yaşamış, aynı olaylardan etkilenmiş kişiler, ortak alışkanlıklara sahip olurlar. Benzer siyasi ve ekonomik koşulları yaşayan, ortak davranış biçimine sahip olan kişiler, kuşak olarak kategorize edilmektedir.

Sadece aynı yıllarda doğmuş olmak yeterli değildir. Aynı zamanda kuşaklar topluluğunu oluşturan bireylerin duyguları, düşünceleri ve deneyimlerinin tanımlanması da gereklidir. Her kuşağın hayatı algılama şekilleri ve farklı iletişim tarzlarıyla “mevcut yaşam ve çalışma alışkanlıklarının dışında” kendine özgü karakteristik özellikleri, değer yargıları ve tutumları, güçlü ve zayıf yönleri vardır. Çeşitli çalışmalarda kuşakların başlangıç ve bitiş yıllarının değişiklik göstermesine rağmen genel kabul 1946-1964 yılları arası “Bebek Patlaması Kuşağı”, 1965-1970 arası “X Kuşağı”, 1970-1995 arası “Y Kuşağı”, 1995 sonrası özellikle 2000 sonrası doğanlar “Z Kuşağı” olarak adlandırıyor.

Z kuşağı, daha önceki kuşaklarda görülmemiş oranda bir değişim yaşıyor. Kristal çocuk olarak da bilinen bu kuşağın mensupları, yaratıcı ve meraklıdır. Aynı zamanda sosyal ve siyasi faaliyetlere katılımları ve geleceğe yönelik beklentileri, önceki nesillerden önemli ölçüde farklılıklar gösteriyor. Yakın gelecekte dünyayı yönetecek bu nesli tanımaya ve tanıtmaya çalışacağız.Peki ya sen, kendini tanımaya hazır mısın?

“Bir kuşağın diktiği ağacın gölgesinde, öteki kuşaklar serinler.”

Toplumsal yaşam açısından ilerleme, bir kuşağın kendinden sonraki kuşağa aktaracağı tecrübe ve birikimlerle mümkündür. Y kuşağı, teknolojik yeniliklerin kobayları olarak bilinirler. İnternetin kitleselleşmesi bu kuşakta olmuş ve teknolojik gelişmeleri izleme şansı bulmuşlardır. Bilgisayar ve atari oyunlarıyla büyümüş, ergenlik dönemlerinde cep telefonu ile tanışmış ve sosyal ağları kullanmaya başlamışlardır. Sevdikleri ve mutlu olmak istedikleri işleri yapma eğilimi gösterirler. Aynı zamanda dayatmalara karşı çıkan, mücadeleci ve direnişçidirler. Y kuşağı ile ardından gelen Z kuşağı, bazı benzerlikler göstermesine karşın birbirinden oldukça farklıdır. Y ve Z kuşakları arasında karşılaştırma yapacak olursak farklar Tablo 1’deki gibidir.

Kulak Tırmalayan Gerçek: “Büyümüş de küçülmüşler.”

Z kuşağı için belki de duymaya en alışık olduğumuz tanım budur: “Büyümüş de küçülmüşler”. Bilgiye kolay ve hızlı erişmenin avantajıyla birçok konuda bilgi sahibi olabilirler. Problem çözme becerileri yüksektir. Ancak karar alma ve yargıya varmada zayıftırlar.

Beynin gelişimi üzerine yapılan çeşitli çalışmalarda, yargıya varma ve karar alma bölümü olan ön beynin gelişiminin 25 yaşına kadar sürdüğü görülür. Ancak beyin, deneyimlere bağlı olarak değişir ve gelişir. Günümüzdeki gençlerin “ön beyinlerinin” az gelişmiş olmasının sebebi, onlara hata yapma fırsatı verilmemesinden kaynaklı olabilir.

“Ben senin yaşındayken…”

Eskiye göre, ebeveynler ergenlik dönemindeki gençlere çocuk gibi davrandıkça ve daha fazla korudukça, ergenlik dönemindeki genç, bilgi sahibi olsa bile bilgiyi kullanarak karar veremiyor. Annemizin veya babamızın sık sık “senin yaşındayken ben” diye başlayan cümlelerini duymuşuzdur. Onlar bizim yaşımızdayken, muhtemelen okul dışında bir işte çalışıyor ve tıpkı yetişkinler gibi birtakım sorumluluklar alıyorlardı. Kendileri ise çocuklarının sadece dersleri ile ilgilenmesini istiyorlar ve bu yüzden baskı altına alıyorlar. Bu durum, bir yandan Z kuşağında büyümeye olan isteğin artmasına bir yandan da büyümeye yönelik kaygının artmasına sebep oluyor. Şöyle açıklayabiliriz: bir liseli genç kızın giydiği kıyafetler yetişkin gibiyken konuşma şekli çocuk gibi olabiliyor. Başka bir örnekte ise sakallarını kesmeyerek daha büyük görünmeye çalışan bir liseli erkek karnı acıktığında annesine seslenebiliyor, tıpkı çocukken yaptığı gibi. Y kuşağında büyümek şiddetli bir istekken Z kuşağında değil. Bunun bir sebebi belki de Y kuşağının 18 yaşına gelince “özgür” olacağını düşünürken, Z kuşağının böyle hissetmemesi 18 yaşın sadece daha fazla sorumluluk anlamına geldiğini düşünmesidir.

Mucitler Kuşağı

İnsanlık tarihinin el, göz, kulak vb. motor becerileri eşgüdümü en yüksek neslidir Z kuşağı. Teknolojiyi kullanan ve geliştiren bu kuşak tüketim kültürünün içine doğmalarına rağmen üretim faaliyeti içindeler. “Van’da liseli 2 öğrenci, yüksek katlı binalardan düşme olaylarına karşı ‘Pencereden düşme kazalarında mutlu son’ adlı proje geliştirdi. TUBİTAK 50. Lise Öğrencileri Araştırma Projeleri Van Bölge Yarışması’nda sergilemeye değer görülen projede, yüksek katlı binaların zeminine hava yatakları pencerelerine de canlıyı algılayabilecek sensörler monte ediliyor.” “Düzce’de 2 lise öğrencisi, işitme engelliler için altyazılı gözlük icat etti. İşitme engelliler, artık daha rahat iletişim kurabilecek.” “Üçüncü sınıf öğrencisi Arya Su Gülenç, Crescendo Uluslararası Müzik Yarışması’nda piyanoda kendi yaş grubunda birinci oldu.” Yukarıda verdiğimiz örnekler Z kuşağının üretkenliğini göstermek için ülkemizden alınan sadece birkaç haber başlığı. Küçük bir tarama ile böyle yüzlerce örnek olduğunu görebiliriz.

Adeta Müfettiş Gadget

Z kuşağı birden fazla işi aynı anda yapabilme yeteneğine sahip. Bunu telefon ve bilgisayar başında gün içerisinde defalarca yapıyoruz. Bilgisayarımızda bir sayfadan müzik dinlerken, bir yandan haberlere göz gezdirip bir yandan da telefonda arkadaşlarımızla konuşabiliyoruz. Bu, Z kuşağını diğer kuşaklardan ayıran çok önemli bir özellik. Birden fazla işi aynı anda yapabilmek, birden fazla iş hakkında birikim edinmeyi sağlıyor. Teknolojik yeniliklere de hâkim olan Z kuşağ,ı edindiği bilgileri birden fazla iş yapabilme yeteneğiyle birleştirerek hayatı kolaylaştırıcı yenilikleri ortaya koyuyor.

Yenilik ancak yaratıcılıkla mümkün olabilir. Z kuşağı yaratıcılığıyla da diğer kuşaklardan birkaç adım önde. Haziran Hareketinde kullanılan mizahi dil kimlerin eseri sanıyorsunuz? Peki ya İstanbul Erkek Lisesi; 2016 yılı mezuniyet töreninde okul müdürünün konuşması sırasında okul müdürüne arkasını dönerek protesto eden liselileri nasıl unuturuz? TLB’nin ardında bıraktığı 5 yıl da bunun en güzel örneği.

1000 Dakika 1000 SMS + Z Kuşağı

Z kuşağını diğerlerinden ayıran en önemli fark, zaman geçirme biçimidir. Çünkü internetin geliştiği ve yaygınlaştığı yıllarda doğan bu kuşağın gündelik yaşamı önceki kuşaklara göre baştan aşağı farklılaştı. Akıllı telefonlarla beraber Facebook, İnstagram, Twitter, Snapchat gibi sosyal paylaşım siteleri ve bilgisayar oyunları hayatlarının önemli bir parçası haline geldi. Örneğin lise öğrencisi bir genç, telefonunu günde ortalama 80 kez kontrol ediyor.

Aşk Bu; Kızılötesi, Yaralı Müzesi, Hareket Edemem

Uyumadan önce son gördüğümüz, uyanır uyanmaz ilk gördüğümüz şey telefondur. Prof. Dr. Jean Twenge bu durumu uyuşturucu bağımlılığı ile özdeşleştirmiş ve kişilerin telefonu bedeninin bir parçası ya da sevgilisiymiş gibi gördüklerini ifade etmiştir. Yatmadan önce bir iletişim aracı kullanan kişilerde olması gerekenden daha az uyuma ve verimli uyuyamama eğilimi daha yüksek, gün boyunca uykusuzluk çekme olasılığı da iki kat fazladır. Akıllı telefonlarımız birer uyku hırsızı! Uyku eksikliği, düşünme ve akıl yürütme yetisinin zayıflamasına, hastalığa yatkınlığa, kilo alma ve yüksek tansiyona sebep olabilirken, yeterince uyumayan insanlarda depresyon ve duygu bozukluğuna da yatkınlık görülüyor.

Medya Sosyal, Biz Ne Kadar Sosyaliz?

Z kuşağı, ekran başında (bilgisayar, telefon, tablet) günde ortalama 7 saat geçiriyor. Ekran başında geçirilen zaman, yüz yüze etkileşimi azaltarak kişinin yalnızlaşmasına ve mutsuzluğuna sebep oluyor. Sosyalleşme aracı olarak kullandığımız paylaşım sitelerinde mutluymuş gibi paylaşımlar yapılıyor. Oysaki arkadaşlarıyla daha az zaman geçiren kişilerin yaşamdan aldıkları doyum yani mutluluk oranı sarsıcı bir düşüşe sahiptir. Neoliberal sistemin kitle iletişim araçlarıyla yaydığı bireyci kültür, insanların kendileri hakkında olması gerektiğinden daha fazla iyi hissetmelerine, yani, ben duygularını öne çıkarmalarına sebep oluyor. Aynı zamanda başkalarına karşı beğenmeme, küçük görme, aşağılama gibi olumsuz etkiler yaratıyor. Bu da siber zorbalık olarak tarif edilen, internet aracılığıyla saldırganlık anlamına gelen (örneğin sosyal medya üzerinden tehdit, taciz, aşağılama gibi.) olayların artmasına sebep oluyor. Ergenlik döneminde zorbalığa maruz kalmak her zaman intihara sebebiyet verecek bir risk unsuru olarak görülür. Fakat siber saldırganlığa maruz kalan kişiler bundan kaçmanın, insanlardan uzaklaşmanın mümkün olmadığını düşünüyor ve intihar eğilimi artıyor.

Neoliberal sistemin kişileri nereye sürüklediğini çarpıcı bir veriyle tekrar anlıyoruz. 1980-2015 yılları arasında 15-19 yaş arası gençlerde cinayet ve intihar oranları üzerine yapılan bir araştırma sonucu karşımıza aşağıdaki grafik çıkıyor. Grafiğe göre internet kullanımının yaygınlaşması sonrası cinayet oranlarında ciddi bir düşüş yaşanırken intihar oranlarında artış yaşanmıştır. Prof. Dr. Jean Twenge’e göre bu durum gençlerin birbirlerini öldürmeleri yerine birbirlerini intihara sürüklemeleriyle alakalı. Ne yazık ki 2014 yılında 8. sınıf öğrencisi iki gencin Porsuk Çayına atlayarak intihar etmesi; mavi balina ve türevi oyunlar gibi örnekler bu görüşü doğrular nitelikte olaylardır. Yani sistem gençlerin önüne aslında bir seçenek sunuyor: hayata son vermek! Oysaki Nazım’ın dediği gibi “yaşamak ne güzel şey be kardeşim…”

Ekran başında geçirilen zaman, kitap, gazete ve dergi gibi basılı yayın organlarının okunurluğunu düşürüyor. Bunun temel sebebi kitapların yeterince hızlı olmaması olabilir mi? Kitaplarda tıklanacak bir bağlantı, açılacak yeni bir pencere, birkaç saniyede bitecek bir görsel yok. Bildiğimiz bir gerçek var ki Z kuşağının odaklanma süresi kısadır. Hatta çoğu zaman anlatmak istediklerimizi emojiler, kısaltmalar yoluyla anlatmayı seçeriz.

Z Kuşağı: Hem Okuyor Hem Yazıyor

Peki, Z kuşağı hiçbir şey okumuyor mu? Olan bitenden habersiz mi? Hayır. Sosyal olaylara, çevreye, teknolojik gelişmeye, ekonomiye, sosyal adaletsizlik ve eşitsizliğe daha duyarlı. Sadece okuma alışkanlıklarında eski kuşaklara göre farklılıklar var. Haberleri sosyal medyadan, TT listesinden takip ediyor, e-kitaplar okuyoruz. Kitap okumak kişinin ufkunu genişletir. Bu kuşak hakkında yanlış bilinen bir gerçek kitap okuma oranı ile ilgili. Z kuşağı iddia edilenin aksine çeşitli kaynaklardan okumalar yapıyor. Hatta sadece kitap okumak için kullanılan özel tabletlerimiz bile var. Son yıllarda liseli roman ve öykü yazarlarının artması, bunlara elverişli sitelerin popüler olması ve yine bu kitapların aynı yaş grubu tarafından okunması en önemli göstergelerden. Çevremize bir bakalım, pek çok arkadaşımız ya kendine internet üzerinden bir blog açarak fikirlerini yazıya döküyor ya da sosyal medya hesaplarından kısa metinler yazıyor. Yoksa sen de onlardan biri misin?

Z Kuşağı Ağacı Büyüyor

Z kuşağı bütün kalıpları yıkıyor. Meraklı, üretken, çok yönlü ve siyasi bir genç kuşak yetişiyor. Yapılan araştırmalarda gençliğin yüzde 31’i kendini milliyetçi, yüzde 29’u Atatürkçü, yüzde 16’sı muhafazakâr, yüzde 12’si dindar, yüzde 11’i ise demokrat olarak tanımlıyor. Bu kuşak, geçmiş kuşaklara nazaran daha kolay birleşebiliyor. En somut örneği TLB. Sistemin çarkına çomak sokan bu nesil elbette hedef tahtasına konuluyor. Ancak biz yaşamanın ve yaşatmanın, paylaşmanın ve karşılıksız yardımlaşmanın karşı konulamaz güzelliğini biliyoruz.

Uyuşturulmaya ve emeğimize, bedenimize yabancılaşmaya savaş açıyoruz. Z kuşağını olumsuz etkileyen ekran başında geçirilen uzun süreleri azaltmak için formülümüz basit: mücadele içinde daha fala sosyalleşmek.

Z kuşağı, yaratıcılığı, üretkenliği ve cesaretiyle geleceğini bugünden planlayarak inşa ediyor. Z kuşağı yakın gelecekte esnaftan doktora, işletmeciden devlet yönetimine kadar her alanda yetki sahibi olacak. Sistemin çeşitli aygıtları aracılığıyla saldırılara maruz kalmasına rağmen enerjisini, birikimini ve teknolojik kaynakları “yeniyi” yaratmak için kullanıyor.
Z kuşağı fidanı çoktan filizlenmeye başladı. Dallanıyor, budaklanıyor, kök salıyor… Z kuşağı ağacı, gelecek kuşaklara daha güzel bir dünya bırakacak, gölgesinde serinleyenlere verdiği tohumlardan daha iyi kuşaklar yeşerecektir.

 

Tarih:
Diğer Haberler